Sanat dünyasının ekonomik ve kültürel krizleri
2009 yılında dünya ekonomisine yön veren gazetelerden Wall Street Journal'da yayınlanan bir makalede "Yükselen bir sanat piyasası" olarak tanımlanmıştı Türkiye çağdaş sanatı. Mart ayında da Sotheby's Türkiye'den sanatçılara odaklanan ilk müzayedesini gerçekleştirmişti. Aradan geçen 7 yıl gelişmelere rağmen Türkiye çağdaş sanat sahnesi beklenilen seviyeye ulaşamadı. Uluslararası sanat yayını Artnet'in geçen günlerde yayınladığı makalenin adı da ülkenin geçirdiği dönüşümü özetler nitelikteydi: "Türkiye'deki siyasi istikrarsızlık sanat piyasasını olumsuz olarak nasıl etkiledi?"
Geçen mayıs ayında sanatçı Burak Delier'le Sanat Dünyasının Senaryoları kitabı üzerine bir röportaj gerçekleştirmiştim. Gezi'den sonra sanatı konuştuğumuz bölümlerde Delier sanat kurumları üzerine büyük bir baskı olduğunu belirterek şunları eklemişti: "Fuarlar da geri çekilmiş vaziyette, ki çok önemli sanat ortamları değil bana sorarsanız. Bienaller, kurumlar da özel sektörle ilişkilerinden dolayı kırılgan pozisyondalar. Hiçbir şekilde kurumlar açıldı, kalacaklar diye düşünmeyin. Bir bakmışsın İstanbul Modern kapatılmış." Röportajı henüz deşifre ederken Art International fuarının bu seneki versiyonunun gerçekleşmeyeceği haberi düştü. Fuarın resmi açıklaması tatmin etmediği için kriz senaryoları da hemen üşüştü.
Aslında 2010-2011 yıllarında (Recep Tayyip Erdoğan'ın da üçüncü kabine dönemine denk gelir) en üst noktasına ulaşan sanat piyasasına dair çekinceler her zaman vardı. Ekonomik terim anlamında sorunlu olsa da "balonlaşma" konuşuluyordu. İki büyük sanat fuarının fazla olduğu yer yer dillendiriliyordu. Ve Sotheby's müzayedesi de zaten istenilen sonucu vermemişti. Yeni koleksiyonerler ortaya çıkmıştı, fakat oluşan piyasayı kaldıracak seviyenin yakınına bile gelmemişti. Özel sektör sponsorlukları sınıra ulaşmış, hatta geri çekilmeye başlamıştı.
Artnet'teki makalede görüşü alınan Galeri Nev İstanbul kurucusu Haldun Dostoğlu sanat piyasasının kırılganlığına da değiniyor. "Her türlü siyasal ve ekonomik dengesizlik sanat piyasasını etkiliyor. Sanat piyasası kıyı bölgeleri gibi, dalga ilk oraya çarpıyor ve dalganın ayrıldığı da son yer. Bu nedenle de son gelişmeler endüstriyi etkiliyor ve etkileyecek de." Art arda gerçekleşen terör saldırılarının ve darbe girişiminin yabancı yatırımcıları kaçırdığı malum. Her ne kadar OHAL açıklamalarında piyasayı rahatlatmaya çalışan emareler olsa da Dostoğlu'nun dediği gibi sanat piyasasında rahatlama henüz görünmüyor. On birinci yılına giren Contemporary İstanbul ise yoluna devam ediyor. Artan ziyaretçi sayısıyla her yıl büyüyen fuar için tablo çok olumsuz görünmüyor. Ancak özellikle nakit olarak sıkışan yerli galerilerin halen çekinceli olduğu da söyleniyor.
Endüstri bir yandan sıkışıklık yaşarken kültürel anlamda da bir durgunluk var. Geçen sene İstanbul Bienali tetikleyici etkisini göstermişti, ancak bu sene kaldıraç görevi görecek bir çalışma yok. Eylül ayı gelmiş olmasına rağmen programını açıklayan kurum sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Açıklananların da birçoğu heyecanlandırmıyor. Kurumlar ve sanatçılar olumsuz tabloyu dağıtacak işler yerine, günü geçirecek projelerle karşımıza çıkıyor.
Aslında temel olarak tabandan gelen çalışmalara ihtiyacımız var. Burak Delier görüşmemizde 2000'li yıllardaki gelişmelerin sanatçıların 90'lı yıllardan bu yana oluşturduğu birikim üzerine inşa edildiğini belirtmişti. "Sanat dünyasının tabandan adım adım gelişmesi ile kurumlar ortaya çıktılar. Sanat kurumlarının ortaya çıkması katmanlaşmanın oluşmasıyla gerçekleşti. Bir anda ortaya çıkmadılar. Birikim ve sorunsallaştırma sonucu çıktı. Ve ne yazık ki temelleri de çok sağlam değil bu kurumların."
Şu an da aslında temelleri sağlam olmayan bu kurumların geri çekilişini yaşıyoruz. Ancak bu sefer itekleyici güç olacak bir sanatçı düşüncesi de kalmadı. Ancak halen içsel birikimi yansıtacak, kurumların gücüne yaslanmayan işler üretilebilir.
Spot Üretim Fonu tarafından Nisan ayında gerçekleştirilen "Tipik Bir Orta Saha Mücadelesi Şeklinde Geçen Karşılaşma" isimli etkinlikler dizisi ismini karşılar şekilde küçük hareketlerle doğru yerlere vurulabileceğini göstermişti. İzleyici olarak da, sanatın içinde olan insanlar olarak da büyük boyutlu işlere yatkınız. Alternatif çalışmalardansa büyük fuarlar ve bienaller daha kolay ilgi topluyor. Ancak yaratıcı işler de genellikle bu alanların dışında kalan ya da çevresinde dolanan yerlerden çıkıyor. Kültürel kriz ise en çok bu çeperleri vuruyor. Şu an yaşadığımız sıkışıklığı kırmak içinse tam tersinden düşünüp bu çeperlerden bir "kalkışma" gerçekleştirmemek için bir sebebimiz de yok. Türkiye çağdaş sanatı kurumların ve piyasanın olmadığı bir anda doğdu. Yeniden hareketlenmesi içinse bunlara ihtiyacı yok.
Bahsi geçen makaleler:
http://www.wsj.com/articles/SB123509854490329521
http://t24.com.tr/k24/yazi/total-bilginin-pesinde-burak-delier,707
https://news.artnet.com/market/turkish-art-market-explained-573734