Yargıtay, selam, dua ve umudum Kılıçdaroğlu

Yargı zirveleri her sene gelinen vehametin başka yönlerini gözler önüne sermesi açısından müthiş bir repertuar oluşturuyor.

Google Haberlere Abone ol

Utku Can Akyol

Yargıtay’ın yeni hizmet binası ve binanın önünde inşa edilen (Cumhurbaşkanı’nın deyimiyle “dal-çık” ve) Yargıtay Kavşağı’nın açılış töreni, yeni adli yılın başlangıç gününde gerçekleştirildi. Adli yılın bir toplu konut ya da köprü açılışı töreni minvalinde başlaması ayrı bir konu olsa da şimdilik, laiklikle idare edeceğiz.

Gerçekten, yargı zirveleri her sene gelinen vehametin başka yönlerini gözler önüne sermesi açısından müthiş bir repertuar oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanı’nı yeni Yargıtay binası önünde Yargıtay Başkanı ve Cumhurbaşkanı’yla birlikte elleri havada ve dua ederken görmek, Danıştay’ın 146. yıldönümünde yaşanan Erdoğan-Feyzioğlu gerginliğinden bile daha çarpıcı oldu. Başbakan, Barolar Birliği Başkanı’nı fırçalamış, Cumhurbaşkanı yatıştırmaya çalışmış, Danıştay Başkanı telaştan cübbesinde düğme arar olmuştu. Fakat bu seferki gerçekten beklenti dışıydı.

Ali Erbaş’ın AKP iktidarının bir meşruiyet sembolü haline geldiğini söylemek yanıltıcı olmaz. 1 Eylül’de adli yılı dualarla başlatan Erbaş, aynı gün Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademi Merkezi açılışında, dün Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni’nde de Erdoğan’laydı. (Evveliyatında Marmaray için, Japonya Başbakanı Shinzō Abe’ye dahi dua ettirmişliği olmuştu.)

24 Temmuz 2020’de camileştirilen Ayasofya’nın ilk Cuma hutbesinde minbere kılıçla çıkmış ve "Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar” demiş, hemen öncesinde eşcinselliği lanetlemiş, bunun üzerine açıklamalarda bulunan İstanbul ve Ankara Barosu yöneticileri hakkında soruşturma izni dahi verilmişti. Allah’ın hükümlerini dillendirdiğine göre, onun sözlerine karşı çıkanları yargılamak da kolaylaşmıştı: “Ben emretmiyorum, Allah böyle emrediyor.

Erdoğan’ın konuşmasında Necip Fazıl ve Hz. Ömer alıntılarının yanı sıra, sonuç kısmında yüklenici firma Rönesans’ın ismini zikretmesi başka bir dikkat çekici detaydı. Yargıtay Birinci Başkanı Akarca’nın Erdoğan’a Abdülhamid’in kurduğu ilk Yargıtay’ın açılış belgesinin (Divan-ı Ahkâm-ı Adliyenin Kuruluş Nizamnamesi) bire bir suretini hediye etmesi ise bir diğer semboldü. Erdoğan, bir de referandum antrenmanı yapmayı düşünüyordu.

Nihayet, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın kürsüye gelişi ve alandakilerin iştirakiyle okunan dualar, adli yıl başlangıcını tarihi bir boyuta taşırken asıl şok edici olan ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adının anons edilmesiydi. (Sanıyorum CHP Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen ve diğer parti yöneticileri bu kısmı izlemedi.)

Kurdeleyi kesenler arasında bulunan holding patronlarının isimleri zikredilirken, bakan ve bürokratlarla, anons edilmeden sessizce sahneye çıkan Feyzioğlu’nun düştüğü durum sanırım her avukat için acı vericiydi. Kılıçdaroğlu oradaydı fakat Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılması gerektiği fikrinin mucidi Devlet Bahçeli yoktu.

Artık Türkiye’de de dünya basınında da Erdoğan’ın erken seçimden yenilmemek adına “kaçtığını” dile getiren Kılıçdaroğlu’na o kurdeleyi kestiren ne olabilir? Siyaseten, bu bir “devlet adabı” olarak açıklanabilir mi?

Kılıçdaroğlu 2017 yazında “adalet” için yürümüştü. Bugün, “adalet” adına ne değişti de orada kurdele kesmeye gidildi? Çakıcı için değişen infaz kanunu, ikiye bölünen İstanbul Barosu ve Anayasa’ya aykırı biçimde yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi bize ileriye dönük neler vaad ediyor? Bu, Kılıçdaroğlu’nun naif, sevimli ve pek de agresif olmayan siyaset tarzının içinde eriyebilecek bir şey mi? Helalleşmek gibi mi?

Belki şu daha iyi olurdu: “Umutlar yeşeriyor, merak etme halkım (Erbaş’la yeni adli yılı, dualar eşliğinde karşılamamıza) az kaldı…”

O kadar ki sonuncusu Erdoğan Bayraktar’ın açıklamaları olmak üzere, suç örgütü liderinin ifşaatları, yargıda oluşan FETÖ borsası, rahmetli Kuzu’nun işlerinden, iş adamlarının doğumgünü partilerine katılan yüksek yargıçlara kadar kendi öz eleştirilerini vermeye başladıkları bir dönemde, oradaki temsiliyete gerekçe olan inanç ve fikir birliği, ne olabilir?

Yargıdaki reformları kısaca gözden geçirelim, şiddete uğrayan kadınların “acil butonuna” basabilecekleri bir telefon uygulaması, davaların kaç günde sonuçlanacağına dair tensip zaptına iliştirilen birkaç cümlelik bir açıklama yazısı, kimi suçlarda dört yıl hapis cezası alsanız dahi bir gün hapis yatmayacağınız bir infaz hukuku sistemi, AİHM kararlarını uygulamayan, terör örgütü üyeliği dışında neredeyse hiçbir şeyin suç sayılmadığı bir ceza adaleti. Hatta kendi Anayasa Mahkemesi kararlarına direnen ilk derece mahkemeleri. Zorunlu arabuluculuk sistemiyle, işçiyi alacağının yarısına ikna etmek, intihar eden avukatlar...

Fahrettin Altun’un paylaşımı ise “bakın kimi örnek alıyoruz” demekti ama yalnızca espri yaparken. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bunu dahi olumlu bir gelişme olarak karşılayan milletvekilleri olabilir.

 CHP’nin laiklik konusundaki politikası da örneğin göçmenler konusunda Bolu Belediye Başkanı’nın (göçmenleri Bolu’dan uzaklaştırarak her şeyi çözeceğini sanarak) kullandığı faşizan dil gibi tutarsız. Kılıçdaroğlu kendine bir Erbaş arıyorsa bu kesinlikle Bolu Beyi olmalı.

Mesele bizim Kılıçdaroğlu’na, dualı adli yıl açılışında kurdele kesti diye “alınmamız” değil, hukuk fakültesinde okumak, avukat veya yargıç olmak isteyen gençlerin, adli yıl açılış törenini bu sonuncusu gibi, Yargıtay binası önünde dua edilen bir tören olarak algılayacak olmaları. Kökleşmeye başlayan görsel bir hafızadan bahsediyorum. Gerçi, bugün bir lise öğrencisini muhalefetin başkanlık koltuğuna oturtsak ve “Bakın başkanım, bunlar bunlar oldu, törende barolar yok, kimse yok” diye anlatsak, “Yok, katılmayalım” diyeceğine eminim.

… ya da dayanamaz, sahneye atlayıp bir şeyler söylemek isterdi.

Dilerseniz noktalarken Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı, yürürlükte olan Anayasamızın ikinci maddesi yerine, Şensoy’un bu tiradını, laikliğe uyarlayalım.