YAZARLAR

Yahya Sinvar'ın liderliği ne anlama geliyor?

Netanyahu eninde sonunda ateşkese evet demek zorunda kalabilir. 1948’de Mecdel Yaba’dan sürülen bir ailenin çocuğu olarak Han Yunus’ta mülteci kampında dünyaya gelmiş, benliği işgalin bütün şiddetiyle şekillenmiş, 23 yıl hapis yatmış ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış tüneldeki bir adamla konuşacak.

Gazze’de yaşananlar, epey zamandır tüm uzlaşmacı yaklaşımların İsrail’in Filistin’i yok etme planlarına hizmet ettiğini düşünenleri birkaç adım daha öne çıkardı. İsrail ateşkes müzakerelerinde masadaki muhatabı Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi öldürünce örgüt de onun yerine pazarlıkların sahadaki muhatabı Yahya Sinvar’ı seçti.

7 Ekim Aksa Tufanı’nın mimarı ve hareketin en sert adamının 50 kişilik Şura Meclisi’nde oy birliği ile Siyasi Büro Başkanlığı’na getirilmesi ne anlama geliyor? Hem suikasta yanıt hem de meydan okuma. Aynı zamanda Gazze’de direnişin çözülmediği, emir-komuta düzenini kaybetmediği ve direnmeye devam edebileceği konusundaki inancı teyit ediyor. Dolaylı olarak da Katar ve Türkiye gibi aktörler üzerinden Hamas’ı İsrail’i tanıyıp iki devletli çözüm çizgisine çekme, El Fetih gibi dönüştürme ve Yahudi devletinin çıkarlarına uyumlu hale getirme girişimlerini boşluğa salıyor.

***

Halef olarak Halid Meşal, Musa Ebu Merzuk, Halil el Hayya ve Ebu Ömer Hasan gibi isimler öne çıkmıştı.

Çatışmalar devam ederken ‘alanların birliği’ esprisine uygun olarak İran Devrim Muhafızları, Hizbullah, Ensarullah ve Irak İslami Direnişi eşgüdümü artırıp Gazze’deki direnişin çökmemesi için kartlarını oynarken Hamas’ın bu eksene mesafeli bir isimle yürümesi pek olası değildi. Daha spesifik olarak Türkiye ve Katar’ın ayartmasıyla 2012’de siyasi büroyu Şam’dan taşıyarak Direniş Ekseni ile ilişkileri bozan eski Büro Şefi Halid Meşal, Gazze’deki siyasi ve askeri kanadın tercih edeceği isim olmazdı. Meşal’den sonra İran, Suriye ve Hizbullah’la ilişkileri yeniden toparlamada Haniye’nin girişimleri önemliydi. İran siyasi büroyla ilişkileri askıya alsa da Sinvar’a “Tüm gücümüz ve imkanlarımız, Kudüs’ü savunma savaşında emrinizdedir” mesajını gönderdi.

Mesajı ileten Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ydi. Fakat Şam’la buzları eritmek uzun sürdü. Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad, Meşal’ın tavrını Müslüman Kardeşler’in 1970’lerden beri sergilediği ihanetin devamı olarak görüyordu. Nihayet Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın telkinleri etkili oldu, Esad gardını düşürdü ve Ekim 2022’de Halil el Hayya başkanlığında bir Hamas heyeti Şam’ı ziyaret etti. Hamas hakkındaki güvensizlik tamamen giderilebilmiş sayılmaz. Muhtemelen Esad’ın Aksa Tufanı sonrası ‘Direniş Ekseni’ ile ortak hareket konusunda temkinli davranmasının nedenlerinden biri bu. Diğer iki önemli neden; Suriye’nin cephe açacak mecali kalmadı ve Arap Birliği başta olmak üzere farklı taraflarla yakaladığı normalleşme sürecinin sekteye uğramasını istemiyor. Muhtemel ki İran’a angaje bir tutumun öteki hassasiyetlere zarar vereceği düşünülüyor.

Bu kritik dönemde Direniş Ekseni’ne yakın bir ismin siyasi büronun başına geçmesi yönünde bir beklenti oluşmuştu. Bu adayların başında da Hayya geliyordu. Siyasi temaslar için dışarda olan birinin seçilmesi de mantıklı olandı. Sinvar, Gazze’nin yeraltı tünellerinden direnişi idare ederken dışardaki temaslar ve müzakereler için iki nolu ismin önemi artacak.

***

İsrail’in “Nazi”, “Hitler”, “terörist”, “7 Ekim soykırımın mimarı” gibi ifadelerle kriminalize edip bir numaralı hedef haline getirdiği Sinvar’ın liderliğe yükselmesi belki ilk bakışta ateşkese yanaşmayan Başbakan Benyamin Netanyahu’nun işine gelebilir. Sinvar, 7 Ekim’in yansımalarında görüldüğü üzere İsrail’in askeri ve siyasi kadrolarındaki dinci-ırkçı-faşist transformasyonu da büyütecek. Fakat İsrail ortadan kaldıramadığı sürece geri adım atmaya yanaşmayan bir liderle konuşmak zorunda kalacak.

Evet denilebilir ki ateşkes ile ilgili nihai kararı verecek olan zaten Sinvar değil miydi? Öyle. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da “Kendisi ateşkes konusunda birincil karar verici olmuştur ve olmaya da devam etmektedir” diyerek her şeyin Sinvar’a bağlı olduğunu söylüyor.

Ama süreci yumuşatan aktörler ortadan kaldırıldı ya da geri plana itildi. İsrail Gazze’de 10 aydır altını üstüne getirip 40 bin kişiyi katlettiği halde bulamadığı Sinvar’ı (fiziken olmasa da) masada bulacak. Halbuki Gazze’deki soykırım operasyonuna başladıklarında Sinvar için “Yürüyen ölü” diyorlardı. Ya sonuna kadar gidecekler ya da en keskin düşmanlarıyla masaya oturacaklar.

Amerikan tarafı da savaşı uzatmanın ve pervasız suikastlar düzenlemenin düşmanı daha tehlikeli hale getirdiği argümanıyla Netanyahu’ya ateşkes baskısı yapabilir. İran ve Hizbullah’ı misilleme yapmaktan vazgeçirmek için yürütülen girişimler de buraya bağlanabilir. Şöyle ki Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen el Safadi’nin Tahran’daki temaslarından sonra sızan bilgilere bakılırsa Gazze’de ateşkesin ilan edilmesi misillemeyi durduracak bir yol olarak ele alınıyor. Hatta misillemenin gecikmesi buna bağlanıyor. Eğer ABD’nin baskısıyla ateşkes sağlanırsa sonuçta anlaşma İsrail’in öldürmek için izini sürdüğü Sinvar’la olacak. Bu durum hakkındaki bütün tartışmalara ve Gazze’de ödenen ağır bedellere rağmen Sinvar’ı pek çok Filistinlinin gözünde büyük bir kahramana dönüştürebilir. Sinvar’ın düşünce yapısının kolayca değişmeyeceği varsayılırsa bir sonraki Aksa Tufanı’nın nasıl olacağına dair bahisler açılabilir. Sinvar sonuç almak üzere sonuna kadar gitmek için ölümün kıyısında dolaşan biri. Gazze’den muzaffer çıkan bir Sinvar, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki Filistinlileri de tetikleyebilir. Dışarda yaşayanlar gibi çok denge hesabı güden biri değil. Ona göre şimdiye kadar izlenen askeri, siyasi ve sivil direniş yöntemlerinin hiçbiri Gazze etrafındaki ablukanın kaldırılmasına, hapishanelerdeki Filistinlerin bırakılmasına, Batı Şeria ve Kudüs’teki işgal ve aşağılamanın sonlandırılmasına yetmedi. Gazze’yi açık hapishaneye çeviren tel örgülere doğru sivil yürüyüş de Filistinlilerin sessiz kurbanlar olmasını bekleyen uluslararası kayıtsızlığı değiştirmedi. O yüzden oyunun kurallarını değiştirmek lazım!

İşte bu değerlendirme Aksa Tufanı’nı getirdi.

Tufan’dan önceki tabloda şu vardı: İsrail’i tehdit eden ülkeler halledilmiş, bazı Arap rejimleri Abraham Anlaşmaları’yla üzerinde söz sahibi olmadıkları Filistin’i satıp paraya çevirmiş, Asya’dan kalkıp Körfez ülkelerinden geçip İsrail üzerinden Avrupa’ya bağlanacak koridor projesi pek çok tarafı sarhoş etmiş, bu sayede Gazze’deki kuşatma, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki işgal unutulmuş, hasılı Filistin davasının tabutuna son çiviler çakılmıştı. Hamas kaynaklarının beyanatlarına bakılırsa Aksa Tuhafı özelde esir takası ve Gazze’de ablukanın bitirilmesi için planlandı. Fakat hamle aynı zamanda Filistin davasını boğan Arap-İsrail normalleşmesini de hedef aldı. Şimdi Sinvar’a zerre miktarı sempati duymayan da Filistin davasına dönüldüğünü ve uluslararası alanda İsrail’in soykırımla anıldığını belirterek teselli buluyor. Halbuki daha önce İsrail casusu Filistinlileri açığa çıkartıp infaz eden, arada masumları da götüren Mecd biriminin acımasız başkanı olarak anılıyordu. 426 yıl hapis cezasına sebep de casusluk ağındaki 4 Filistinli ve 2 İsrailliyi öldürttüğü suçlamasıydı. Bugün Gazze’ye ödettirilen bedel, Sinvar üzerinde bir tereddüde yol açmışa benzemiyor. Onu tanımlayanların ortak ifadesi ‘savaşçı’. 4 müebbet hapse karşılık gelen cezasını çekerken beyin tümöründen operasyon geçirmiş, iyi derecede İbranice öğrenmiş, İsrail’in fikri, siyasi ve güvenlik dünyasına nüfuz etmiş, İbraniceden makaleler ve kitaplar çevirmiş, Arapça kitaplar yazmış, açlık grevlerinde tutsaklara liderlik etmiş ve esir takası için yaptığı planları dışarıdaki arkadaşlarına göndermiş ve nihayetinde amacına ulaşmış biri. 2006’da kardeşi Muhammed’in de aralarında bulunduğu bir ekibin kaçırdığı İsrailli er Gilad Şalit onun kurtuluş bileti olacaktı. 5 yıl boyunca Şalit için yürütülen pazarlıklar Sinvar’ın konumunu Hamas içinde büyütmüştü. Sinvar geride kalanların bırakılması için büyük çapta bir rehine eylemini 2011’de hapisten çıkar çıkmaz kafasına koymuştu. Kısa sürede Gazze’de liderliği yükselirken İsrailliler onunla “Filistin’i kurtaracak Mesih” diye dalga geçiyordu.

***

Beri tarafta Sinvar, Netanyahu’nun kendi siyasi bekası için savaşı uzatma kararlılığına yeni bir bahane katabilir. Ama bu istikamette bütün bölgeyi savaşa sürüklerken aslında kendi sonunu da hazırlıyor. Gazze’deki yıkım ve ölüm ya da İran ve Hizbullah karşısında taktiksel zaferler İsrail’in stratejik yenilgisini telafi edemiyor. Netanyahu eninde sonunda ateşkese evet demek zorunda kalabilir. 1948’de Mecdel Yaba’dan sürülen bir ailenin çocuğu olarak Han Yunus’ta mülteci kampında dünyaya gelmiş, benliği işgalin bütün şiddetiyle şekillenmiş, 23 yıl hapis yatmış ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış tüneldeki bir adamla konuşacak. Soykırım savaşının Filistin açısından sonuçları korkunç boyutlarda ama İsrail için en önemli çıktı bu. Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte pişirdikleri ‘direnişsiz Gazze’ planı da yerle bir edilen binaların molozlarına karışabilir.

Ayrıca Hamas’ta saha-masa ikiliğinin ortadan kalkması dışardan örgütü baskı altında tutma ve yönlendirme kanallarını da daraltabilir. Bu minvalde Sinvar, İsrail ve ABD ile iyi geçinme gereği duyan belli aktörlerin Hamas liderleriyle kucaklaşmasını zorlaştırabilir. Bunlar dönüp yeniden maliyet hesabı yapma gereği duyabilir. “Kardeşim Haniye” diyenler “Kardeşim Yahya” demekte zorlanabilir.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.