YAZARLAR

Winter is coming!

Nijerya’dan Mısır’a Avrupa ülkeleri tüm doğal gaz üreticileriyle anlaşmalar yapmak için uğraşıyor. Ve şu süreçte pazarlık güçlerinin hiç de yüksek olmadığını belirtmek gerek. Ve bu düşük haliyle bile Rusya’ya göbeğinden bağlı Avrupa ülkeleri için durum hiç de parlak görünmüyor. Ve bu kış büyük olasılıkla en kötü kış olmayacak! Zira öyle ya da böyle bir stok vardı ve o bir şekilde tamamlandı. Gelecek yıl böyle bir stokun olup olamayacağı çok tartışmalı...

Son yıllarda gelişmiş ülkelerden, özellikle siyasi ve akademik çevrelerden enerji sektöründe dönüşüme ilişkin dikkat çekici açıklamalar geliyordu. Hızlı bir dönüşüme gidilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına büyük yatırımlar yapılarak hidrokarbon temelli enerjiye bağımlılıktan kurtulmaktan söz ediliyordu. Küresel iklim krizi kapıdayken, bunu kim dile getirirse getirsin yerden göğe kadar haklıydı, öyle değil mi?! Ancak, küresel durgunluk ve enflasyonun egemen olduğu bir ortamda bu nasıl olacaktı, işte onun yanıtı pek yoktu. Tabii pek bir veriye dayanmayan ‘yeşil ekonomi durgunluktan çıkarır’ tezleri haricinde... Sanayi üretiminin ve hanelerin ısınma ve aydınlanmasının kömür, petrol, doğalgaz yerine rüzgâr, güneş ve diğer alternatif enerji kaynaklarıyla karşılanmasına yönelik bu temenni güzeldi ama kısa vadede çok da gerçekçi değildi. Elektrikli otomobiller, hidrojen devrimi ve daha pek çok senaryo yazılıyordu. Ama bildiğim kadarıyla, 2030 yılına kadar sadece otomotiv sektöründeki dönüşümün maliyeti bile 1.2 trilyon dolarken... Bu küresel koşullarda öyle mi?..

‘YEŞİL NEOCON’LARIN KÖTÜ MASALLARI

İşin içinde bir iş vardı! Mesele sadece ekonomik değildi. Hatta biraz da ‘sıfırlama’ denen hikayeyle bağlantılıydı. Siyasi yanı çok daha çetrefilli ve tehlikeliydi, başta Rusya olmak üzere Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) olmak üzere, petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip ülkelerin küresel ekonomi ve siyaset üzerindeki gücünü kırabilmek. Özellikle de Rusya’nın... Tabii bu ‘çevreci’ maskeli neocon’lar için bir diğer hedef de Çin’di ve Çin hem petrol hem doğal gazda yüksek talebiyle küresel piyasalarda enerji fiyatlarının yükselmesine neden oluyor hem de yüksek oranda kömür tüketimiyle dikkat çekiyordu. Ve yenilenebilir enerjide de en büyük yatırımları yine Çin yapıyordu. Yani bir taşla iki kuş vurmak gibi bir hedefleri vardı, Rusya ve Suudi Arabistan’ı ‘hidrokarbon diktatörlükleri’ diye tanımlayanların... Tek kutuplu dünyada pürüzleri silerken biraz ‘greenwashing’ sosu dökmek. Atladıkları ya da görmezden gelmek istedikleriyse ABD’nin en büyük doğal gaz üreticilerinden biri olduğuydu. Allaya pullaya piyasa sürülmek istenen ‘kayagazı’ ise yine Kanada ve ABD’de üretiliyordu. Hem ‘yeşil’den bahsedip hem de kayagazını pazarlamak gibi bir paradoks içindeydiler. Kayagazı yataklarının bir fotoğrafına bakarsanız, doğanın bundan daha beter tahrip edilemeyeceğini de görmemek mümkün değilken!..    

TİR TİR TİTRETECEK BİR KRİZ

Bu tartışmalar uzayıp giderken ve Joe Biden iktidarının ‘yeşil devrim’ masalları tartışılırken, bir yandan da Rusya ve Çin’e karşı kuşatma harekâtına hız verilmişti. Uzatmayalım, Ukrayna’nın NATO’ya girmesinin gündeme gelmesiyle birlikte olanlar oldu. Rusya’nın uzun süre diplomatik ataklarla bu sorunu çözmeye çalışma girişimleri boşa çıkınca, savaş başladı. Herkes hesabını kitabını yapmıştı ve bu savaş, bir bölgesel savaş değil, NATO’nun tek kutuplu dünya için hamlelerinden biriydi. Önce Rusya, sonra Çin halledilince, sorunlar da çözülecek, Batı dünyası tüm dünyaya hükmedecekti! Öngörülen ama bu kadar keskin sonuçlarının olacağı en azından Avrupa ülkeleri tarafından hesaplanamayan ise bu savaşın aynı zamanda çok sert bir enerji savaşı olduğuydu. Yani Moskova da hesabını kitabını yapmıştı.

ÇILGIN YÜKSELİŞ ŞİMDİLİK SAKİNLEŞTİ AMA...

İşte bugün başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği’nin tir tir titremesine sebep olacak kriz böyle patlak verdi. Ve tüm o ‘çevreci’ neocon argümanları da bir tarafa atıldı. Tartışmaları şöyle bir hatırlayalım... Mesela Rusya-Ukrayna savaşında Alman Yeşilleri’nin neler söylediğini!.. Çevreci Yeşiller, kömür madenlerinin yeniden devreye alınmasının gerekliliğinden dem vuruyordu. Ve tabii savaşın uzamasına sebep olacak Ukrayna’nın silahlandırılmasının da en büyük destekçilerinden biri haline geldiler. Akıllarından iki ülkeyi uzlaştırmak ve barışa zorlamak geçmedi bile. Yani Avrupa resmen akıldışılığın zirvesine doğru yol alıyordu. Acı olan sağ popülist, faşizan hükümetlerin soruna yaklaşımının demokratlara ve sola nazaran çok daha mantıklı kalmasıydı.

KUZEY AKIM-2 PATLATILINCA...

Tam da bu sırada ‘birileri’ Kuzey Akım-2 boru hattını patlatıverdi! Bundan sonra yaşananlar, enerji krizinin bir buhrana dönüşmesi süreciydi. Ağustos itibarıyla doğal gaz fiyatları 400 dolara doğru tırmanmaya başlamıştı. O günlerde yapılan hesaplamalara göre, Avrupa’da bir hanenin doğal gaz ve elektrik için ödemesi gereken faturanın 500 euro’yu geçebileceği söyleniyordu. Bu rakamlar, 2012 yılının üç katı demekti! Panik aldı başını gitti. Hele ki aynı dönemde yayımlanan Goldman Sachs’ın raporunu görenler bir felaketle karşı karşıya olduklarını düşünmeye başladı. O günkü verilere göre yapılan hesaplamalar doğrultusunda, Goldman Sachs Avrupa’nın bu kış 3,300 teravat/saat elektrik enerjisi tüketeceğini tahmin ediyordu. Bu rakam hemen hemen bir yıl öncesiyle aynı... Ancak 2021 Kışı’nda 1 megavat/saat elektriğin fiyatı 75 euro’yken, bu kış 450 euro’ydu... Yani 2021 yılı faturası 247.5 milyar euro’yken, bu kış 1 trilyon 485 milyar euro’ya zıplıyordu.

İşte bundan birkaç ay öncesine kadar rakamlar bunu gösteriyordu. Bunun üzerine, AB hükümetleri, halkın enerji ihtiyacını karşılamakta zorlanması üzerine harekete geçti. Enerji maliyeti kriziyle başa çıkmak için enerji şirketlerinin kârlarının vergilendirilmesi, hane halklarına mali yardım sağlanması ve toplu taşımanın sübvanse edilmesi gibi önlemlere başvuruldu. Büyük petrol ve gaz şirketleri, yüksek enerji maliyetleri nedeniyle bu yıl rekor düzeyde kâr elde ederken, çok ciddi bir kaynak enerjiye harcanmak zorunda kaldı ve kalacak. Bunun anlamı ise zaten enflasyon ve durgunluk tehdidi altında ülkelerin büyüme oranlarının daha da düşmesi...

BU YIL STOKLA İDARE EDECEKLER, PEKİ YA GELECEK YIL NE OLACAK?

Şu anda fiyatlardaki uçuş durdu ve gerileme var ancak bu hiçbir şeyin garantisi değil. Ama Avrupa’nın titremesi geçecek gibi değil. ‘Tir tir titremek’ten kastım, korkudan öte bildiğiniz soğuktan titremek ve henüz Avrupa kışı yeni yeni yaşamaya başlıyor! Korku hala baki, her ne kadar doğal gaz fiyatları eylül ayına göre oldukça düşmüş olsa da... Gerilemeye rağmen fiyatlar bir yıl önceki 38 euro düzeyinin hala çok üzerinde. Fiyat düşüşünde Avrupa’nın doğal gaz tüketimine ilişkin aldığı önlemler ve doğal gaz depolarındaki doluluk oranı etkili oldu. Avrupa’nın doğal gaz depolarındaki doluluk oranı 10 Ekim itibarıyla yüzde 88.58’ti. Belçika, Polonya, Portekiz, Almanya gibi ülkeler yüzde 90'ın üzerinde doluluk oranına ulaştı.

Yani bu yıl kışa belli oranda hazırlanma imkânı bulabildi Avrupa, peki ya bir sonraki kış? Birkaç ay önceki paniği ve doğal gaz fiyatlarının uçuşu karşısında Avrupa’nın çaresizliğini şöyle bir hatırlayalım. Gösterge doğal gaz fiyatı 150 euro’nun altını en son temmuz ayı başlarında görmüştü. Ağustos ayı sonlarında ise 349 euro’ya kadar çıkarak Avrupa başkentlerinde alarm zillerinin çalmasına neden olmuş ve AB genelinde toptan doğal gaz fiyatlarına üst sınır getirilmesi tartışmaları alevlenmişti. Peki nasıl çözülecek bu mesele? Daha doğrusu boru hatlarıyla gelen doğal gaz olmadan taşıma suyla değirmen döndürmek ne kadar mümkün olacak?

TAŞIMA LNG İLE ÇARKLAR DÖNER Mİ?

Şimdiden pek çok Avrupa ülkesi Rusya haricindeki doğal gaz üreticileriyle pazarlık peşinde... Hemen belirtelim işleri hiç kolay değil. Söz gelimi, umut bağladıkları Katar, böylesi bir talebi kısa vadede karşılayamayacağını belirteli aylar oluyor. Fransa eski sömürgesinin ayağına gidiyor, önemli bir doğal gaz rezervine sahip Cezayir ile kontratlar peşinde. Yine eski sömürgeleri Gabon gibi Batı Afrika ülkelerine bel bağlıyor. Britanya, Atlantik ötesinden sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) anlaşması imzalamak için uğraşıyor. 15 milyar dolarlık bir LNG alımından söz ediyoruz. Nijerya’dan Mısır’a Avrupa ülkeleri tüm doğal gaz üreticileriyle anlaşmalar yapmak için uğraşıyor. Ve şu süreçte pazarlık güçlerinin hiç de yüksek olmadığını belirtmek gerek.
Bu düşük haliyle bile Rusya’ya göbeğinden bağlı Avrupa ülkeleri için durum hiç de parlak görünmüyor. Ve bu kış büyük olasılıkla en kötü kış olmayacak! Zira öyle ya da böyle bir stok vardı ve o bir şekilde tamamlandı. Gelecek yıl böyle bir stokun olup olamayacağı çok tartışmalı... Ve denizaşırı kaynaklardan ithal edilecek LNG’nin maliyeti sadece LNG’nin metreküp fiyatı ve tanker taşıma ücretleriyle de sınırlı değil. Kurulması gereken terminaller ve depolama tesislerinin Avrupa ekonomilerine çok ciddi bir faturası olacak. Bu kış biraz üşüyerek atlatılacak gelecek kışlarda ise Avrupa ülkelerinin gerek enerji maliyetleri gerekse arz güvenliğinin yeterince sağlanamaması sebebiyle rekabet avantajı ciddi ölçüde azalacak. Grafikte spot doğal gaz referans değerlerini görüyorsunuz. TTF endeksi Avrupa’yı bağlayan Hollanda referans endeksi... Henry Hub ise Kuzey Amerika’nın spot piyasası, diğeri de Asya... Sanırım yeterince açıklayıcı!

TÜRKİYE’DE FATURALAR ORTA DİREĞİ YAKIYOR!

Türkiye’ye gelince...  Rusya ile ilişkilerinin bir ‘liderler muhabbeti’ üzerinden yürümesi sayesinde, şimdilik enerji arz güvenliği konusunda rahat sayılır. Ancak ‘liderler muhabbeti’nin Suriye, Ukrayna, Doğu Akdeniz, NATO ve daha pek çok dış politik dengedeki değişimlere endeksli olduğunu unutmamak gerek. Şimdilik bu gerilimden ülke olarak fayda sağladığımızı söylemek mümkün ama aynı şeyi orta ve düşük gelirli halk için söylemek imkânsız. 
Almanya’da elektrik fiyatları Avrupa Birliği ülkeleri arasında en yüksek fiyatlardan biri. Alman bir aile kilovat/saat başına 32.16 sent ödüyor. Ortalama aylık tüketimi 230 kilovat/saat olarak alırsak çıkan fatura 73.96 euro. Almanya’daki asgari ücret 1,621 euro... Yani asgari ücretin yüzde 4.56’sı elektrik faturasına gidiyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 7.7... Yani hükümetin “Türkiye’de enerji fiyatları Avrupa Birliği’ne göre çok ucuz” açıklamaları gerçeklerle pek örtüşmüyor. Evet doğru devlet belli ölçüde sübvanse ediyor ama bir yere kadar... Ama zaten Avrupa da boş durmuyor, nakit enerji yardımı yapıyor. Mesele cepteki paraya göre elektriğe ödenen para olunca, Türk halkı AB halklarıyla kıyaslandığında çok daha ciddi bir bedel ödüyor.
Sonuçta, küresel ekonomik ve siyasi krizlerin faturasının ne olduğunu bu kış biraz daha net anlayacağız. Korku dolu bir bekleyiş, sanki ‘Taht Oyunları’nda gibiyiz: ‘Winter is coming!’