Yaşasın çığlıkların kardeşliği
Bu kadar acıyla empati kurma yükümlülüğü dururken bir olmak kendin olmak acı veriyor insana. Oysa böyle anlatılmamıştı hikâye bizlere...
Meriç Fırat
Bir memleket düşünün ki kafanızı ne yana dönseniz bir çığlık duyuyorsunuz! Çığlığa doğru yol almak için sarfettiğiniz çaba da bir çığlığa dönüşüyor ve çığlığa çığlıkla karşılık vermiş oluyorsunuz. Hastane koridorlarında şiddet görmesi muhtemel sağlık çalışanlarıyla özdeşleşme çabası, şiddet görme ihtimali her an mümkün olan doktorun yüzüne utançla bakma çabası, beti benzi solmuş kuyrukta çaresizce bekleyen yurttaşın çığlığı ile bölünüyor. Hastane kuyruğundan kurtulabilme şansınız varsa, evine bir iki poşetle dönme hevesiyle markete girersiniz, rafların arasında binbir hesapla dolaşırken bütün ürünleri yoklamaya başlarsınız. Ha yanlış anlaşılmasın kaliteden anladığınız veya seçenekleri tarttığınız için değil bu yoklama süreci, sadece aldığınız her ürünün fiyatıyla karşılaşınca bir umut daha ucuzunu arama çabası diyelim biz buna. Raflar arasında dolaşırken bir değil birçok çığlık duymaya başlarsınız. Varsa üç beş kuruş paranız bu çığlıklar arasında poşeti doldururken utanmaya başlarsınız. Sınıf kardeşliği mi dersiniz, merhamet mi dersiniz, komşusu aç iken tok gezmekten korkan mı dersiniz, adına ne derseniz deyin bir çığlık içinizde yükselmeye başlar...
Market ile bitmiyor bu çığlıklar, gaz kuyruğu, otobüs kuyruğu ve daha nice çığlıkların sıralandığı utanç koridorlarından geçip evinize gidersiniz. Çığlıklardan kurtulmak yine mümkün olmamıştır sizin için. Akşam bir bardak sıcak çay ile yoksulluğunuzu hiçe sayıp küçük bir kaçamak yapmak için ayak ayak üstüne atıp televizyonu açarsınız ve sokaktaki çığlıkların ajanslarda peşi sıra dizilmesine şahit olursunuz. Hangi kanala geçerseniz geçin aynı çığlıklar evinizin duvarlarında yankılanır. Eşini bıçaklayan erkek, nişanlısını hiç acımadan öldüren erkek... Bu cinayet serisi ardı arkası kesilmez bir şekilde karşınızdadır. Bu kadarla yetinmek dostlar başına... Dolandırıcılık vakaları ile dolu bir haber ajansı ile yeniden buluşmuşsunuzdur... Öyle ya yoksulluk ve kuralsızlığın kural olduğu dönemlerde dolandırıcılık arayışları artmaktadır. Çünkü üretime dahil olamayan ve pay alamayanların yeni bir kapıyı aşındırma girişimleri bu dönemlerde yoğunlaşır. Bununla kalmaz girdiğiniz her internet sitesi sizlere kolay yoldan para kazanmayı telkin eder. Şans oyunları, borsa, dijital para platformları... Uzayıp gider bu zincir. Sizin için umut kapısı, başkası için çığlık çığlığa kayıp kapısı toplum içinse bir tükenme resmidir... Yaşamak için temel olan beslenme ve güvenlik için yükselen çığlıkları bir orman gibi kardeşcesine çoğaltan başka çığlıkları da unutmamak gerekiyor. Yani anlayacağınız yükünüz burada bitmedi. Her sokağın başında ve sonunda kendinizi güvende hissetmediğiniz için öfkenizi bilediğiniz göçmenlerin çığlıklarını da duyuyorsunuzdur. Ama onların çığlığını kendi vicdanınızda güvenlik güzellemeleri ile bastırıyorsunuzdur. 20 yıllık eğitimin sonunda işsiz kalan gençlerin bunun ırkçılık tehlikesi barındırdığını, özgürlükte ve refahta eşitlenmek gerektiğini haykırmasını da çoğu zaman anlamıyorsunuz veya onların bütün çaresizliklerine rağmen nasıl olur da kamusal bir derdi bir rahatsızlığı hala taşıyor olmalarını kınıyor veya tahkir ediyorsunuz. Zira bütün kötü müdahalelere rağmen üniversiteler hala kamusal vicdanın, kamucu düşüncenin filizlendiği yerlerdir... İşte acı olan ise bu çığlıklar heyulasının içinde özdeşleşmemiz gereken ne kadar da çok çığlık varmış deyip kendimiz olamamak...
Bu kadar acıyla empati kurma yükümlülüğü dururken bir olmak kendin olmak acı veriyor insana. Oysa böyle anlatılmamıştı hikâye bizlere... " Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" demişti Nazım Hikmet Ran ama bugün bu nida herkesin dilinde "Yaşamak bir çığlık gibi tek ve çaresiz ve bir heyula gibi hep beraber"e dönüşmüştür. Peki bu cendereden çıkış mümkün değil midir? Elbette bütün inancımızla diyoruz ki evet bambaşka bir yaşam mümkün ve bu yaşamı çığlıkların kardeşliği inşa edecek! Baldırı çıplaklar zenginliği paylaşmıyorsa şayet yoksulluğun ve çığlıkların eşitleyiciliğini bir yeniden doğuşa bir devrimci inşaaya dönüştürebilirler...