YAZARLAR

Odasının camını az kırmadık Tarık Akan'ın

Bakırköy'de demiryolu (evet eskiden bir demiryolu vardı) ile İstanbul Caddesi arasında kalır Hallaç Hüseyin Sokak. İrili ufaklı demirci dükkanlarının, balık restoranlarının, hırdavatçıların ortasında devasa eski bir taş bina vardır o sokakta. Heybeti o sokağa ayrı bir hava katar. Yanından geçerken o hissi alırsınız. Annem ne zaman yanından geçsek “Bak Aysel Teyzen de burada okudu ortaokulu” diye anlatırdı, daha sonraları rahmetli teyzemin de koşturmuş olduğu bahçesinde koşturacağım ilkokulumu. Okul çağına girmemle, aynı yıllarda tekrar okul olan o binanın bahçesine girdim ben de. Annem, her anne gibi, çocuğu okula başlayacağı için heyecanlıydı elbette. Ancak normalden biraz daha heyecanlıydı. Gençken resimlerini kesip dolabına, defterine yapıştırdığı film artistinin okuluna vermişti oğlunu. Yıllar sonra onunla tanışma imkânı da olacaktı. Ben ise her şeyden habersizdim tabii. Annemin heyecanını daha sonra anladım. İlk gün, ben diyeyim 3 metre(!), belki de 5 metre(!) uzunluğundaki adam eline mikrofonu aldığında gördüm ki meğerse İnek Şaban'ın, Güdük Necmi'nin sıra arkadaşıymış benim okuyacağım binaya tekrar eğitim yuvası kimliğini veren. Bildiğin Damat Ferit'ti. 1991 yılında eski adıyla Taş Mektep olarak bilinen okulu almış Özel Taş İlköğretim Okulu yapmıştı.

Tarık Akan'ın özel odası okul binasının en gizli köşesinde değildi. Ana binanın dışından giriş yapılan yemekhaneyle, kapıları farklı ama aynı çatı altındaydı. Tarık Akan'ın kapısından sonraki kapı da resim odasının girişiydi. Odasının kapısı da, camı da bizim top oynadığımız bahçeye açılırdı. Akan, okulda değilse odasının bahçeyle kesişen duvarı maçtaki kalelerimzden biri olurdu. “Eyvah Mahmut Hoca” misali “Tarık Amca okuldaymış” haberini alırsak kalenin yerini sol yana kaydırır, yemekhanenin duvarını kale yapardık. Her hâlükârda odasının camı, kırılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve az da kırmadık o camı. Ya yemekhanenin ya da onun odasının camı kırılırdı zaten. Camlar bizim boyumuza göre omuz hizasında olduğundan güzel goller olurdu cam kıran goller. Odasının camını kırmama korkusuyla çoğu zaman yemekhane duvarı kale olurdu ama nafile. Ben cam kıranlardan değildim. Kırılmasın diye yerden atardım gollerimi. Müdürlerimizin, nöbetçi öğretmenlerimizin toplarımızı aldığına, futbolu yasakladığına şahitlik ettim. Kağıttan ve koli bantından yaptığımız toplarla aşıp bu engeli haylazlığa, kural tanımazlığa devam ederdik. Belki gören olmuştur ama top oynadığımız için, cam kırdığımız Tarık Akan'ın odasından çıkıp kızdığını ben bir kere bile görmedim. Sonuçta Hababam Sınıfı'nın öğrencisiydi. Yaşımız yetseydi, Damat Ferit gibi, okulu kırıp maçlara gidebilseydik, yine de kızmadı. Belki bize eşlik bile ederdi.

Latîfe bir yana, Tarık Akan'ın eğitime yaptığı yatırımdan pek fazla bahseden olmaz. Bunun dışında ben Taş İlköğretim Okulu'ndan ayrıldıktan sonra futbol ve basketbol dışındaki branşlara da yönelinmiş ve öğrencilerin iyi sporcu olmalarına fazlasıyla katkı sağlanmış. Badminton, voleybol, tenis ve masa tenisi gibi sporlarda il şampiyonlukları kazanmış, sporda başarılı bir okul haline de gelmiş Taş İlköğretim Okulu. Koçum Benim dizisinde basketbol koçu rolünü canlandıran Akan'ın yönettiği okul da böyle olmalıydı. Huzur içinde yat 'Tarık Amca'.

Tarık Akan Taş Mektep öğrencileriyle. (Fotoğraf: Şamdan dergisi, Haziran 1998) Tarık Akan Taş Mektep öğrencileriyle. (Fotoğraf: Şamdan dergisi, Haziran 1998)


Paralimpik mesai devam ediyor

Bir önceki yazımda Marieke Vervoort'un hikayesini konu edinmiştim. 'Tekerlekli Kız' Vervoort T52 kategorisinde 400 metre yarışında gümüş madalyaya uzandı. Zafer sonrasında yaptığı açıklamada henüz ötenazi hakkını kullanmayı düşünmediğini söyledi. 2008'den beri çekmecede duran kağıtları bir süre daha çekmecede tutacağa benziyor Vervoort. 17 Eylül'de Paralimpik Oyunları'nda son kez piste çıkacak ve 100 metre yarışında kariyerindeki 4. Paralimpik madalyası için mücadelesini verecek.

Türkiye'yi temsil eden Paralimpik sporcuların yakasında ise her şey yolunda. 6 günde 7 madalyaya uzanıldı. Bu yazıyı yazarken maçını takip ettiğim Erkekler Masa Tenisi Takımı 4-5 kategorisinde bronz madalyaya uzanıp 8. madalyasını Türkiye'ye kazandırdı. Bu satırları okuduğunuzda GoalBall Kadın Paralimpik Takımı, altın ya da gümüş farketmez, bir madalyayı daha Türkiye adına kazanmış olacak, yani 9. madalya olacak. Dilerim ki Erkekler Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı da Britanya'yı 3.'lük mücadelesinde yenerek bronz madalyaya uzanır.


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.