Yangın mağduru Sandras'ın ağaçları neden kesiliyor?
Sandras gibi biyolojik çeşitlilik, su kaynakları ve kültürel miras açısından mutlaka korunması gereken bir coğrafyayı şimdi hep birlikte daha da çok yaşatmamız gerektiği apaçık ortada.
Pınar Ceylan Dinlemez
Sandras Dağı eteklerinde yer alan, eski adı Ağla, yeni adı Yayla olan köyün sırtlarında 29 Temmuz 2021 tarihinde başlayan yangın giderek büyüdü ve 13 Ağustos 2021 tarihinde, 16. günün sonunda kontrol altına alındı.
Denizli Beyağaç ilçesine kuş uçuşu 5 kilometre kala durdurulan yangında Sandras ve eteklerinde yanan toplam alan resmî açıklamalara göre 8 bin 90 hektar.
Bölge halkının 749 rakımlı Ağla köyünün hemen yukarısındaki 58. Mevkii adını verdikleri bölge ile Çamovası'nın da dahil olduğu ara ve Gökçeova Göleti'nden başlayarak dağın karşı yakasındaki Otmanlar ve Beyağaç'a kadar olan bölge ve maden sahalarına yakın alanlar yangına maruz kaldı.
Bu yangını Gökçeova Bölgesi ve 58. Mevkii'den aşağı geçirmemek için bölge halkı 16 gün boyunca gece gündüz tüm imkanlarını kullanarak büyük bir mücadele verdi.
2000 metre yükseklikte, coğrafi ve meteorolojik koşulların zor olduğu bölgede insan müdahalesinin yetersiz kalması sebebiyle hava müdahalesine gerek duyuldu. Bölgeye ilk iki gün 2 helikopter sevk edildi. Bu helikopterler Gökçeova Göleti'nden su almak suretiyle yangına müdahale ettiler. Fakat Ören, Milas gibi yerleşim yerlerine yakın bölgelerdeki yangınların devam etmesi ve Menteşe Yılanlı Dağ'da başlayan yangının ilçeyi tehdit etmesi sebebiyle yangın helikopterleri ve uçakları, ancak o bölgelerdeki yangınlar kontrol altına alınabildikten sonra Sandras'a, yangının 13. gününde tekrar geri döndüler. Hava ve kara müdahalesiyle 3 gün içinde yangın kontrol altına alındı.
Sandras yangınının ilk gününden son gününe kadar 58 ve Gökçeova bölgelerinde karadan müdahale çalışmalarına katılan biri olarak bu gözlemleri aktarmaktayım.
Yangın söndükten sonra da bölgeye ilk defa 8 Ekim 2021 Cuma günü gittim.
Amacım yangının geride bıraktıklarını görmek değil, Sandras'ta Çamovası bölgesinde açılmak istenen yeni maden ocakları için o gün gelecek olan bilirkişi heyetine karşı yapılacak protestoda yer almaktı. Bu sayede de bölgeye giderek afet esnasında son halini görememiş olduğum tabloyu her şey bittikten sonra görme imkânım oldu. Yanan alanın büyüklüğü, konumu, etkisi belki de ancak böyle bir zamanda tam olarak görülebilirdi.
Yerleşim yerlerine uzaklığı ve yolların toprak olması sebebiyle Marmaris ve Ören kadar sık ve kolayca gidilemeyen, dolayısıyla da çoğu gözden uzak Sandras'ta, içinde iken tahayyül edemediğimiz kadar büyük bir alanın yandığını gözlemledim. Yine de, yanan alan çok büyük olsa da, diğer bölgelerdeki kadar "yanmış bir kibrit çöpü görüntüsüyle" karşılaşmadım. Ağaçlar genelde dış kabukları kavrulmuş (dış kabuğun da en dışı olacak biçimde) ama gövde içleri yangından etkilenmemiş ve incelmemiş şekilde duruyordu. Bunu kesilmiş ağaçların içlerini görerek anlamak pek mümkündü.
Sararmış, grileşmiş bazı ağaçların tepelerinde hâlâ yemyeşil çam iğneleri, yapraklar vardı. İğneleri yanmış ağaçların iğne köklerinde yeşil filizler sapasağlam duruyordu. Ormanın en önemli bileşenlerinden orman örtüsü neredeyse tamamen yanmıştı ama ara ara taze çıkan yeşillikler hızla büyümüştü. Sandras'ta bir hayli kalın ve kalıplaşmış örtü, bazı ağaç köklerini yanmaktan korumuştu. Bütün bu gözlemleri orada geçirdiğim süre içinde fotoğraf ve video olarak belgeleme şansım oldu.
Bütün bu sürenin içinde gördüğüm en önemli şey ise, yangınlar biteli 2 ay olmadan, neredeyse yanan bütün alanlarda büyük miktarlarda ağaç kesiminin başladığıydı.
Üstelik kesilmiş ağaçların içinde iğneleri hâlâ yeşil pek çok ağaç da vardı.
Buna şaşırmamak elde değil çünkü çoğu bilim insanı, biyolog, ekolog, orman mühendisi, orman köylüsü yanan bir ormanlık alanda bir süre hiçbir çalışma yapılmaması, ormanın bir süre dinlendirilip kendi haline bırakılması gerektiğini uzun süredir bulabildikleri her türlü mecrada anlatırken, bu denli hızlı ve geniş çaplı bir ağaç kesimi, başta biz bölgede yaşayan insanların anlayabileceği bir şey değil. Bu sebeple bazı soruların sorulması şart oldu.
Yetkililere soruyorum.
- Sandras'ta ağaç kesimi yapılması gerektiğine ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
- Bu kararı verirken konunun uzmanı biyolog, ekolog, orman mühendisi vb bilim insanlarına danıştınız mı?
- Eğer danıştıysanız bu bilim insanları kimlerdir? Bu kesimin yapılması ve hemen yapılması gerektiğine hangi bilimsel verilere dayanarak karar vermişlerdir?
- Yangından sonra hangi ağaçların kesilmesi, hangilerinin bırakılması gerektiğine dair 8090 hektar alanı kapsayan detaylı bir inceleme yaptınız mı?
- Bu incelemeyi yaptıysanız kimlerle yaptınız?
- Bu incelemeyi yaptıysanız nasıl sonuçlar elde ettiniz?
- Bu kesimlerin bu denli çabuk yapılmasının, Sandras'a kısa bir süre içinde kar yağacak olmasıyla doğrudan ya da dolaylı bir ilgisi var mı?
- Ağaç kesimi için yeni yollar açtınız mı?
- Kesilen ağaçları nakliye etmek için yeni yollar açacak mısınız? Açacaksanız bu yolları nereye açacaksınız?
- Açacağınız yollarda su kaynakları, yaban hayatı geçiş alanı, endemik bitki örtüsü, anıt ağaç, yol açmak için kesilmesi gerektiğini düşündüğünüz yanmamış ağaç, şahıslara ait tapulu alan var mı?
- Kesim yaptığınız alanlarda Özel Çevre Koruma Bölgesi, Sit alanı, arkeolojik alan var mı?
- Kesilen ağaçları nakliye etmek için araziye girecek ağır araçların orman örtüsüne ve örtünün kapsadığı her bileşene vereceği zararı hesaplayan bir incelemede bulundunuz mu? -Bulunduysanız bu incelemenin sonuçları nelerdir?
- Ağaç kesim alanlarına girmek tehlikeli ve yasakken, kesim alanı olmayan halka açık bir bölgeye gidebilmek için kesim alanından geçmek zorunda olan vatandaş ne yapmalı?
- Kesilen ağaçlar nereye taşınacak ve hangi amaçla kullanılacaktır?
- Bu kesimin maliyeti nedir ve kim tarafından karşılanmaktadır?
- Bu kesimden elde edilecek toplam gelir ne kadardır? Bu gelir ne şekilde kullanılacaktır?
Bu soruları hazırlamadan önceki araştırma sürecinde, önceden topluma arz edilmiş açık bir bilgiye, kaynağa rastlayamadım. Dolayısıyla yasalarla belirlenmiş kamu malı statüsünde olan ormanlarımızla ilgili yapılan çalışmalar hakkında yetkililere bu soruları sormak şart oldu.
Sandras gibi biyolojik çeşitlilik, su kaynakları ve kültürel miras açısından mutlaka korunması gereken, ne yazık ki maden tehdidi altında yaşamaya çalışırken bir de üstüne büyük bir alanı yangına maruz kalmış bir coğrafyayı şimdi hep birlikte daha da çok yaşatmamız gerektiği apaçık ortadayken bu sorulara yanıt alamamak, bu değeri hep birlikte koruma isteğine olan inanca elbette ki gölge düşürür.
Umarım ki bu sorulara bilimsel verilerle desteklenen, açık, net cevaplar alabilmek mümkün olur.