Yasalar iş cinayetlerini önlemiyor: Liyakatsiz yöneticileri konuşmak gerek

TTB İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Başkanı Akbulut, Amasra’da yaşanan ölümlere ilişkin “Çalışma hayatında, çalışma sırasında meydana gelen hiçbir ölüm ‘kaza’ veya ‘kader’ değildir” dedi.

Google Haberlere Abone ol

Nur Kaplan

ANKARA - Bartın Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocağında yaşanan patlama sonucunda 41 maden işçisi hayatını kaybetti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) raporlarına göre, son 20 yılda en az bin 989 madenci iş cinayetlerinde öldü.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Başkanı Metehan Akbulut, Türkiye’de madencilik sektöründe yaşanan işçi ölümlerinin nedenlerini ve uygulanan yasal mevzuatı anlattı. Akbulut’a göre, kanunlar yeterli görünse de uygulamaları fiili olarak hayata geçirmek mümkün değil.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Başkanı Metehan Akbulut

MEVZUAT NE DİYOR?

Amasra’daki maden faciasının ardından, kamu ve özel sektöre ait bütün iş yerlerinde işçilerin çalışma koşullarını düzenleyen ve iyileştirmeyi amaç edinen İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu tekrar tartışılmaya başlandı. 2012 yılında çıkarılan söz konusu kanunun üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen iş cinayetleri azalmadı, Soma, Ermenek ve Amasra’da gibi çok sayıda yerde işçi ölümleri yaşandı.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na dayanılarak hazırlanan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ise 19 Eylül 2013 tarihinde yürürlüğe girdi. Sondajla yeraltı/yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için uygulanması gereken ‘asgari’ şartları belirleyen yönetmelik ayrıca, maden ocaklarının tasarlanma biçimi, patlama olma ihtimaline karşı işverenin alması gereken tedbirleri ve maden işçilerinin maruz kalabilecekleri psikososyal risklerin değerlendirilmesi dâhil pek çok konuyu düzenliyor.

‘TTK’NIN İŞ GÜVENLİĞİ İÇİN AYRI BİR YÖNERGESİ BİLE VAR’

Türkiye’de mevzuata bakıldığında kâğıt üzerinde büyük oranda kanunların yeterli olduğunu fakat uygulamada sorun olduğunu ifade eden Metehan Akbulut, Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocağının ayrı bir yönergesinin “bile” olduğunu söyledi. Akbulut, şunları kaydetti:

“Çalışma Bakanlığı’nın, Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Rehberi var. Tüm bu yasa, yönetmelik, yönerge ve rehberlerde yeraltı kömür madenciliğinde tahkimatın nasıl yapılması gerektiğinden, gaz deşarjlarının önlenmesine kadar, kimin ne giyeceği, nasıl donanacağına kadar ayrıntılı tarifler yer alıyor. O kadar detaylandırılmış ki, yangının önlenmesine yönelik hangi lamba türlerinin kullanılacağı, tozla mücadelede sulu çalışma yöntemlerinin ayrıntıları bile var. Ama fiili olarak hayata geçirildiğini söyleyebilmek mümkün değil.”

‘KÂĞIT ÜZERİNDE HER ŞEYİ MÜKEMMEL GÖSTERMEYE ÇALIŞAN GÖREVLİLER’

İşçilerin hakları adına yasalar çıkarılmasının, işyerlerinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulunmasının tek başına iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak anlamına gelmediğini söyleyen Akbulut, binlerce maddelik mevzuata “boğulmuş” kanunlara dikkat çekerek, kâğıt üzerinde her şeyi mükemmel göstermeye çalışan görevlilerin olduğunu ifade etti. Akbulut, şunları dile getirdi:

“İşin başına getirilen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği kültürüne inanmayan basiretsiz ve liyakatsiz yöneticileri konuşmamız gerekli. Örneğin Kozlu Maden faciasında yargılanıp ceza alan kişi TTK Genel Müdürü yapıldı. Karadon faciasının sorumlusu TTK genel müdür yardımcısı oldu. Amasra kamuya ait bir maden ve 30 yıldır ciddi kaza olmamıştı. AKP iktidarının 20 yıldır kurumlara yerleştirdiği liyakatsiz, işi bilmeyenlerin yönetici yapılması ise ayrı bir mesele.”

‘MADEN OCAĞI KAZANÇLI DEĞİLSE MADDELER UYGULANMAZ’

Türkiye’de işçi ölümlerinin, yaralanmalarının, sakat kalmalarının ve meslek hastalıklarının Avrupa ülkelerine göre çok fazla olduğunu ifade eden Akbulut, madencilik sektöründe yasa ve yönetmeliklerin neredeyse birebir AB kriterlerine uygun olarak çıkarıldığını fakat iş cinayetlerinin ve meslek hastalıklarının önlenmesi bir yana ‘artarak’ devam ettiğini ifade etti. Akbulut, şunları kaydetti:

“Mevzuattaki, yeraltı uyarı sistemleri, sığınma odaları, yaptığı işe uygun mesleki yeterlilik belgesi olmadan çalışma, yeraltında sadece A sınıfı iş güvenliği uzmanlarının çalışması gibi birçok madde sürekli ertelendi. ‘Ocağın iki kaçışı olacak, havalandırması planlandığı gibi olacak’ gibi maliyetli işler ise eğer ocak kazançlı değilse hiç uygulanmadı. Avrupa’da mevzuat hem yapılarına uygun ve uygulanabilir, hem de maliyet hesapları bizdeki gibi yapılmıyor. Örneğin iş güvenliği için ciddi bütçe ayrılıyor ve en önemlisi çok sıkı da denetleniyor. Hatta işin ucu isterse ilgili Bakana kadar ulaşsın denetçinin raporunda yer alıyor. Cezalarda çok ciddidir.”

‘İŞ CİNAYETİ FITRAT OLAMAZ’

İş cinayetlerinin ‘kader’ veya ‘fıtrat’ olmadığını, işçi ölümlerinin bilimsel veriler ışığında engellenebilir olduğunu söyleyen Akbulut, yaşanan faciaların ‘fıtrat’ diyerek geçiştirilmesinin sorumluların cezasız kalmasının önünü açtığını dile getirdi. Akbulut, şu şekilde konuştu:

“Yıllardır yaşanan her iş cinayetinin üstünün kapatılması, sorumluların açığa çıkarılmaması hepimize yeni katliamlar, yeni acılar olarak dönüyor. Çalışma hayatında, çalışma sırasında meydana gelen hiçbir ölüm ‘kaza’ veya ‘kader’ değildir. Çalışanı korumayı esas alırsanız, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini titizlikle uygularsanız, piyasa mekanizmasının gereğini değil bilimin gereğini yerine getirirseniz ‘iş kazası’ olmaz. Olsa da ölüm olmaz. Olsa bile çok ender olur. Cinayetleri önlemek için yapılması gerekenler çok net, sermayeyi değil çalışanları korumayı esas almak.”