YAZARLAR

Yamuk yumuk!

Sizin “dokunulmazlıklar” dünyanızda öyle çok asker, polis, memur ve elbette gazeteciler, kadınlar, çocuklar, gençler acı çekiyor, acı çektiriliyor ki… Sevsinler yamuk yumuk yumruk ve haysiyet hassasiyetlerinizi! Her gün herkesi manen veya açık açık yumrukladığınız, yumruklattığınız, haysiyetiyle, hayatıyla, haklarıyla oynadığınız bir ülkeniz var. Kendi dokunulmazlıklarınızı da kaldırın!

Meclis komisyonunda bir milletvekilinin (daha) dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alındı.
“Bir milletvekili” kadın, Kürt, DBP Eşbaşkanı Salihe Aydeniz.
Hayır, “suçu” bu kimlikleri değil, görünüşe göre. Yürüyüşe müdahale etmek isteyen polis memuruna “yumruk atmak!”

“Görünüşe göre” diyebiliyor insan. Çünkü diğer iki kimliği zaten “önyargı” konusu!

Bakın “dokunulmazlığı kaldırma koalisyonu” nasıl oluşuyor:
AKP, MHP ve İyi Parti üyeleri birlikte oy veriyor.
İlk ikisi tamam. Ama İyi Parti’nin de vaat ettiği bu mu?
Kadın genel başkanın partisinin pozisyonu sadece şu mu:
“Polisimize dokundurtmayız!”
Elbette asla dokunulmasın ama kimse kimseye dokunmasın!

Yıllardır yazdıklarımın ana fikrini bir kez daha vereyim:
Bu düzende, kudretliler polisin haksızlıklarını korur… Polisin maruz kaldığı haksızlıklarda ise onu korumaz!

Bu haksızlıkların en büyüğü, bir kadın milletvekilinden, “kaskın içine elini sokarak geldiği” söylenen “yumruk” olsun, tamam!
Siz “bir kadın milletvekilinden yumruk geldiği için” bunalan, çıldıran, hayatına son veren, bazen karısını hatta çocuklarını öldürerek de intihar eden kaç polis biliyorsunuz?

İntihar eden, bunalımlara sürüklenen çok polis var ve bunların hemen hepsinde sebep “aşağılanma, hakaret, haysiyetiyle oynanması, mobbing, hatta açık şiddete maruz kalmak.”
Bunları kim yapıyor?
Kadınlar mı? Kadın milletvekilleri mi?
Yoksa hemen hepsi kafadan kahramanlaştırılmış amirler mi?
Devletin “yumruk ve aşağılama silsilesi” mi?
Orduda ve poliste, yani “silahlı güvenlik güçleri”nde, alttakileri, astları aşağı gören, onları köleliğe, aşağılanmaya, itirazsız biate, haysiyetsiz itaatlere de müstahak gören bu geleneksel manevi ve maddi şiddet mi?

Bakın, bir milletvekiline hakaret eden polislerden, patron konakları önünde el pençe bekletilirken işçilere ters kelepçe atmaya memur edilenlerden, kadın çoluk çocuk demeden coplarıyla her türlü muhalif sesin, itirazın ve hatta coşkunun üzerine fırlatılanlardan söz etmiyorum.
Hatta 12 yaşındaki çocuğa 13 mermi sıkanlardan, benzeri olaylarda suçsuz ve sorumsuz bulunanlardan da.

Doğrudan şunu kast ediyorum:
AKP, MHP ve “dokunalım koalisyonu”na katılan İyi Parti, polis memurlarının polis şiddetine maruz kalması konusunda ne yapıyor? Ne yaptı? Yapar inşallah, iktidar olunca.
İktidardakiler şunu yaptı: Polislerin de hakkı olan sendikalaşmayı baskı ve tehditle engelledi. Polis memurlarını ailelerinden ayıracak kararlara imza attı. Polis intiharlarını hep geçiştirdi.

Demek “yumruk atmış” bir kadın milletvekili!
Kaç polis bir kadın milletvekilinden yumruk gördü; kaç polis, bırakın manevi şiddeti, amirlerinden tekme tokat şiddet gördü?

Ya acaba ben neyi soruyorum ki?
Bacağı platinli “Gazi” uzman çavuşu içtimada, hazır olda iyi duramıyor diye tam da o ayağından tekmeyelen “paşalar”ın, şikâyeti tehditle bastırıp bir de bu iktidar marifetiyle terfi ettirildiği ülke ve devlet burası.
Öyle ya, devletin en üst idarecisinin danışmanının, polis marifetiyle yere yıkılmış Somalı maden işçisini defalarca tekmeleyip bir de ödüllendirildiği ülke zaten.
Paşa’nın özrünün, “Ben onu er sanmıştım” diye aslında tarihe geçtiği ama hızla silindiği aynı yer işte!
13 köylünün yok edildiği ve 13 müebbet istenen davada adı geçen paşanın o olup olmadığının dahi merak edilmediği aynı yer gülüm!

Kıbrıs’ta bir astsubayı darp eden albayın, bugünün Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından da kollandığı, Askeri Şura’da terfi ettirildiği… Fark etmeden fark edilmeden meğer “Fetöcü” olduğunun darbe girişiminde anlaşıldığı ülke ve devlet burası.

Libya’da onca uzman çavuşa hakaret eden komutan şikâyet edilince, Cimer’in şikâyeti yine o komutana bildirip uzman çavuşların ordudan atılmasına sebep olduğu, komutanın kollandığı ülke ve devlet burası.
Hastalığına inanılmayan bir uzman çavuşun, kanserle ölüme yattığında ordudan atıldığı ülke ve devlet burası.

Sadece askeri ve resmi polis hiyerarşisi değil.
Silahlı Kuvvetler ve Emniyet’te görevli “sivil memurlar”a da bir sorun.
Şimdi Emniyet’te, 12 Eylül’den beri hala uygulanan kılık kıyafet yasaklarına karşı “bıyık eylemi” yapanlara sorun.
Haklarını “sivil” tutup cezalarını “rütbesiz asker, polis” olarak dağıtan sistemin ezdiklerine sorun.
Ha bir de, AKP’li “kadın milletvekili”nin Mersin’de hakaret ettiği polise, iktidar milletvekillerinin köle ve robot muamelesi yaptıklarına da sorun.

Daha yazmayacağım.
Karşınızdaki herkeste bir “suç” bulurken, dokunulmazlıkları rahatça kaldırırken, “terörist örgütle darbeye kalkışanlar”a biat etmiş, niyet etmiş, boyun eğmiş, iki büklüm durmuş, övmüş, kollamış nice isim parlamentoda, hükümette… de demeyeceğim!

Sizin “dokunulmazlıklar” dünyanızda öyle çok asker, polis, memur ve elbette gazeteciler, kadınlar, çocuklar, gençler acı çekiyor, acı çektiriliyor ki…
Sevsinler yamuk yumuk yumruk ve haysiyet hassasiyetlerinizi!

Her gün herkesi manen veya açık açık yumrukladığınız, yumruklattığınız, haysiyetiyle, hayatıyla, haklarıyla oynadığınız bir ülkeniz var.
Bunu tamamen siz yaratmadınız belki, ama şiddetlendirdiniz.
Kendi dokunulmazlıklarınızı da kaldırın!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.