Her an arıza çıkabilir
Suriye’de ateşkese uyması beklenen örgütlerin etki alanı sanıldığı kadar geniş değil. ABD her adımda bir mevzi kaybediyor; eğer politikalarında keskin bir dönüş söz konusu değilse, bu anlaşmanın anlamı yok.
Rusya ve ABD Suriye’de ateşkes (denemesi) ve devamı için anlaştıklarını açıkladılar. (1) Açıklamaya göre anlaşma üç ayaklı: Ateşkes, El Nusra gibi örgütlere karşı ortak mücadele ve siyasi süreç ile ilgili adımlar atılabilmesi ihtimalinin belirmesi.
Başarı gibi yansıtılan anlaşma, eğer ABD Rusya’ya Suriye politikasında çok keskin bir dönüşüm sözü vermediyse anlamsız.
Birincisi savaşın bayram süresince durdurulması başarı değil. Sivillerin kimsenin umurunda olmadığı savaşta tarafların zaten dinlenmeye ihtiyacı var ve yaklaşık 6 yıldır süren bir savaşa bir hafta ara verilmesi sembolik olmaktan öte anlam taşımaz. Diğer yandan ateşkese uyması beklenen örgütlerin etki alanı niceliksel olarak da niteliksel olarak da sanıldığı kadar geniş değil.
Savaşan bütün örgütler katılsaydı buna ateşkes denilebilirdi ancak IŞİD ve El Nusra ateşkese dahil değil. Bu da savaşılan yerlerin büyük bölümünde ateşkesin olmayacağı anlamına geliyor.
NUSRA VE IŞİD’İ ÇIKARSA GERİYE BİR ŞEY KALMAZ
Ateşkes sadece ılımlı olarak nitelendirilen örgütleri kapsıyor. Peki bu örgütler ‘cephenin’ ne kadarına hakim? IŞİD ve El Nusra’nın etkin olduğu alanlara bakarsak bu ortaya çıkar:
Harita üzerinden gidecek olursak IŞİD Türkiye’nin girdiği yerlerden itibaren Halep merkez ile Menbiç’in arasında kalan bölgeden güney doğuya, Fırat havzası boyunca Rakka ve Deyrezzor ve nihayetinde Irak sınırındaki El Bukemal’e kadar uzanan coğrafya ve Humus doğu kırsalında etkin.
IŞİD’in var olduğu yerlerin çoğu halihazırda yürütülen savaş özelinde Suriye yönetimi açısından ‘öncelikli, stratejik önemi haiz’ yerler değil.
Asıl savaş El Nusra ve onunla birlikte hareket eden örgütlerin bulunduğu yerlerde sürüyor.
El Nusra (Feth El Sam) ve müttefiklerinin savaştığı yerler ise yine harita üzerinden şöyle sıralanabilir:
Kuzeyde; Azez, Mare ve Türkiye sınırında bir yay içinde yer alan ve El Rai (Çobanbey)’e uzanan bölge, İdlib merkez ve kırsalı,
Kuzey batıda; Lazkiye kırsalı (Türkmendağı) ve devamında Hama kırsalı ve İdlib merkez ve kırsalı ile Halep kırsal ve merkezin bazı bölümleri.
Ortada; Humus’un ilçeleri (Humus – Hama arasında) Rastan ve Telbise.
Güneyde; Kuneytra ve Dera merkez ve kırsalı.
AYIKLA PİRİNCİN TAŞINI
Bu harita göz önüne alındığında ateşkesin sembolik olduğu ve Suriye’nin küçük bir bölümünü kapsadığı ortaya çıkıyor.
Batı tarafından ılımlı olarak görülen Ecnad El Şam, Ahraruşşam, Liva El Hak, Ceyş El Sunnah gibi bu örgütler cephede ve hakimiyet alanlarında motor güç El Nusra ile iç içe geçmiş durumda. Bu örgütlerin yanı sıra yerelde onlarca küçük grup var ve bunlar genellikle Özgür Suriye Ordusu adı altında anılıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan destekli Çeyşül İslam örgütü ise ayrı bir grup ve Şam kırsalında etkin.
Diğer yandan bu grupların El Nusra gibi örgütlerden ayrılmaları sadece ABD’nin istemesiyle olacak bir şey değil. Çünkü bu gruplar aslında bir güç olmadıklarını, El Nusra başta olmak üzere diğer bazı örgütler ile varlıklarını sürdürebileceklerini biliyorlar. Üstelik El Nusra bu örgütleri ihanet ile suçlayıp “gitmelerine izin vermek istemeyebilir.”
Çünkü bu gruplar ile El Nusra arasında karşılıklı kalkan ilişkisi de var. El Nusra bir yönüyle ABD açısından da ‘faydalı’ bir örgüt: El Nusra -bu gruplar güçlü olmadığı ve yalnız kalırsa savaşı birkaç gün içinde kaybedecekleri için- bu örgütlere kalkan oluşturuyor.
Bunun tersi bir durum da söz konusu. El Nusra da bu grupların içine gizlenmiş durumda.
Örneğin Türkiye sınırında ÖSO’nun hakim olduğu yer olarak görünen El Rai ile Afrin arasındaki bölgede asıl güç El Nusra. Ancak herkes buralardan “muhaliflerin hakimiyetinde olan yerler” diye bahsediyor.
Gelinen durumda ABD terör listesinde yer alan El Nusra’yı yok ederse ılımlı olarak nitelendirdiği bu örgütler ‘korumasız’ kalacak. Aynı durum Türkiye için de geçerli. Fırat Kalkanı operasyonunda yer alan örgütler TSK olmasa IŞİD’e karşı bir adım ilerleyemezdi. İçlerinde ne kadar El Nusra unsurunun olduğu da bilinmiyor. El Nusra’nın yok edilmesi halinde Türkiye ve ABD Suriye’de zaten zayıf olan tek silahlarını da (diğer örgütleri) kaybeder.
Yani El Nusra’nın bu gibi yerlerde gücünü koruması diğerlerine de koruma sağlıyor ve böylece iki taraf da birbirinden faydalanıyor.
ESAD’IN İSTEDİĞİ
Anlaşmanın ikinci ayağı ABD, Rusya ve belirli şartlarla Suriye’nin ortak mücadele etmesi.
Ancak bu durumda (tekrar edelim: eğer ABD’nin Suriye politikasında keskin bir dönüşüm yoksa) anlaşma ABD için sorunlu.
Çünkü bu gerçekleşirse ABD dolaylı olarak devirmeye çalıştığı Esad ile işbirliği yapmış olacak ve bu durum zaten Esad’ın istediği bir gelişme.
Zira Suriye yönetimi bugüne kadar eline silah almış herkesi “terörist” ilan etmiş olsa da silahlı örgütleri ikiye ayırıyor:
1) El Nusra, IŞİD gibi 'kökü dışarıda' ve tekfiri olanlar.
2) Orduya karşı savaşıyor olsa da Suriyeli ve anlaşılabilecek olanlar.
Bu durumda ABD ikinci şıkta yer alan örgütleri Esad’ın inisiyatifine bırakmış olacak ki bu da sahada (Kürtler dışındaki) bütün müttefiklerini kaybetmesi demek.
Anlaşmanın üçüncü ayağı (siyasi süreç) bir olasılık olarak belirtilmiş. Bugüne kadar izlenen politikalara bakılacak olursa çok mümkün görünmüyor. Zira, Suriye ile ilgili bugüne kadar yapılan bütün uluslararası görüşme / barış denemelerindeki ‘tek sorun’ olan Esad’ın geleceği konusu çözülmeden olumlu bir adımın atılması mümkün değil.
Cenevre I, II ve III ile Viyana, Rusya süreçlerinde de aynı sorun anlaşmaya engel oldu. Suriye, Rusya ve İran Esad’ın seçilmiş, halk(ın çoğu) tarafından desteklenen meşru cumhurbaşkanı olduğunu; buna karşılık ABD ve müttefikleri (Avrupa, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar) Esad’ın meşruiyetini yitirdiğini ve iktidarı bırakması gerektiğini savunuyor.
Taraflardan biri geri adım atmadığı sürece bu sorunun siyasi anlamda çözümü mümkün değil. Siyasi mücadelenin somut silahı savaş olduğuna göre bu savaş sürecek demektir.
Yine de anlaşmada, ılımlılarla ılımsızların birbirinden ayrılmasının öngörülmesi, mücadele edilecekler listesine El Nusra’nın da eklenmesi, üstelik ‘mücadelenin ortak yürütüleceğinin’ açıklanması ABD’nin zımnen Esad’a alan açması olarak değerlendirilebilir.
ABD, HER ADIMDA BİR CEPHE KAYBEDİYOR
Peki gerçekten Lavrov ve Kerry’nin belirttiği gibi bu anlaşma gelecekte siyasi süreci başlatabilirse bugüne kadar tek sorun olarak gösterilen Esad’ın durumu ne olacak?
Suriyeliler açısından böyle bir sorun hiçbir zaman için olmadı. Bugüne kadar dünya medyasında yer alan “Esad’ın zayıfladığı ya da kaderinin uluslararası görüşmelere bağlı olduğu haberleri” niyet beyanıydı sadece.
Esad her zaman güçlüydü ve atılan her adımla birlikte bu gücünü pekiştiriyor. Şimdi de anlaşma ile birlikte Esad’a karşı savaşan en büyük iki örgüt hedefe konulmuş ve böylece Esad ile ittifak yapılmış oluyor.
Ilımlı muhalifler ise devletin öngördüğü siyasi zeminde yer alarak ya da savaşarak zaman içinde eriyecekler. Yani Suriye yönetiminin yapmak istediği bir şekilde gerçekleşecek.
ABD’nin atılan her adımda savaşta bir cephe daha kaybettiğini göremiyor olması mümkün değil.
Bu nedenle anlaşmanın birinci ve en basit ayağı olan bayram süresince ateşkes başarılı olsa da sonrasında her an arıza çıkabilir.
(1) https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2016/09/10/abd-ve-rusyadan-suriyede-ateskes-icin-isbirligi/