YAZARLAR

Wagner bir şeylerin prototipi mi?

Prigojin gibi, hem enformasyon savaşı hem bildiğimiz savaş için örgütlü silahlı güçlere sahip “işadamları”, belki de hukuksuz dünyanın yeni egemenleri olabilecek. Egemenlerin doğrudan yönettiği veya onlardan gasp ettikleriyle egemenleşecek, meşruluk derdi olmayan silahlıların hükmettiği ülkeler… Aslında insanlığın büyük kısmı çok da zorlanmaz galiba öyle bir ortamda. Yadırgamayız yani…

Rusya’da olan bitene dair hâlâ doyurucu bilgi ve yorumlardan yoksunuz. Önce bilebildiğimiz kadarıyla gelişmeleri aktarayım, sonra kısaca her şeyi hatırlamaya çalışalım.

Hâlihazırda en az yaşananın kendisi kadar tuhaf bir durum var: Wagner paralı asker şirketinin ve silahlı isyanın başı Yevgeni Prigojin, güya Belarus devlet başkanı Lukaşenko’nun arabuluculuğuyla varılan anlaşma sonucu Belarus’a geçti. Haydi bunu olabilir sayalım, onunla birlikte sekiz bine yakın paralı askeri de, tanklarıyla, tüfekleriyle Belarus topraklarına geçtiler. Onlar için orada kamp kuruldu. Belki daha daha garibi, Wagner’in Rusya’daki bazı paralı asker kayıt büroları ile St. Petersburg’daki ana ofisinin de pazartesi günü olağan şekilde dükkan açıp çalışmaya başlaması. Putin’in de “vatan hainliği”yle suçladığı Wagner’cilerin yol yakınken vatan hainliğinden vazgeçmiş olmalarından duyduğu memnuniyeti açıklaması, paralı askerlerin büyük çoğunluğunun vatansever kişiler olduğunu söylemesi. Cumartesi gecesinden beri ortalıkta gözükmeyen, sesi de çıkmayan Prigojin nihayet -yerini belli etmeden- sesli mesaj yayınladı ve giriştiği harekâtın hedefinin Putin’i devirmek olmadığını, Rusya ordusu otuz elemanını öldürdüğü için harekete geçtiğini, elemanlarını orduya kaydedip Wagner’i ortadan kaldırmaya yönelik plana isyan ettiğini ileri sürdü. En tuhafı, Prigojin, Wagner’in faaliyetine Belarus topraklarından devam edeceğini bildirdi! Bu acayipliği normal saydığı belli olan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Wagner elemanı askerî “danışman”ların Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde işlerine devam edeceklerini söyledi. Kısaca, Wagner’i -veya ona benzer başka oluşumları- tamamen ortadan kaldırmaya kimsenin niyeti yok. Arada cumartesi günkü gibi “vatana ihanet” girişimlerine kalkışsalar da.

Peki, cumartesi ne olmuştu? Gerilerden gelerek hatırlayalım.

Diktatörün yanaşmalarından bir sabıkalı, yemek ihalesiydi şuydu buydu derken hem aşırı zengin oluyor hem de, daha önemlisi, baştakinin en güvendiği yancılardan biri konumuna yükseliyor. O kadar ki, doğrudan Vladimir Putin’e hizmet edecek âhir zaman “silahlı” kuvvetini -trol ordusu- örgütleyip yönetme işi bu herife teslim ediliyor. Üstüne, eline sadece enformasyon savaşçıları değil sahici silahlı kuvvet de veriliyor. Moskova’nın kirli işlerini yapmak üzere kurulan “özel” paralı asker “şirketi” örgütlenmesi buna emanet ediliyor. Bu “özel” silahlı kuvvetin Rusya devleti içerisinde herhangi bir konumunun bulunmadığı iddiası sekiz-dokuz yıl boyunca utanmadan tekrarlanıyor. “Özel” savaş şirketinin adını niye -maalesef besteci olarak inkârı imkânsız özgünlüğünün yanısıra- ırkçılığıyla, bilumum faşistlere verdiği ilhamla hatırlanan Wagner’den aldığı başlıbaşına ilginç soru, ama sırf olgu haliyle, hiç kurcalanmaksızın da şirketin/örgütün işlevinin uluslararası çerçevede tanımlandığını ve bunun nasıl bir işlev olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim Wagner mensubu paralı askerler, -ABD kaynaklarına göre- şu ana kadar, on sekizi Afrika’da olmak üzere otuz kadar ülkede kullanıldılar. Suriye, Libya, Sudan, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Madagaskar, Mozambik ve Venezuela’da bizzat üniformaları, zırhlı araçları, silahlarıyla “sahada” göründüler -bazılarında hâlâ sahadalar- başka birçok ülkede de Rusya’ya ait tesislerin, binaların vs. korunmasında, daha çok da istihbarat işlerinde görev aldılar.

Burada iş çatallaşıyor, çünkü Wagner’in paralı askerleri sadece Rusya devletince kullanılmıyor ya da Suriye’deki gibi, her an Rusya genelkurmayının denetimi altında iş görmüyor. Bazı Afrika diktatörlerinin muhafızlığını da yaptılar, yapıyorlar. Dolayısıyla, karşımızda Moskova’ya bağlı ama özerk bir askerî uzantı bulunuyor. Bu özerklik bir çatallaşmaya daha yolaçıyor. Bu silahlı kuvvet şüphesiz öncelikle Rusya devletinin hesap kitabına göre sahaya sürülen veya geri çekilen bir illegal teşkilat. Öte yandaysa sahiden bir tür “özel alan”a sahip özel şirket gibi davranabiliyor. Kısmen savaşçılık karşılığında hapisten çıkarılma paralı askerlerden oluşan, iyi donatılmış, eğitimli silahlı genç adamların, meydanı epeyce boş buldukları, ordusu, devleti zayıf ülkelerde yiyebilecekleri haltlar yalnız sorgusuz sualsiz insan öldürme, işkence yapma, gasp ve yağmadan ibaret değil. Altın ve elmas madenlerinin etrafında dolaşan silahlı güç pek çok kârlı işi ele geçirmeye imkân veriyor. Wagner’le ilişkili olduğu ileri sürülen girişimler, elkoyma ve haraç işleri, siyasetin dışında, başka kanallar oluşturuyor. Hele bu zenginlik kanallarının ucunda devlet yetkisi kullanabilen bazı güçlü adamların bulunduğu düşünülürse, karşımıza bir değil iki mesele çıkıyor:

Kendini -en azından, ülkedeki hak-hukuk demokrasi ve denetim seviyesine göre değişen- bir miktar hukukla bağlamış yapılar olarak tanımlanan devletlerin giderek denetlenemeyen, yani hukuksuz örgütlere dönüşmesi süreci, öyle görünüyor ki, hızla ilerlemekle kalmıyor, kendi “kurumlarını” da yaratıyor.

İkincisi, devletlere hakim olduklarını, devletlerin onlara hizmet ettiğini genel olarak varsaydığımız “egemen sınıf”lar ve devleti “egemen sınıfın baskı aracı” diye tanımlamamıza yolaçan ekonomi-siyaset ilişkileri değişiyor, egemen sınıf ile devlet, kapitalizmin bilinen dinamiklerine bakınca öngörülemeyecek tarzda içiçe geçiyor.

Bu geniş mevzuyu şüphesiz yeryüzündeki “sanayi” şirketlerinin gelir ve kârlarının çok büyük yüzdesini -onlarca senedir- sanayiden değil, para oyunlarından kazanmalarından, dünyadaki “para”nın çok büyük yüzdesinin de gerçekte varolmayıp sadece ekranlarda gözüken sayılardan ibaret oluşundan bağımsız ele almamalıyız. Ama o karadeliğe dalmadan, biz sıradan fânilerin görebileceği, tutabileceği kadarını fark edebiliriz en azından.

Şöyle sorayım: Dünyanın yeni ünlüsü Yevgeni Prigojin, “egemen sınıf” mensubu mudur? Adam süper zengin işadamı! Veya Rusya’nın hâlihazırdaki “egemen sınıf”ı kimlerden oluşuyor? Bankerler, tüccarlar ve sanayicilerden mi? Aileden mi iş insanı bunlar? Evet, kapitalizmde devlet elbette bir egemen sınıfın çıkarına göre işleyecek, ama ekonomik gücüyle devleti yönlendirenlere -silahlı güce komuta edenlere bile- istediğini yaptırabilen, eskinin “iş insanı”, günümüzün giderek şekillenen yeni düzenlerinde aynı konumda mı?

Mark Zuckerberg veya Elon Musk gibilerine getirmiyorum sözü; o da ezberleri sarsması gereken bambaşka mevzu. Lâkin Batı’da işler henüz bildik klişeleri bütünüyle terk etmeyi gerektirecek aşamaya varmadı. Batı dışındaysa, gördüğümüz üzre, güçlü devlet adamları ya bizzat ekonominin de egemenleri haline gelerek ya da ekonomi denen alanda da sorunların kaba kuvvetle çözülmesinin yolunu açarak dünyayı değiştirmekle meşgûller. Çin devleti nedir meselâ?

Gerçi belki TSK’nın (OYAK) tâ ne zaman banka bile kurarak bir tür dönüşüme erkenden katıldığı ettiği ileri sürülebilir. Ancak şimdi gelinen nokta bunun çok ötesinde. Daha baştan yasa ve kural dışı bir savaşı enformasyon âleminde sürdürmek üzere meydana getirilen “trol ordusu”nun başına geçirilen şahsa bir de paralı asker ordusu kurduruluyor, yani devletin resmî ordusu dışında illegal silahlı kuvvet oluşturuluyor. Bu, meselâ JİTEM gibi, varlığı sürekli inkâr edilen bir karanlık yapı olarak kalmıyor, sağa sola da kiralanıyor! Basbayağı şirket zaten. Bu arada sözkonusu şahıs zaten devlet ihaleleriyle zengin edilmiş… Ve adam öyle bir konuma yükseliyor ki, devletin savunma bakanı ve genelkurmay başkanına etmediği hakaret kalmıyor, savaşın ortayerinde kendi “birliklerini” başkente gönderip posta koyuyor, vesaire…

Prigojin’i herhalde bir şekilde yerler. Putin pek “yedirmem” diyebilecek konumda gözükmüyor. Önce direnip, bilahare “yenecekse de ben yerim”e geçebilir ama artık bu onun façasını düzeltmeye yetmez. Fakat ne olursa olsun, koca kıtaya boydan boya yayılmış, 150 milyona yakın nüfuslu ülkede öyle bir hadiseye şahit olundu ki, bu yalnız Rusya devletindeki güncel dağınıklıkla, parçaları kapanın elinde kalan, çıkara odaklı iktidar yapısıyla açıklanıp geçiştirilemez.

Hükmetme gücünün “arkada” biryerlerdeki egemen ekonomik güce hizmet kabiliyetinden alındığı dönem geride kalıyor sanki. Zira Batı’da da gelişme aynı yönde. Patronlar ve şirket yöneticileri aracısız, bizzat yönetmek istiyorlar ve başkanlıklara adaylık koyuyor, bakan koltuklarına kuruluyorlar.

Fakat oradaki bu “sivil” eğilim de pekâlâ sekteye uğrayabilir. Zira devletlerin, özellikle istihbarat örgütlerinin elinde öyle bir gözetleme-denetleme gücü birikti ve bize ulaşan kırıntıları bile dehşete düşürücü teknoloji öylesine muazzam manipülasyon imkânları yarattı ki, kurum kültürleri zaten fesatlığa dayalı bu örgütlerin ellerindeki güçle neler yapabileceklerini tasarlamaları uzun sürmeyecektir. Hattâ her şeye rağmen yerleşmiş demokrasi ve haklar-hukuk gelenekleri arasında -diyelim “göçmenler” tehdidi yüzünden- açılabilecek ilk büyük gedikten içeri dalmak için fırsat kolluyor da olabilir birileri. Geldiğimiz aşamada, “egemen sınıf”a hizmet edenlerin bizzat hizmet ettiklerinin elindekileri kapıp kendi egemenliklerini ilan etmeleri mümkün. Evet, böyle bir dönüşümde zihinlere yönelik çarpıtma-yoğurma operasyonlarından da fazlasıyla faydalanılacaktır, ama yine bir süre için esas rolü bildiğimiz silahlar oynayabilir. Hele Prigojin gibi, hem enformasyon savaşı hem bildiğimiz savaş için örgütlü silahlı güçlere sahip “işadamları”, belki de hukuksuz dünyanın yeni egemenleri olabilecek. Wagner gibi oluşumlar da yayılabilir (birçok benzerleri var zaten), şirketler, tekeller kendi ordularını, görece küçük çaplı iş insanları kendi “birliklerini” oluşturmaya yönelebilir. (“Güvenlik” firmalarının bunlara dönüşmesi ne kadar zaman alır ki?) Öyle bir ortamda şüphesiz, en kârlı yatırımları düşünen, hisseleri en çok kazanç getiren değil, “asker”leri en iyi savaşan, silahları en üstün olan kazanacak.

Dünya böyle bir yöne yönelmez mi diyorsunuz? Neye güvenerek? Hukuk-adalet kavramlarını eksene oturtmuş, buna göre işleyen bolca devlet mi var? Evet, Avrupa’nın büyük kısmında bu kavramlar hâlâ geçerli. Yani büyük ölçüde. Yani giderek küçülen ölçüde. Göçmen akını önlenemedikçe ülkelerin etrafında yükselecek duvarların dibine gömülebilir milyonlarca can pahasına erişilmiş bütün o insanlık değerleri. Egemenlerin doğrudan yönettiği veya onlardan gasp ettikleriyle egemenleşecek, meşruluk derdi olmayan silahlıların hükmettiği ülkeler… Aslında insanlığın büyük kısmı çok da zorlanmaz galiba öyle bir ortamda. Yadırgamayız yani…