Yaşam, yaşlanma ve sonuçları
Yaşam tecrübesi dediğimiz şey pek çok durumda pişmanlıklarımızın bir sonucudur. Hiç kimse yaşam tecrübesi edinmeden hayatını sürdüremeyeceğine göre pişmanlıklara hazırlıklı olmalıdır.
İsmail Tufan*
Yaşlılık, yaşam tecrübesi ve pişmanlık kavramlarına rasyonel eylem teorisi perspektifinden açıklama getirilebilir.
İnsanın hayatı seçim ve seçenekler arasında geçmektedir. Yani seçim ve seçenekler sadece siyasi anlamlarıyla sınırlı değildir. Politik anlamıyla seçim, siyasi partiler (seçenekler) arasından her seçmenin (aktörler) bir tercihidir. Yani seçim sonucu, seçmen dediğimiz aktörlerin bireysel tercihleri sonunda ortaya çıkmaktadır. Siyasetin sınırladığı alanın dışına çıkarak insanın gündelik yaşamının toplamı olan biyografisi dikkate alındığında yaşlılıkta ortaya çıkan bireysel durumların, bireyin geride bıraktığı yaşam sürecinde önüne çıkan seçenekler arasında yapmış olduğu tercihlerin bir sonucu olduğunu kabul edebiliriz. Bu anlattıklarım metodolojik individüalizm prensibinin temel düşüncesidir ve bu kadar basittir. Ancak basit kavramını kolay kavramıyla karıştırırsak milyonlarca insanın her gün düştüğü hatalara düşeriz.
Metodolojik individüalizm konsepti rasyonel eylem teorisi (rational choice theory) kapsamında iki temel varsayımı kabul etmektedir. Birincisi; insanın eylemleri uyarmalara yöneliktir. Yani önce bir uyaran etkisi yaratan bir durum, gelişme, vaka, nesne olmalıdır ve bunu takiben insan bir eylem yapmaktadır. Yani eylemler rasyoneldir. Rasyonel kavramının buradaki anlamı oldukça karmaşıktır. Fakat temel prensibi anlamak için bu kavramı detaylıca tartışmamız gerekmemektedir.
İkinci varsayım ise şudur: İnsanlar mevcut seçenekler arasında kendileri açısından en uygun sonucu ortaya çıkaracak olan seçenekte karar kılmaktadır. Örneğin, seçimlerde partiler seçenek evrenini meydana getirmektedir. Demokratik seçimlerde seçmenler önlerine seçenek olarak konulan siyasi partilerden birini seçerken, kendileri açısından en uygun olduğunu kabul ettikleri siyasi partiye oyunu vermektedir. Ama aynı prensipten hareket ederek evliliği düşünen bir genç mevcut seçenekler (kendisine eş olabilecek kişiler) arasından bir tercih yapmaktadır. Evlilik kararları aslında siyasi partilerden birinde karar vermekten daha karmaşıktır. Çünkü evlilik kararı verinceye kadar bir süreç geçmektedir ve bu süreçte “seçenekler” art arda veya paralel veya yeni bir seçenekten vazgeçip eski seçeneğe geri dönüş gibi çeşitli eylemlerle bağlantılıdır. Hâlbuki siyasi seçimlerde durum basittir: Bir oy pusulası üzerinde seçenekler verilmiştir, yapılacak tek şey “o an” oy pusulasına bir çapraz işareti koymaktır.
Ancak ister oy pusulasındaki bir partiyi, ister evlilik adayları arasından birinde karar kılınmasını analiz ederken iki şeyin muhakkak göz önüne alınması gerekir: Rasyonel eylemin sonucu ve rasyonel eylemin gerçekleştiği andaki sosyal durum. Bu ikisi dikkate alınmadıkça eylemi açıklamak zordur, hatta mümkün değildir.
Yeniden hatırlayalım: İnsanın eylemlerini tetikleyen bir uyarana ihtiyacımız var. Örneğin evliliği düşünen genç bir erkeğin “evlilik eylemini” gerçekleştirmeden önce etrafındaki bekâr kızlar bu erkek açısından bir uyaran etkisi yaratır. Bu bağlamda “etrafındaki bekâr kızlar” ifadesi anahtar sözcüktür. Başka bir şehirde yaşayan ve evlenmeyi düşünen o bekâr kızlar bu genç açısından bir uyaran etkisi yaratmaz. Nedeni ise bellidir: Görmediği, algılamadığı kişileri “evlilik listesine” kaydetme şansı yoktur. Tıpkı seçimlerdeki oy pusulası gibi. Bu koşullar altında bu gencin yapacağı tercih (alacağı karar) kendisi açısından bir dizi sonuçlar doğuracaktır. Analizlerimizde dikkate alınması gereken birinci öncülümüz budur. Yani eylemin birey açısından yaratacağı sonuçlar. Dikkate alınması gereken ikinci öncü ise sosyal durumdur. Birey kararını hangi sosyal kontekst içerisinde almıştır? Bu ikisi dikkate alındığında her sosyal eyleme rasyonel individüalizm kapsamında bir açıklama getirilebilir.
Bunlara niçin ihtiyaç duyuyoruz? Niçin bireysel eylemleri açıklamaya çalışıyoruz? Çünkü içinde yaşadığımız durumları açıklamak istiyoruz. Açıklamalarımızı “bilmek” olarak değerlendiriyoruz. Bir şeyi açıklayabildiğimiz zaman bilmenin rahatlığını yaşıyoruz. Çünkü durumu veya gelişmeleri kontrol edebileceğimizi kabul ediyoruz. Ama rasyonel eylem teorisi bu naif, çocuksu düşüncede sona erseydi, o zaman şüphesiz bilimde ve bunun içinde değerlendirilmesi gereken gerontolojide bu kadar önemli bir teori olarak kabul edilemezdi.
Ardında bir uyaranın yer aldığı sosyal eylemin yaratacağı sonuçları önceden birey tahmin etmeye çalışır. Bu tahminler olasılıklara dayanmaktadır. Birey kafasında karmaşık olasılık hesaplarını gerçekleştirdikten sonra kendisi açısından en iyi sonucu vereceğine inandığı seçenekte karar kılarak eylemini gerçekleştirir. Fakat eylem öncesinde olasılıklara dayanan hesaplarından çıkardığı sonuç olan beklentileri ile eylemin gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan sonuçların birbiriyle yakın olması veya örtüşmesi şart değildir. Her insan pişmanlık kavramıyla tanımladığı eylemler yapmıştır hayatı boyunca. Pişmanlık, eylemden önceki beklentilerin eylem sonrasındaki sonuçlarının birbiriyle örtüşmemesidir.
Yaşam tecrübesi dediğimiz şey pek çok durumda pişmanlıklarımızın bir sonucudur. Hiç kimse yaşam tecrübesi edinmeden hayatını sürdüremeyeceğine göre pişmanlıklara hazırlıklı olmalıdır.
*Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü