YAZARLAR

Zül çarmıhı

Zül çarmıhıdır yaşadığımız. İsa Mesih’in hırsızlarla birlikte gerildiği, aşağılandığı, iftiralara maruz kaldığı ve çıkıp da kendini savunmayı, olağan üstü kudretini kişisel kurtuluş için kullanmayı zül saydığı çarmıh.

Dönem muhbirlik dönemi. Laf atsan, izi kalmıyor. Ta kendisi oluyor. Hedef göstermede sınır tanımayan, suçlamalarda akıl izan ve elbette insaf aramayan bir zaman. Şaşkınlık duygumuzun elimizden alındığı.

Aslı Erdoğan’ın ardından Necmiye Alpay’ın tutuklanışı geldi. Dilbilimci, yazar Necmiye Alpay, kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yayın danışma kurulunda bulunduğu gerekçesiyle, “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla ve kendi ayağıyla geldiği mahkemece kaçma şüphesi bulunduğu iddiasıyla tutuklandı.

Necmiye Alpay’ı bu deli saçması suçlamalara maruz bırakan gücünü tanımanın, tanıtmanın ta sırası o halde. Zor zamanların barış ve hak savunucusu, barış dilini konuşan Alpay, Türkiye Barış Meclisi Sekretarya Üyesi olarak Hakan Tahmaz’la birlikte hazırladıkları ‘Barış Açışını Savunmak’ kitabıyla ilgili verdiği bir röportajda şöyle demişti: “Özgürlük-güvenlik dengesinden ne anlamak lazım? Bu tür bir denge kavramında her an işin ‘güvenlik’ kısmına ağırlık verebiliyorsunuz. Çünkü güç sizin elinizde, neyin güvenlik için gerekli olduğuna siz karar veriyorsunuz. Kim olarak? Devlet olarak. Kardeşlik söylemi hukuki bir söylem değil. Sağır odanın devamına hizmet eden bir kavram. Oralardan çıkıp hukuk toplumu olmamız, bundan kurtulmamızı gerektiriyor. Çok geniş bir kesim hukuki anlamıyla barış istiyor. Hukuki demek, haklar demektir.”

TEK ÇARE İFŞA

Hak, hukuk ve barış; çoktandır içi boşaltılmış kelimeler. Hele de barışı savunmak terörle eşdeğer. Öyle olmalı ki Barış İçin Akademisyenler’e son olarak gece yarısı çıkarılan bir kanun hükmünde kararname zulmü daha yaşattı bu devlet. Kanun elli zulüm de yükselen değerlerden ne de olsa. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen Cemaati ile irtibatı bulunduğu gerekçesiyle ihraç edilen 40 bini aşkın kamu görevlisi arasında üniversitelerdeki 2 bin 346 öğretim görevlisi de yer alırken, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriye imza atan akademisyenlerden 41’i de üniversitedeki görevinden atıldı.

Şimdi ne etmeli. Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay, akademisyenler isnat edilen suçlar üzerinden mi savunulmalı? Yok öyle değil böyle, onlar aslında şöyle diye mi başlamalı cümleler? Türkçe'nin o güzelim kelimesiyle ifade edecek olursak, züldür bu. Ve tek çare ifşadır. Neyin kime neden yapıldığını gösterir, kenara çekilirsin. Hele bir herkes tabloyla baş başa kalsın diye.

Bugün FETÖ-PDY diye adlandırılan oluşumu Gülen cemaatiyken yıllarca kadrolaştıran bir iktidar, hiçbir şeyin hesabını vermezken, tarihi davaları manipüle eden skandal kararları alan hakimler, onlarla işbirliği içindeki savcılar tutuklanırken, peki bunca dava ve onların mağdur etmeye yeltendiği bunca insanın hakkı ne olacak diye bir hesaplaşmaya gidilmezken, çıkıp da hedef tahtasına konma sebebi belli ışıl ışıl insanları anlatmaya kalkışmak züldür.

ŞU BİZİM OLAĞAN ŞÜPHELİLER

Ama hazır bu zül listesine başlamışken, çok fazla üzerinde durulmayan başka bir koca mağduriyeti daha eklemek isterim buraya. Tablodaki yerini alsın, devlet politikasındaki istikrarı olanca berraklığıyla çıkarsın diye. Akşam gazetesinin, 30 Ağustos tarihli sayısında Ekümenik Patrikhane’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu iddia eden ve hedef gösteren ‘haber’idir bu.

Manşetten verilen ve ABD’nin Yemen eski büyükelçisi Arthur Hughes tarafından dile getirildiği öne sürülen iddiaları barındıran Akşam’ın haberi, kısa sürede birçok site tarafından alıntılandı ve yaygınlaştırıldı. Haberde Hughes’un kişisel Facebook hesabında “Türkiye’nin Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne mi ihtiyacı var? Darbeyi CIA, Gülen ve Rum Ortodoks Patrikhanesi gerçekleştirdi” ifadelerini kullandığı ileri sürülmüştü. Hughes’a atfedilen “Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin’in Suriye üzerindeki ortak çalışmalarının ardından CIA ve Rum Ortodoks Patriği’nin yardımıyla Gülen darbe gerçekleştirmeye çalıştı” ifadeleri, üzerinden henüz 24 saat geçmeden yalanlandı.

Teyit bile edilmeden servis edilip jet hızıyla yayılmasında zerre beis görülmeyen bu yalan, ne ilk ne de sondur. Bulanık zamanların ilk fırsatta çamur atılası odaklarıdır gayrimüslim azınlıklar. Ekümenik Patrikhane’nin, Agos’a gönderdiği basın bildirisinde söyledikleriyse, tecrübeyle sabit tarihi bir uyarıdır: “Ortodoks camiası ile devletimizin arasını açma amacı ile yapıldığı derhal anlaşılması gereken bu haberin asılsızlığını, Akşam Gazetesi sorumlularının anlaması ve Patrik Hazretleri’ne karşı kamuoyunda kin ve nefret doğurma amacı ile yayımlanan bu asılsız haberin çok acı sonuçlar doğurabileceğini bilmesi gerekirdi.”

ÇARMIH DEDİĞİN 

Bu vesileyle “Kendimi Türkiye'de çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum" sözünü anımsadım Patrik Bartholomeos’un. 2009 yılındaki bir söyleşisinde sarf ettiği bu ruh hali açıklamasının kendisi de ironik bir biçimde bir linç kampanyasına yol açmıştı. Bursa’nın Mudanya İlçesi Zeytinbağı (Trilye) Beldesi Ak Partili Belediye Başkanı Ali Turan, Ortodoks dünyasının en önemli kültür miraslarını barındıran Zeytinbağı Beldesi’nde yılda birkaç kez gelerek buradaki kiliselerde dini ayinlerini yapan Ortodoks dünyasına bundan sonra, Zeytinbağı Belediyesi olarak izin vermemeye kararlı olduklarını söylemiş, “Fener Rum Patriği’nin yazılı ve görsel basına çıkarak Türk halkından özür dilemesini bekliyoruz. Özür dilemezse kendilerine belediye olarak kesinlikle giriş izni vermeyeceğiz” demişti. Öyle ya, nasıl hissedeceğini egemenden daha mı iyi bileceksin? Sahi, sen haddini aşmamayı ne zaman öğreneceksin!

Zül çarmıhıdır yaşadığımız. İsa Mesih’in hırsızlarla birlikte gerildiği, aşağılandığı, iftiralara maruz kaldığı ve çıkıp da kendini savunmayı, olağan üstü kudretini kişisel kurtuluş için kullanmayı zül saydığı çarmıh.

Zül çarmıhına gerilen hakikattir. Hakikat de vakti zamanı geldiğinde bütün riyakârları ayaklarının altına serdirir.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.