Yaşayan bir kültürel miras: Tim Burton
Bu yıl 21 Ekim tarihinde Burton’a, 15. Floransa Bienali’nde “Lorenzo il Magnifico” ödülü takdim edilecek: “Tim Burton, eserleri aracılığıyla karanlığı kötülükle eşanlamlı gören bakış açısında devrim yaratmış, büyülü ve şiirsel vizyonlar yoluyla yeni güzellik kavramları ortaya çıkarmış, ikiliklerle ilişkili stereotipleri yıkmış ve insan doğası ile sınırlı yaşamlarımız arasındaki bağlantılara dair derin bir anlayış geliştirmiştir.”
Pastel renklerle fon oluşturan bir kasaba manzarasının yakın planında, belli belirsiz bir el gölgesi gördüğünüzü hayal edin; gittikçe uzayan bu gölgedeki parmakların uzun ve sivri olduğunu fark ediyorsunuz zaman içerisinde ve bu belirsiz nesnenin bir makas olabileceği imgeler dünyanızda derhal yansıma buluyor. Sonra ekranda bu makas elli kahramanın karanlık maceralarında oradan oraya koştururken buluyorsunuz kendinizi. Scissorhands filmini ilk izlediğimdeki duygularım karışıktı ama epey büyülenmiştim.

25 Ağustos 1958’de doğan Tim Burton, bir gün defterine karaladığı yaratıkların ekranların baş kahramanları, unutulmaz sahneleri olacağını tahmin ediyor muydu bilemiyorum ama onun bize sunduğu tüm sahneler, fantezi kitaplığımızı epey genişletti. Yaratıcılığın bu türlüsü, mevcut dünyamıza bir eklenti niteliğinde, o kişi olmasa asla göremeyeceğimiz, düşünemeyeceğimiz imgeleri, renkleri, sahneleri, yüz ifadelerini, postürleri, atmosferleri belleğimize sokuyor; bir bakıma yaşadığımız dünyayı arttırıyor. Arttırılmış gerçekliğin analog hali gibi.

Kaliforniyalı Burton, kendine özgü gotik ve büyüleyici estetiği ile sinema ve tasarım dünyasında eşsiz bir yere sahip. Karanlık fantezi diyebileceğimiz üslubu ile sıra dışı bir mizah algısını birleştiren bu deha, korku ile eğlence arasında gidip gelen hikayeleri ile sinir uçlarımıza dokunan ikonik eserler yarattı.
Burbank’ ta banliyö ortamında büyüyen Tim kendini çoğunlukla bir yabancı gibi hissedermiş. Bilirsiniz çoğu yaratıcı profilin çocukluğunda bu yalnızlık duygusu hakimdir. Yalnız kalan çocuk beyni, kendine bir oyun gerçekliği kurar; sanıyorum bu eyleme sık başvurması onda bir yaratıcı düşünce alışkanlığı sağlıyor. Yaratıcılığın ortaya konması için bir kendikendinelik gerektiğini kendimden de biliyorum. Burton da çocukken hem yalnızlık çekiyor hem de çok sevdiği korku filmlerini izlerken, kendi kahramanlarını çizgiye döküyordu.

Burton’ın yönetmenlik kariyeri, 1985 yılında Prewee’s Big Adventure ile başlasa da sanıyorum herkes onu 1988 yapımı Beetlejuice ile tanıdı. Bu film hem ürküten hem de renkli kahramanlar sunan yapısı ile dönemi için çığır açıcı oldu. 1990 yapımı Edward Scissorhands, yalnızlık ve kabullenme üzerine etkileyici bir hikaye sunuyordu. Burton’ın hüzünlü karakteri izleyici ile ilginç bir bağ kurabiliyordu. Zavallı Makas-eller, bu şekilde doğmuştu ve sahip olduğu tüm tehlikeli fiziğine karşılık içinde nezaket ve sevgi barındırıyordu. Bu film aynı zamanda aktör Johnny Depp için de sıçrama taşlarından biri oldu.
Burton’ın yaratıcı duruşu sadece kendi yarattığı hikayelerle değil elini attığı hemen tüm işlerle birlikte sektörel fark yarattı. Örneğin onun çektiği 1989 tarihli Batman ve 1992’de gelen Batman Returns filmlerinde karanlık ve psikolojik derinliği olan bir Kara Şövalye portresi sundu ve böylece ünlü serinin sonraki filmlerine de ilham verici oldu. Böylelikle Tim Burton olağan bir film yönetmeni değil; bir süper kahraman tasarımcısı olarak algılanmaya başlandı.
Sözünü ettiğim üzere Burton’ın filmlerindeki görsel tarz ve tasarım öğeleri onun ayırt edici özelliği. Bu kendine özgü anlayışı ile “Burtanesque” ismi takılan bir stile de isim vermiştir. Uç noktada uzun karakter figürleri, güçlü ışık ve gölge kontrastları, gotik ile masalsı öğeleri harmanlayan bu stil, onun animasyon ve illüstrasyon geçmişinden kaynaklanıyor.

1993 yılında Henry Selick tarafından çekilen bir stop-motion film olan The Nightmare Before Christmas filminde Burton’un bu yeteneği açıkça ortaya dökülür. Burtonesque stili ile hem karanlık hem de bir o kadar eğlenceli olan bu eser, günümüzün kült klasikleri arasındadır. Stop-motion tekniğinden söz etmişken, Burton’ın bir kez daha 2005 yılında Corpse Bride isimli filmde stop-motion ile yakın ilgisini görebiliriz; bu film yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide geçer ve görsel açıdan gerçekten de büyüleyici bir hikaye sunmaktadır bizlere.
Burton imzası ile çekilen Alice in Wonderland filminde bu çok iyi bildiğimiz hikayeyi olağanüstü bir görsellikte izlemiştik. Her biri birbirinden iyi biçimde detaylandırılmış karakterleri yeniden keşfetmekten duyduğumuz bir hazzı unutmak pek mümkün değil; bu filmde nerede ise masalın baş kahramanı Alice’den daha dikkat çekici bir Şapkacı karakteri ile karşılaşırız ki, bu bize Burton’ın tüm yaratıcılığına şapka çıkarttırır!

Bir yaratıcı profil olarak kariyeri boyunca özgün hikaye anlatıcılığından hiç ödün vermeyen ve kendine has tasarım anlayışını ortaya koyan Tim Burton, filmlerinde bireyselliği ve sıradışılığı kutlar. “Bir kişinin deliliği başka bir kişinin gerçeğidir” sözü ile dile getirdiği bu bakış açısı tutku ile icra ettiği sanatında, topluluklar içinde az görüneni, az hissedileni bizlerle buluşturur. Belki de onun karakterlerini bunca sevmemizin sebebi budur. Bu özelliği benim de çok sevdiğim Big Fish (2003) ve Singles (1992) isimli filmlerinde de gözlemlenebilir.
Sinema başta olmak üzere tüm yaratıcı alanlarda da asıl başarı bu türden kayıtsız bir özgünlükle sağlanabiliyor; Burton bunun canlı kanıtı.
Tüm yaratımları ile yaşarken bir kültürel miras haline dönüşen Burton hakkında pek çok sergi de açılıyor. 2009 yılında New York’taki modern sanat müzesi MoMa, Burton’ın kariyerini mercek altına almış, geniş çaplı bir retrospektif sergisi düzenlemişti. Sergide bine yakın çizim, resim, fotoğraf ve film bölümleri sunulmuştu.

Şu günlerde ise halen Londra’da Design Museum’da “The World of Tim Burton” sergisi izleyicilerle buluşuyor. 21 Nisan 2025 tarihine dek gezilebilecek bu sergide 600’den fazla eser yer alıyor; Burton’ın ilk çizimlerinden efsanevi film objelerine dek çok geniş bir koleksiyon tasarım ve yaratıcılık meraklılarına sunuluyor.
Bu yıl 21 Ekim tarihinde Burton’a, 15. Floransa Bienali’nde “Lorenzo il Magnifico” ödülü takdim edilecek. Yaşam boyu başarı ödülü sayılabilecek bu ödül ile ilgili açıklama, serginin direktörü Jacopo Celona tarafından şu sözlerle ifade edildi:
“Tim Burton, eserleri aracılığıyla karanlığı kötülükle eşanlamlı gören bakış açısında devrim yaratmış, büyülü ve şiirsel vizyonlar yoluyla yeni güzellik kavramları ortaya çıkarmış, ikiliklerle ilişkili stereotipleri yıkmış ve insan doğası ile sınırlı yaşamlarımız arasındaki bağlantılara dair derin bir anlayış geliştirmiştir.” Kuratöryel komite Burton’ın eserlerini nitelendirirken “Kırılgan dünyevi dünya ve evrenin uçsuzluğu, mutlak olağanüstülüğün sanatsal ifadesi, sonsuzluğun duygusal farkındalığını verebilen yeni bir soyut, manevi ve aşkın bir perspektif” ifadelerini kullanıyor.
Bu tür ödüllerin bunca önemli profillere yaşarken takdim edilmesini oldukça önemli buluyorum. Umarım daha uzun yıllar onun bizleri gerçek ile hayal arasındaki o bulanık, gerilimli ama bir o kadar renkli atmosferlere götürmesinin keyfini çıkarabiliriz.
Özlem Yalım Kimdir?
Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor ve aydınlatma sektöründe strateji ve marka yöneticisi olarak profesyonel kariyerine devam ediyor. 1995 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden lisans derecesi aldı, tasarım mesleğinin hemen her alanında gerek kendi firmalarında gerekse çeşitli kurumsal firmalarda ve pozisyonlarda rol aldı. Sivil toplum çalışmaları gerçekleştirdi, uluslararası sergilerde koordinatör ve katılımcı olarak yer aldı, pek çok yarışmanın yazımında ve jürisinde katılımcı oldu. Aydınlatma başta olmak üzere halen tasarımla ilgili alanlarda eğitimler, atölyeler ve konferanslar vermekte. Tüm meslek yaşamı boyunca düzenli olarak çeşitli aylık mecralarda mesleki yazılar yazan tasarımcı, 2013-2015 arasında Optimist dergisinde aylık köşe yazarlığı yaptı. 2018 yılından bu yana sırasıyla Cumhuriyet Pazar, T24 ve Gazete Pencere Pazar’da haftalık köşe yazarlığı yaptı. ‘Bidebunu izle’ Youtube kanalında Şehirler/Şekiller programını, Açık Radyo’da Rotatif programını (cohost) hazırladı ve sundu. Yaratıcı endüstriler alanındaki kritikleri ve ürettiği içerikler talep üzerine halen farklı mecralarda yayınlanıyor. Bunlar arasında Arkitera, Manifold, Sanatatak, Art Unlimited, Oggusto gibi yayınlar sayılabilir. NTV kanalında yayınlanan TurkMucit yarışmasının jüri üyeleri arasında bulundu; İstanbul Tasarım Bienali’ni tasarladı ve İKSV ile birlikte hayata geçirdi. İKSV de görev yaptığı 2010-2014 döneminde iki kez Turkishtime dergisi tarafından üst üste Türkiye’nin en yaratıcı 50 profili arasında gösterildi. Kanada’da yaşayan ve çalışan bir kızı var.
Şiir ve mimarlık; şairler ve mimarlar III 23 Şubat 2025
Şiir ve mimarlık; Şairler ve mimarlar II 16 Şubat 2025
Şiir ve mimarlık; şairler ve mimarlar 09 Şubat 2025
Yaşamın ve kentin geleceği için bir ütopya 26 Ocak 2025 YAZARIN TÜM YAZILARI