Kültür merkezi mi, nikah salonu mu?
İKSV raporunda da yer aldığı gibi yerel yönetimlerde kültür politikaları belediye başkanının vizyonu kadar. Dolayısıyla iyi bir şeyler yapılsa bile o da belediye başkanının siyasi ömrü kadar sürüyor.
Sıla’nın Bodrum konseri de iptal edilmiş. Albüm çağı bitip de müzisyenler sadece konserlerden para kazanabilir hale geldikleri tarihten bu yana belediye konserleri şov dünyasının kurtarıcısı oldu. Ve siyaset bu konserleri bir cezalandırma-ödüllendirme mekanizması olarak kullanmayı keşfetmekte gecikmedi. Kültür sanat etkinliği diye 10 bin kişilik bedava konser düzenlemeyi matah bir şey sanan belediye başkanının, sanat anlayışının sınırı da siyasi dostluk ya da hasımlık halinden geçiyor. Hiçbir strateji, hiçbir doğru dürüst altyapı ve uzman yatırımı gerektirmeyen, bastır parayı düzenle geceyi tarzı bu etkinliklerin belediye başkanına o şarkıcının şöhreti kadar ekstra bir popülerlik katması da cabası. Ama aslında bu konser işleri, bir yerel yönetim için yıl boyu sürecek pek çok kültürel etkinliğin kreması olabilir ancak. İsteyenin bol bol yiyip ağzını tatlandıracağı, kimisinin de sıyırıp kenara koyacağı bir beyaz krema.
Mehmet Tez yazmış, kendi sitesi Hafif Müzik’te okudum, ‘belediyeler ille eğlendirmek durumunda değil’ diyor. Mehmet Tez’e göre maharet kitlesel konserler düzenlemekte değil, klasik, Türk sanat müziği, caz gibi türlerde ücretsiz dinletiler gerçekleştirip, konservatuvarlara yatırım yapmakta.
Kültürü geniş anlamıyla algılayıp bir stratejiye dönüştürmek, o kentin tüm sakinleri için uzun soluklu planlar hazırlamak ne yazık ki Türkiye’de belediyelerin harcı değilmiş gibi görünüyor. Sevdiklerine para pompalamak ya da belediyeyi yolunacak bir kaz gibi görmekten ibaret bildik kültür sanat anlayışı yerel yöneticilerden yalap şap sanatçılara kadar herkesi sarıp sarmalamış vaziyette. İster CHP’li olsun ister AK Partili…
BELEDİYE BAŞKANININ İNSİYATİFİ
Geçtiğimiz aylarda CHP’nin düzenlediği Türkiye Sanat Çalıştayı’na katılan biri anlattı. Ünlü bir tiyatrocu, Türkiye’nin kurtuluşunu CHP’li belediyelerin kendilerinden daha çok oyun almasına bağlamış… Belediye bütçesinin sanat dünyası için bir cezalandırma-ödüllendirme mekanizması olduğunu kabullenmiş bir sanatçı.
Geçen yıl İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) da bu konuyla ilgili bir rapor yayımlamıştı. Yerel Yönetimler İçin Kültürel Planlama başlıklı bu rapor tabii ki ‘kültür’ün sadece pop konseri olmadığını hatta çok daha ötesinde o kentte yaşayan insanların ve yapıların hepsinin toplamından oluştuğunu anlatmaya çalışarak başlıyor. Sonra da Amsterdam, New York, Tokyo gibi kentlerin kültürel planlamayı nasıl da stratejilerinin bir parçası yaptıklarını anlatıyor. Bizde ise her şeyin belediye başkanının inisiyatifine kaldığı, belediye birimlerinin birbirinden haberi olmadığı, kültürel faaliyetin sanat etkinliğinden ibaret sanıldığı, farklılıkları gözeten bir anlayışın ne yazık ki geliştirilemediği yine bu raporda, İKSV kibarlığı içinde birer birer sayılıyor…
Tabii ki her şey bu kadar kötü değil. Tabii ki kütüphaneler açan, operalar kuran, bienaller düzenleyen eğitim projeleri, okullar ve özel merkezlerle binlerce genç yaşlı insanı hareketlendirip kültürel olarak zenginleştirebilen belediyeler de var. Ama kaideyi bozacak düzeyde değil.
TABELA KÜTÜPHANESİ
İKSV raporunda da yer aldığı gibi yerel yönetimlerde kültür politikaları belediye başkanının vizyonu kadar. Dolayısıyla iyi bir şeyler yapılsa bile o da belediye başkanının siyasi ömrü kadar sürüyor. Sanatı sevmeyen, kültür üstüne kafa yormamış ortalama siyasetçilerin ülkesinde bu konuda fazla bir beklentiye girmenin anlamı kalmıyor. Düzenlenen etkinliklerin de pek bir iler tutar yanı olmuyor. Bunu anlamanın en kolay yolu ‘kültür merkezleri’ne bakmak. Çoğu kez ‘nikah salonu’ ile iç içe, dip dibe, bir tabela kütüphanesiyle amatör ressamlara açık bir sergileme salonundan ibaret işlevsiz kültür merkezleri. Sanki kimse bir kültür merkezinde esas meselenin onu ‘işletmek’ olduğunu bilmiyormuş gibi… İstanbul’da binlerce çok iyi eğitimli ve deneyimli genç insan, galerilerden, müzelerden bir haber bekleyerek yaşlanırken, Türkiye’nin dört bir yanındaki kültür merkezleri amatörlere emanet bomboş bekliyor. Ne yerel yöneticilerin aklına kalıcı bir sistem kurup evrensel ölçütlerde kültürel kurumlar oluşturmak geliyor, ne de kültür yöneticisi gençlerin aklının ucundan ‘oralara’ gitmek. Büyük kentlerde sivil toplumun ayakta tutabildiği kültür sanat ortamı işte biraz da bu nedenden Türkiye’nin başka hiçbir yerinde yeşeremiyor.
Neticede kalıyoruz yine yaz konserleri ile yaz söyleşilerinden ibaret o biteviye ‘kültürel’ ortama...