YAZARLAR

Yardımsever suç örgütleri

Misyon olmadan teşkilat olmaz. Her zaman her yerde en büyük misyon, memlekete ve millete hizmet. Herkese abi diyen Becerikli Bay Baran Korkmaz da “devlet işiyse, boynumuz kıldan ince” demiyor mu?

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

Lümpen dilini ve ruhunu şiire ustalıkla taşıyan Ece Ayhan, Şiirimiz karadır abiler dizesiyle açtığı Mor Külhani’nin 1. faslını bu muhteşem çağrıyla noktalar: Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler.

Çağrı muhteşem ve geçersiz.

Çünkü aşk, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman örgütlenmemiştir, örgütlenemez. Bunu da en iyi Ece Ayhan bilir. Tarihin her döneminde, dünyanın her yerinde temel örgütlenme, suç örgütlenmesidir. İktidar örgütlenmesidir. “Legal ve rasyonel” –yasal ve ussal- olarak nitelenen, demokrasi üzerinden tanımlanan ve temsil edilen modern zamanlardan günümüze, özellikle böyledir. Muhalefetin, her tür karşı örgütlenmenin ve olsa olsa karşı örgütlenme diyebileceğimiz aşkın, sırra kadem basması, başka nasıl açıklanabilir?

Suç her zaman örgütlüdür. Ve en tepeden örgütlenir. Dün öyleydi, bugün fazlasıyla böyle.

Son örneklerden birinin başkahramanı rolüyle sahne alan milyon dolarla oynayan SBK namlı adam, görüyor duyuyoruz ki, tam da Mor Külhani ağzıyla “abi” lafını dilinden düşürmüyor. Her kiminle konuşursa, yaşı – işi ne olursa olsun, herkes onun abisi.

Geriye bakarsanız Kars’ın köylüğünden çıkma, ayakkabı boyacılığıyla hayat mektebinden yetişme ortaokul terk becerikli bay Baran Korkmaz, suç örgütlenmesinin yerellikten küreselliğe sıçramasının en başarılı temsilcilerinden. ABD’deki örgütlenmenin hasılatını Türkiye’ye taşıyıp gözde tatil beldesinde biri Paramount, diğeri Kervansaray adlı otellerde, İstanbul Boğazı'ndaki yalılarda, gerektiğinde emirlerine tahsis ettiği uçan sarayında bütün büyük abilere ablalara ev sahipliği yapıyor.

Anadolu insanının geleneksel konukseverliğiyle Balkanlar’dan Orta Asya’ya kendi türdeşlerini; yine kendi ifadeleriyle çökmecileri, hukukçu, finansçı, asker – sivil ücretli danışmanlarıyla, imaj, iletişim hizmetlileri, bol bahşişle ağırlanıp borçlandırılan devletli büyüklerle bir araya getiriyor. Abiler ablalar ordusu.

En sivil, en verimli, en dinamik örgütlenme. Yerel ve küresel. Geleneksel ve postmodern ötesi; post truth; hakikinin hakikisi. Yeraltı yerüstü örgütlenme.

Mor Külhani’de olduğu üzere bir o kadar taşralı, bir o kadar müstehcen.

Şiire bakalım önce. Altı faslın her biri abiler diye açılır, abiler diye kapanıyor:

Şiirimiz karadır abiler / Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler – Şiirimiz her işi yapar abiler / Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler – Şiirimiz gül kurutur abiler / Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler… vd.

Neden böyle? İkinci Yeni’nin papazı olarak anılan, Türk şiirinin en ecnebi ve en yerli, kendi deyişiyle sivil, mütekait kaymakam Ece Ayhan hangi abilere sesleniyor? Bugün bundan bize ne?

KUM BU ABiLER, KİM KİMİN ABİSİ

Ece Ayhan burada andığımız Mor Külhani’yi de içeren Devlet ve Tabiat bahsine ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar’a bakarken mostranın arkasına, altına; memleket ve milletin aslına, içyüzüne eğilir. İktidar takımının, resmi, yarı resmi, gayrı resmi devletlilerin, devletçilerin asla sözünü etmediği, mümkün olduğunca sahalardan uzak tutmaya, gözlerden saklamaya çalıştığı kara kamunun, kara kalabalığın renklerine, kadınlı erkekli ahaliye bakar.

Kantocular, tiyatrocular, pavyon ahalisi, hamamcılar, emeği eline verilenler, anası zühreviye hastanesine düşen, babası tımarhanede güllabici odunuyla dövülenler, kötü caddeye düşmüş tazeler, parasız yatılılar, tüzüklerle çarpışanlar, çift dikişliler ve cümlesi… Hışır, haşarat, küsurat, kusur – at takımı.

Ayak takımı, cüruf, posa, paçavra; lümpen ahali.

Ancak yukarıdan bir el örgütleyebilir onları. Ancak o zaman şahsiyet, güç ve değer kazanırlar, silahlanır, silahlandırılırlar. Ece Ayhan’ın Mor Külhani’deki abiler’i olarak şehri ele geçirir, tehlikeli ve zararlılara karşı ayaklanır, temizlik için harekete geçerler.

Şairin doğrudan tanıklığı: Yıl 1969, yer Kayseri, Alemdar Sineması, TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) genel kurulu. Milletine, devletine, mukaddesatına sahip çıkma aşkıyla tutuşan ahali, 800 öğretmenin toplandığı salonu basmak ister, engellenince de ateşe verir! Etraftaki kitapçıları yakıp yıkarlar. Devamı Ece Ayhan’dan:

“O sırada, geceleri bir pavyonda çalışan bir kadın kaldığı otelden çıkmış, yakın bir yere gidecektir gündüz. Bilirsiniz taşrada bulunan konsomatrisler dışarıda son derece ürkek davranırlar. … otellerinden dışarı adım atmazlar. Bu kadınlar ... herkese karşı ... alttan alırlar. Sözgelimi kadının yaşı 35-40 olsa bile, zamparalık yapmak için köyden kente inen 17-18 yaşındaki bir ağanın oğluna da 'abi!' derler ...

Kızgın kalabalık, otelinden nasılsa sokağa çıkmış bir pavyon kadınına rastlar. Yine bilirsiniz taşrada yabancılar, hele söz konusu kişi bir pavyon kadınıysa, giyiminden, kuşamından ve davranışlarından hemen anlaşılır. Kadını sokak ortasında çırılçıplak soymak isterler. Akıllarınca, çevrelerine ahlakçı gözükecekler! Kadın onlara; ‘abiler’ der ‘beni öldürün ama bana bunu yapmayın!’’

Misyon olmadan teşkilat olmaz. Her zaman her yerde en büyük misyon, memlekete ve millete hizmet. Herkese abi diyen Becerikli Bay Baran Korkmaz da “devlet işiyse, boynumuz kıldan ince” demiyor mu? 1969’da Kayseri’de sahne alan abileri de öyle diyordu, 1850’lerde Paris’te bir araya getirilen abileri ablaları da…

YARDIMSEVERLER DERNEĞİ

Almanca paçavra anlamındaki lümpen sözünü siyasal literatüre taşıyan Karl Marx, asker – sivil bürokrasiyi ele geçirerek imparatorluğa tırmanan Louis Bonaparte’ı da lümpen proleteryanın reisi olarak adlandırır.

Bonaparte, imparatorluğa giden süreçte sokaktaki sivil operasyonu – örgütlenmeyi onlar üzerinden inşa etmiştir. 10 Aralık Derneği, evet, bildiniz, “yardımseverler örgütü” görünümüyle yola çıkar. Bonapartçı bir general yönetiminde, her şubesine yine Bonapartçı ajanların yerleştirildiği dernekte Marx’ın deyişiyle “Paris lümpen-proletaryası gizli kollar halinde örgütlendirilmiştir."

Kadrodakilere abiler ve gönüllü hizmetli abicilere bakalım:

“Geçimlerinin ve hatta kökenlerinin nereden geldiği şüpheli, yıkıma uğramış ‘kibar düşkünler’ yanında, maceracılar, bir baltaya sap olmak için çabalayan ayak takımı, eski askerler, hapishane gediklileri, sürgün kaçkını kürek mahkumları, hırsızlar, şarlatanlar, mafyozlar, yankesiciler, gözden sürmeyi çeken hokkabazlar, kumarbazlar, pezevenkler, genelev işletenler, hamallar, işsiz yazarlar, org çalıcıları, paçavracılar, bileyciler, kalaycılar, dilenciler, kısacası, Fransızların ‘boheme’ dedikleri bu ne olduğu belirsiz, çürümüş, kararsız tüm yığın vardı.”

***

Hasılı tepeden aşağı görünmez eller bir araya getiriyor en alttaki, en aşağıdaki abileri.

Başka türlüsü mümkün mü?

Elbette. Dahası, şart!