YAZARLAR

‘Yasanın gözü nöbettedir’

Michael Stolleis'in 'Yasanın Gözü ‘Bir Metaforun Tarihi'' adlı kitabı Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Yazar kitapta, resimlerle, mühürlerle, amblemlerle Eski Çağ’dan şimdiye “göz”ün simgesel olarak ne ifade ettiğini tartışırken, her yerden kameralarla gözetlendiğimiz bir dünyada, bu kelimenin çağrıştırdığı anlamları nasıl kazandığına tanık olma şansı buluyoruz.

“Göz”ün tarih içinde gerçek anlamı kadar simgesel anlamının da önemli bir yeri var. “Göz”, “her şeyi gören göz” anlamında, günümüzde daha çok disiplin toplumlarının önemli simgelerinden biri olarak karşımıza çıkarken, gözetim, gözaltı gibi kelimelerle birlikte modern devlet pratiğinin, denetimle yürüyen politikalarında da gözün simgesel anlamını yakalayabiliyoruz. Ancak kelimenin arkeolojisi yapıldığında görüyoruz ki Eski Mısır’dan bu yana iktidar ilişkileri, hukuk kurallarının, yasanın oluşumu ve pratikte uygulanışı açısından, şimdide aklımıza gelen bu anlamlar geçmişten izler taşıyor.

Michael Stolleis, 'Yasanın Gözü ‘Bir Metaforun Tarihi'' adlı kitabında “göz”ün hukuk açısından simgelediklerinin geçmişten bugüne izini sürüyor. Gücün el değiştirmesiyle ilişkili olarak göz, döneminin içinde sadece farklı anlamlar kazanmıyor aynı zamanda gücü elinde tutanın yapma, koruma, gözetleme misyonunun bir parçası hâline geliyor. Yazar, resimlerle, mühürlerle, amblemlerle Eski Çağ’dan şimdiye “göz”ün simgesel olarak ne ifade ettiğini tartışırken, her yerden kameralarla gözetlendiğimiz bir dünyada, bu kelimenin çağrıştırdığı anlamları nasıl kazandığına tanık olma şansı buluyoruz.

Stolleis, Friedrich Schiller’in 'Çan Şarkısı' adlı şiirinde geçen, “yasanın gözü nöbettedir” dizesinden yola çıkıyor, devlet ve toplum düzeni övgüsü olarak yazılmış bu şiirde, yasanın gözü polisi ve bekçiyi simgeliyor. Herkes uyusa bile polis nöbettedir ama şu vardır ki bu durum bir yandan güvenlik hissi verirken diğer taraftan endişe vericidir. Stolleis, burada kullanılan göz metaforunun düşündürdükleriyle birlikte, çok eskilerden beri insanın kültür dünyasında yer eden bu kelimenin kullanımının nasıl günümüzdeki anlamını kazandığını ve bunun kültürel köklerini bulmaya çalışıyor. Açıkçası, insanın kültürel belleğinin, farklı toplumların, farklı dinsel pratiklerin nasıl birbiriyle ilişkilendiğini ve birbirini etkilediğini görmek açısından da kitabın kıymetli olduğunu düşündüm kendi okumamda.

TANRI’NIN GÖZÜ

“Göz” bahsettiğimiz gibi, insan türünün kültürel dünyasında en önemli organlardan biri olarak görülüyor, dini metinlerden edebiyat metinlerine ve nazar boncuğuna kadar metaforik anlamda çok zengin bir kullanımı var. Stolleis, tüm bunları ayrıntılarıyla işliyor. Örneğin, tek tanrılı dinlerin anlam dünyasında, “Tanrı’nın insanın her türlü tasavvurunu aşan nitelikleri için kullanılan en yaygın resim” olduğunu görüyoruz. Tanrı uyumaz, onun gözü her zaman her yerdedir, insan Tanrı’nın varlığını onun gözünü hissederek duyar, devamlı onun tarafından izlendiğini düşünür. Metinde, Kabalacı Edebiyatta bu durumun şöyle ifade edildiğini görüyoruz: “Tanrı’nın gözünün korunmak için ne kirpiğe ne de göz kapağına ihtiyacı vardır çünkü her şeyi kapsayan ve koruyan zaten odur, dolayısıyla kendi üstünde merciye ihtiyacı yoktur. O ‘en yukarıda’dır.” Bu nedenle Tanrı’nın gözü insandan farklıdır, bir yöne ihtiyacı yoktur, o her şeyi kapsayan görme yetisiyle donatılmış ve hiyerarşik olarak en yukarıdaki “göz”ün simgesi hâline gelmiştir. Burada bahsedilen göz simgesinde insanlar arasındaki ilişkileri gözeten, denetleyen göz Tanrı’nın gözüdür, iktidar ilişkileri açısından düşündüğümüzde gücün Tanrı’nın elinde toplandığı bir durumdan bahsedebiliriz.

Yasanın Gözü, Michael Stolleis, Çevirmen: Arif Çağlar, 112 syf., Ayrıntı Yayınları, 2021.

Bu her yerde olan, her şeyi bilen ve geleceği gören Tanrı metaforu, Hıristiyanlıkta teslis olarak da karşımıza çıkıyor. Stolleis, “‘Tanrı’nın gözü’nün Musevi-Hristiyan ve İslam geleneği içinde olduğu ve Barok çağda teslis ile birleştirildiği ve nihayet 20. yüzyıla kadar uzandığı izlenimini vermektedir” diyor. Ancak sonrasında bu anlayışın, Eski Yunan ve Eski Roma dönemlerine dayalı bir geçmişi olduğunu hatırlatıyor ve eski çağa ait kaynaklarda bu durumun “adaletin gözü” olarak karşımıza çıktığını gösteriyor. Yani “Tanrı’nın Gözü” aynı zamanda adaleti sağlayan göz olarak da yorumlanabiliyor.

YERYÜZÜ TANRILARI

On yedinci ve on sekizinci yüzyıl Avrupa’sının simgeler dünyasında en göze çarpan, teoloji ve siyasetin iç içe geçmesi. Hristiyanlıkta “evrenin hâkimi” konumundaki tanrı, hükümdarlık anlayışında da değişimlere neden oluyor. Artık hükümdar “yeryüzü tanrısı” olarak, onun gözünün yeryüzündeki temsilcisi konumuna geliyor. Bu durum dönemin sembollerine de yansıyor: “17. yüzyılın kiliselerinde üçgenle çevrelenmiş “Tanrı Gözü” resminde teslis her şeyi biliyor olmanın simgesi olarak yaygınlaşırken, ülkenin ve tebaanın iyiliğini gözeten Tanrı benzeri hükümdarın ‘hükümdar gözü’ de krallık ve prensliklerin devlet amblemlerinde kullanılmaya başlanmıştır…” “Tanrı gözü” böylece, yeryüzündeki temsilcisi olan kralla veya prensle de temsil edilir hâle geliyor. Başta da bahsettiğimiz gibi bir güç simgesi olarak göz, el değiştirdiğinde anlamı ona göre belirlenebiliyor, “Tanrı gözü” yeryüzünde temsil edilmeye başlandığında ona bahşedilen anlamlar bu sefer krala da geçmiş oluyor. Stolleis, bu durumu çok daha geniş düşünmek gerektiğini hatırlatırken, on yedinci yüzyılda teolojinin sadece siyasetle değil modern doğa bilimleriyle de iç içe geçtiğine dikkat çekiyor. Dönemin bilim insanlarının çoğunun inançlı Hristiyanlar olması, doğanın ve teolojinin hakikatlerinin birleştirilmesine neden olurken, hayatın her aşamasında bir şekilde teolojik bir bakışın hâkim kılındığı söylenebilir çünkü “doğal hukuk ve doğa yasaları aynı tanrısal düzenin meyveleri olarak görülüyor ve nihayet ‘doğanın kitabı’nda da ilahi vahyinin kitabında yazan hakikatlerin aynısının yazılı olduğu düşünülüyordu.” Kısacası, “Tanrının gözü” prens ve kral tarafından temsil ediliyor olsa da bu dönemde hâlâ hâkim olanın Tanrı olduğu söylenebilir. Yazarın, tüm bu bahsettiklerimizi görsellerle anlatarak konuyu daha somut bir şekilde yorumladığını eklemek gerekir. Ayrıca, gözün yüklendiği tüm simgesel anlamları Musevi-Hristiyan, Eski Roma, Eski Mısır’ın göze dair belleğinin bütünlüğü içinde düşünmek gerekiyor, yüklenen anlamların izleri kültür tarihi içinde gözlemlenebiliyor ki bana kalırsa Stolleis’in metninin ihmal edilmemesi gereken yanı, verdiği örneklerle bu sürekliliği gösterebilmesi.

DİSİPLİN TOPLUMLARINDA GÖZ

İnsan gözü, kültür tarihi içinde simgesel anlamı en yoğun organ, hukukla ilişkisi ise neredeyse her dönemde kurulabiliyor. Michael Stolleis de özellikle bu açıdan gözün metaforik anlamlarına yoğunlaşıyor vurguladığımız gibi. Koruyan, her şeyi gören, gözeten tanrı, bu vasıfları kendisinde toplayan kralın gözü, Fransız Devrimi’yle birlikte gözetim aracına dönüşen göz olarak karşımıza çıkıyor. Bu dönemde artık hükümdarı değil yasayı gözeten ve denetleyen anlamını taşıyor göz çünkü yasa Tanrı’yla eş bir seviyeye yükseliyor. Disiplin toplumlarının gözü, Foucault’nun sorunsallaştırdığı Bentham’ın Panoptikon’uyla ilişkilendiriliyor, hatırlanacağı gibi bu denetleyen göz, kişiyi devamlı kontrol ve denetime hapsetmiş, modern kurumları anlamak için de işlevsel olmuştur. Orwell, Huxley distopyalarında bahsedilen, her yerin kameralarla denetlendiği, her şeyin gizli polisler tarafından izlendiği dünya ise şimdilerde göz imgesinin hukukla, gözetimle ilişkisinin yaşamın tam ortasında yer aldığının da göstergesi.

'Yasanın Gözü ‘Bir Metaforun Tarihi’' adlı kitap, Ayrıntı Yayınları tarafından, Arif Çağlar çevirisiyle basıldı. Eski Mısır’dan bugüne gözün simgesel anlamlarının tartışıldığı kitapta, özellikle hukukla ilişkisi bağlamında kültürel bir devamlılık olduğunu görüyoruz. Güç ilişkileri devreye girdiğinde de göze yüklenen anlamların gücü elinde tutana aktarıldığına tanık oluyoruz. Her şeyi gören, bilen, dünyayı gözeten Tanrı’dan, onun yeryüzündeki temsilcisi olan krala, yasanın gözeticisi olan göze, modern disiplin toplumlarındaki gözetim aygıtına dönüşen ve normatif bir metin olmak dışında bir anlamı kalmayan yasanın gözüne ve şimdilerde kendisini Tanrı statüsüne yükseltmiş, her şeyi gözetleme ve denetleme hayaline kapılmış popülist liderlere kadar gözün metaforik anlamlarının, farklı dönemler içinde benzeyen ve ayrışan yönleri hakkında düşünebiliyoruz. Kısacası kitap, görsellerle desteklenen anlatısıyla konuya meraklı okurun ilgisini çekecektir diye düşünüyorum.


Emek Erez Kimdir?

Çeşitli gazete, dergi ve online sitelerde, kültür-sanat alanında on beş yıldır yazılar yazıyor.