YAZARLAR

Nişanyan'ın başa çıkamadığı kelime

Nişanyan gibi insanlar hepimize lazım. Arada saçmalasalar da lazım. Lars von Trier, Charlie Chaplin, Salvador Dali saçmalamadı mı? Saçmaladılar da peşlerinden insanlar mı gitti akın akın?

Ben aslında bu tecavüz konusunda Nişanyan’ı eleştirenler içerisinde nezaketten çatlamak üzere olan insanım. Hakaretler bir yana bir dizi arkadaşımın “Başkası yapsaydı ne yaygaralar kopardı, Nişanyan kollanıyor” laflarına dahi katılmıyorum. Nişanyan kollanmıyor. Üzerinde durulmuyor en fazla. Bir kısım insan hiç farkında değil. Bir kısım zaten avaz avaz bağırdı. Kalan kısım da önemsemiyor. Nişanyan’ın fanları dâhil bu acayipliği ciddiye alan, savunan gördünüz mü hiç? Onu kollayan falan yok. Saçma sapan bir suçtan hapiste çürür müydü kollayanı bol olsaydı?

Nişanyan bazı fikirleri, yaptıkları ve bilgileriyle zihin açan, bazılarıyla “hadi len” dedirten, renkli hayatıyla göz dolduran, motive eden, mesnetsizleşebilen özgüveni ve kibriyle kızdıran nevi şahsına münhasır bir entelektüel. Ama bir kanaat önderi değil. Kimseye bir zararı olduğunu da düşünmüyorum. Kollanmak bir kenara adam pek çok zaman nefret nesnesi yahu. Bütün hırçınlığına rağmen nefret nesnesi olmayı hak ettiğini de düşünmüyorum.

Elbette bir AKP’li o lafları etseydi tepki Nişanyan’a olandan daha büyük olurdu. Daha fazla ciddiye alınırdı çünkü. Savunanı olurdu çünkü. Yanında saf tutan olurdu. Siz hiç bu konuda “Nişanyan ne de güzel anlatmış işte” diyen duydunuz mu? Arkadaşlarının da bu konuda en sık kurduğu cümle (bir kısmını duydum, gerisini de tahmin ediyorum) şu: “Sevan yahu, bilmiyor musun? Tabii “Ama o, o lafı ne koşullarda yaşarken etti biliyor musun?” duygusallığına kapılanlar da olmadı değil. Ama genelde yahut özelde tek bir savunan insan görmedim.

Nişanyan’ın yeri dışarısı. Suçun saçmalığı yüzünden, üretiminin kesintiye uğramış olması yüzünden ve başka pek çok sebep yüzünden bunu zaten söylüyordum. Artık bir sebebim daha var. Çaptan düşüyor. Nişanyan gibi becerikli, çalışkan ve üretken birisi, ardında sınıf atlamış bir Şirince, bir Matematik köyü ne bileyim Commodore 64 efsanesi filan bırakmış birisinin çaptan düşmesi kabul edilemez. Hepimize zarar yazar bu. Evet, bütün bunları bana yazdığı cevaptan ve bir takım kendime sakladığım başka şeylerden çıkarıyorum. Ama suyun başında bana yazdığı cevap oturuyor. Her köşesinden kibir damlayan en hınzır yazılarını dahi dayadığı yer bir parça sağlam olurdu. Bana cevap diye yazdığı şey hem dökülüyor hem ayıp.

Dökülüyor çünkü sosyal bilimler denilen şeyin üzerinde tepinmiş. Çevresindeki tecavüzcüler üzerinden tecavüz gibi riskli bir konuyu anlatıyor. Elinde ne bir genelleme yapabilecek malzeme var, ne usulüne uygun bir örneklem. Usulüne uygunluk şart değil, derseniz, sokakta beş kişiye mikrofon uzatılarak varılan “hakikatleri” genellemenin önüne nasıl geçebileceğimizi de açıklamanız gerekir. Diyor ki, çevremdeki tecavüzcülere baktım (8-10 kişi. Hakikaten yazmış: 8-10) Sonra oturmuş tecavüz suçundan yatanlarla ahbaplık anılarını yazmış. Bunu bana cevap diye bloguna koymuş.

Ayıp çünkü tecavüzün anlamını önemsizleştirmeye çalışıyor. Nişanyan, memleketin en önemli dilbilimcilerinden birisi. Yüzlerce binlerce kelimenin hikayesini yazmış... Bir basit kelime, tecavüz ile başa çıkamıyor. Tecavüz üzerine şöyle zırvalıyor: “Yazının devamında Metin Solmaz tecavüzü “korkunç bir erkek suçu” olarak tanımlıyor. “Tecavüz kötü değildir, çok kötüdür. Rezildir. Başka suçlara benzemez. Cinayet gibi değildir. Haklı cinayet olabilir. Haklı tecavüz olamaz.” Korkarım ki Metin Solmaz konu hakkında yeterli bilgiye sahip değil. Önemli bir ayrımı göz ardı ediyor. Belki de Batı toplumları için üretilmiş literatürden hareketle bu kanılara varmış. Tecavüzü eğer “kadının isteği ve iradesi dışında girilmiş cinsel ilişki” olarak tanımlarsak söyledikleri haklı veya haklıya yakın olabilir, peki. Lakin Türkiye’de, uygulamada, tecavüzün tanımı bu değildir. Tecavüz, “ailenin ve toplumun iradesi dışında girilmiş cinsel ilişki”dir. Nitekim kadının cinselliğini kontrol altında tutmayı ailenin ve toplumun varoluş davası olarak gören bir kültürde başka türlü olması düşünülemezdi.”

Bu paragraftaki zırvanın sebebi ancak Türkçe yetersizliği, kötü niyet yahut cehalet olabilir. Nişanyan’ı Türkçeye vakıf saymamız gerektiğine göre bu konuda körkütük cahil yahut kötü niyetli olmalı.

Bütün teferruatlarına dalmayıp en vahim kısımlarını düzeltmeye çalışalım. Hepsinden önce tecavüzü kadınlar üzerinden tanımlayamaz Nişanyan. Tek mağdur kadınlar değildir çünkü. Kadınlar, çocuklar, hayvanlar, diğer erkekler, LGBTİ’ler de mağdurdur. Bu yüzden tecavüz kadınlara karşı işlenen bir suç değildir. Kımıldayan herşeye karşı işlenen bir erkek suçudur.

İkincisi Nişanyan’ın sandığı gibi “Türkiye’de ailenin ve toplumun iradesi dışında girilmiş cinsel ilişkiye” tecavüz denmez. Zina denir. Tecavüz, Türkiye’de de dünyanın her yerindeki anlamına sahiptir. Burada “Batı başka, Türkiye başka” ucuzculuğuna sığınmamak gerektiği de ayrı bir mevzu. Batı ve Türkiye birçok (kültürel, sosyal, ekonomik, politik) açıdan farklı olabilir. Ama iki tarafta da toplumsal yapının erkek egemenliği ve kadının aşağılanması, eşyalaştırılması üzerine kurulu olduğu gerçeğini gizlemek için kullanılamaz bu fark.

Uygulamada dünyanın bildiğim kadarıyla bütün medeni ülkelerinde 18 yaş altıyla girilen cinsel ilişkide rızaya bakılmaz. Tecavüzdür bu. Tecavüz bir kamu davası konusu olduğu için de ailenin konuyla doğrudan bir ilgisi yoktur. Dolaylı olarak baskı unsuru olabilirler. Nişanyan’ın tarif ettiği cinsten acayiplikler olur tabii. Tek tek sayınca az da değildir. Ben de denk geldim. Mehmet Ördekçi de benim yazımın sonuna da yerleştirdiğim, Nişanyan’ın nasılsa atladığı yorumunda durumu çok güzel anlatıyor:

“Evlenmesi ebeveyn iznine bağlı 18 yaş altı bir kız ailesinin "vermek" istediği herifle evlenmemek için sevdiği erkekle kaçtığında aile şikâyetçi olursa erkek tecavüzcüler koğuşuna atılıyor. Diyelim kız 18 yaşını doldurunca evlenmişler, üç de çocukları var, önemli değil. Düşünebildiğim en iyi ihtimal Sevan'ın bunlardan söz ediyor olabileceği. Özellikle taşrada tecavüzcüler koğuşunda ağırlık bunlardadır. "Tecavüz kurbanı" her hafta ziyarete gelir, ağlaşırlar karşılıklı.”

Burada hakikaten mağdur olan tecavüz suçlusu. Ama bu başka bir konu. Bu yüzden koskoca tecavüzü, bu kadar büyük bir erkek suçunu pastaneden baklava çalmak düzeyine indirmek ne demek?

ABD ve Avrupa’da adalete yansıdığı kadarıyla her beş evden birinde yaşandığı söylenen aile içi cinsel tacizin yeri nereye düşüyor? Bu oranı Türkiye’de daha az varsaymak için bir sebebimiz var mı? Çöplüklerde bulunan tecavüze uğrayıp parçalanmış köpek cesetleri? Ya sürekli sosyal hizmetlere bebek taşıyan mahalle delileri? Yahu bu ülkede tecavüze tecavüz bile denmez. “O, şunu becermiş” denir. Defalarca şahit oldum, tecavüzcü “anılarını anlatır”. Tecavüzcü genellikle bir tek şeyle ayıplanır, yakalanmasıyla. Arkasından da şu denir: 2 dakikalık zevki için hayatını mahvetti. Pek az insan mağdura ne olduğunu merak eder.

Tecavüzcü -hele yakalanmamışsa- bir kerede durmaz. Tecavüzcüleri tekrar alışkanlıklarıyla sobeleyen bir harikulade proje var, meraklısı seyretsin. (http://goo.gl/JOD68b)

Nişanyan bir de sinyal hatasından bahsediyor. Elindeki istatistiklere göre (8-10 kişinin üçte biri) “Kadının sinyali ile erkeğin algısı birbirini tutmayınca” bir şeyler olabiliyormuş. Vay be. Bizim lisede otobüsteki kadının sakız çiğneyişinden kendisine mesaj çıkaran arkadaşlarım vardı. Onu hatırladım. Ne demek sinyal hatası? Bir kadının mini etek giyip flört etmesi sonrasında tecavüze uğramasına sinyal hatası demek, bir klişenin retorik farkıyla tekrarı olması bir yana akıl alır şey mi?

Bu ülkede insanların hatta kadınların ne kadar ciddi bir kısmının “Tecavüzde bazı kadınların bunu hakkettiğini” düşündüğünü kaç araştırma gösterdi. Bunu da ister istemez hatırladım.

Fonda Vietnamlılar sapır sapır ölürken ABD’li askerin psikolojisine kafayı takmış filmler gibi Sevan Nişanyan’ın yazısının bu bölümleri.

Ben de birkaç tecavüzcü ile tanıştım. Onlarla anılarım hiç Nişanyan’ınkilere benzemiyor. Lakin ben 8’den 10’dan çok fazla tecavüz mağduru tanıdım. Kadınlar, genç kızlar, çocuklar, köpek yavruları gördüm. Tecavüzcüyle empati yapılabilir. İnsan herşeyi anlamak ister, istemelidir. Ama tecavüzcüyle empati yaparken devasa suçu yumuşatmak, mevzuyu küçümsemek, sinyaldi uyuşturucuydu hoş görmek, lafı ‘istatistik yok elimde ama tahmin ediyorum ki bunlar çıkarsa bir daha yapmazlar’a getirmek akıl alır şey değil.

Nişanyan’ın bir başka tecavüz suçlusu anısına baksanıza:

“Kendisi bir şey anlatmıyor. Ama başkalarının naklettiğine göre oğlancıymış. İş üstünde polis baskınına uğramış, öteki çocuk paniğe kapılmış, “beni buraya zorla getirdi” diye ifade vermiş. Sonuç: otuz sene mi, kırk sene mi ne hapis.”

Hapis 30-40 sene olduğuna göre belli ki oğlan çocuğu hakikaten çocuk. 30-40 sene hapis yatıyor diye üzülmemiz beklenen adam da oğlan çocuğuna matematik çalıştırırken yakalanmamış. Ben, bahsettiği ‘o yolun yolcusu’ çocuklarla empati kuruyorum. Parayı bastırıp onlarla cinsel ilişki kuranlarla değil. Benim küçük burjuva ahlakımda çocukla seksi hoş görmek yok. Küçük burjuva ahlakının sığ sularında debelendiğim için mağdurlarla empati kuruyorum. O oğlan çocuğuyla rızasıyla yahut parasıyla seks yapan oğlancıyla bir duygudaşlığım olamaz. Çocuk çocuktur.

Bana cevap yazısında, keza önceki yazısında başka bin türlü problem var. Girmeyeceğim. Uzatmak istemiyorum. Cevap yazdığı yazıyı da toparlayıp konuyu kapatmak için yazmıştım. Aşağıda linki var, bir dakikanızı alır, okursanız bu çaba her satırında görünüyor. Beceremedim, ayrı.

Bu arada konuya yabancılar için bir özet geçeyim. Olay şöyle gelişti. Nişanyan bir yazısında (link: http://t24.com.tr/yazarlar/sevan-nisanyan/affedersiniz,15311 ) tecavüzcüler için “büluğ çağının fırtınaları arasında yolunu kaybetmiş âşıklar” dedi. Hop sanki Nişanyan’ın velisiymişim gibi bana kendi çevremden sorgulayan, fırçalayan özel mesajlar, genel mesajlar yağmaya başladı. “O kadar savundun durdun yıllardır aha buna ne diyeceksin” minvalli. Ben de kendi Facebook profilimde “bu sefer ben dahi savunamayacağım” diye yazdım. Derken Nişanyan’a kimi izanlı kimi ezberden saldırmalar başladı. Tam ben toparlamak üzere oturdum ki ne göreyim, Nişanyan’ın iyi niyetli bir müridi savunacağım diye aşırı duygusal ve saldırgan bir şekilde topa girmiş. Konuyu konuşulamaz hale getirmiş, “içeride ölürse zil takar oynarsınız” düzeyine çekmiş.

Bunun üzerine ben şu toparlama/konu kapama yazısını yazdım: https://www.facebook.com/MetSolmaz/posts/10154304158885977

Nişanyan da oturmuş bu yazıya konu olan şu acayip yazıyı yazmış: https://www.gazeteduvar.com.tr/analiz/2016/09/16/sevan-nisanyandan-metin-solmaza-yanit/


Metin Solmaz Kimdir?

1969′da doğdu, Ankara’da büyüdü. İstanbul, Fethiye, Lapta, Lefkoşa ve Bodrum’da yaşadı. 1990 yılından bu yana yazılı basında ve muhtelif internet sitelerine yazıyor. siberalem.com, idefix.com, Overteam ltd ve Ağaçkakan Yayınları kurucularındandır. Kitapları: Kenardaki Milyonerler (1992, Korsan), Rock Sözlüğü (1994, Pan) Türkiye’de Pop Müzik (1996, Pan), Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı (2015, Ağaçkakan), Erken Adam Hikayeleri (2016, Pan), 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali (Hazırlayan, 2016, Ağaçkakan) Facebook: MetSolmaz | Twitter: @metinsolmaz