YAZARLAR

Obama’ya mektup

Ben duygusuz, fesat, kalpsiz, pis bir insanım. Her şeyin altında bir şey ararım. Bu nedenle böyle masum ve yürek dağlayan bir mektuba bile, yan gözle bakıyorum. Hoşuma gitmiyor, mırıldanıyorum.

“Sevgili Başkan Obama,

Suriye’de ambulansa koyulan o çocuğu hatırlıyor musun?

Lütfen, onu alıp bizim eve getirir misin? Geldiğinde, evin önüne ya da yola park edebilirsin. Seni bayraklar, çiçekler ve balonlarla karşılarız.

Ona bir aile veririz ve bizim kardeşimiz olur. Catherine, küçük kardeşim, onun için kelebekler ve ateş böcekleri toplar. Okulda, Suriye’den Omar diye bir arkadaşım var. Onu Omar’la da tanıştırırım. Hep birlikte oynayabiliriz. Onu doğum günü partilerine davet ederiz. O bize yeni bir dil öğretir, biz de ona İngilizce öğretiriz. Tıpkı, Japon arkadaşımız Aoto’ya öğrettiğimiz gibi.

Lütfen, Alex’in onun kardeşi olacağını ve kendisi gibi çok kibar bir çocuk olduğunu söyle. Oyuncakları olmadığı ve buraya oyuncak getiremeyeceği için, Catherine, mavi çizgili beyaz tavşanını paylaşacak onunla. Ben de bisikletimi. Ona bisiklete binmeyi de öğretirim, matematikte toplama ve çıkarma yapmayı da…

Çok teşekkür ederim! Gelmeni dört gözle bekliyorum!

Alex, 6 yaş”

Bu mektup, New York’lu minik Alex tarafından, Suriye Halep’teki hava saldırsında yaralanan ve ambulanstaki görüntüsü, bizi insanlığımızdan utandıran 5 yaşındaki Umran Dakneş için yazılmış.

6 yaşındaki Alex, kendi elleriyle yazdığı mektubunu Beyaz Saray’a göndermiş.

Beyaz Saray Mektup Okuma Ekibi (ekibin adı tam olarak böyle olmayabilir), her gün gelen binlerce mektuptan bir eleme yapıyormuş. Obama da seçilen 10 mektubu, bizzat okuyormuş.

Ne tesadüf ki, işte bu mektup da onlardan biri…

Daha da büyük tesadüf ki, bu kalp bükücü mektup, Obama’nın Birleşmiş Milletler Mülteci Zirvesi’ndeki konuşmasından hemen önce geldi.

Obama da ne yapsaydı? Konuşmasında bu mektuba hiç değinmese miydi? Amerika’nın şu anda mülteciler konusuna ne kadar insani, ne kadar içli yaklaştığını kanıtlamasa mıydı? Olur muydu canım öyle şey?

“Alex’ten öğrenecek çok şeyimiz var!” dedi. Bütün liderleri, mülteciler konusunda daha duyarlı olmaya davet etti.

Sonrası, alkış kıyamet.

Sonra bu mektup, Beyaz Saray’ın resmi internet sitesinde yayınlandı. Ama film olarak. Evet, mektuptan o kadar etkilenmişler ki, Alex’i bulmuşlar, (annesinden babasından izin almışlar) hop diye filmini çekmişler. Hemen!

Alex, pırıl pırıl gülen gözleri, sevimli kepçe kulakları, havaya kalkmış inatçı saçlarıyla masada oturmuş mektubunu okuyor filmde. O okurken, bir sıcak yuva, bir ideal Amerikan ailesine ait türlü türlü fotoğraflar, bir minder (üstünde “annemizi ve babamızı çok seviyoruz” yazıyor), bir yakın plan oyuncak, bir kitaplık, bir tatlı huzur ve birkaç saniye boyunca dalgalanan Amerikan bayrağı görüyoruz.

Benim için inanılmaz olan, herkesin bunun gerçekliğine inanmış olması.

Amerika’da 23 milyondan fazla kişi izlemiş, bir o kadar beğeni almış. Sosyal medya, yorumlar ve paylaşımlarla yıkılmış. (Bu filmi, Alex’in ailesinin çekip Obama’ya gönderdiğine inanan bile var.)

Bize bakıyorum...

Gazetelerde (sağ, sol, orta, nerede durduğunu bilmeyen; hepsinde) haber olmuş; insanlar erimiş, gözyaşları sel olmuş, “kendi küçük, kalbi büyük”ler, “biz büyüdük ve kirlendi dünya”lar, “dünyayı verelim çocuklara, hiç değilse bir günlüğüne”ler havada uçuşmuş.

Bir kişi bile “reklam”, “halkla ilişkiler faaliyeti” ya da “hadi ordan” dememiş.

Ben duygusuz, fesat, kalpsiz, pis bir insanım. Her şeyin altında bir şey ararım. Bu nedenle böyle masum ve yürek dağlayan bir mektuba bile, yan gözle bakıyorum.

Hoşuma gitmiyor, mırıldanıyorum.

Peki, tamam…

6 yaşında bir çocuğun, Suriye meselesine hakim olmasına, bu şekil giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir mektup yazabileceğine inanıyorum.

Amerika’nın yabancılara ne kadar iyi ve eşit davrandığına dikkat çeken cümleleri, mektubuna çaktırmadan serpiştirebileceğine de inanıyorum.

Tam da Obama’nın mülteci politikası sorgulanırken, bu mektubun ortaya çıkmasının sadece bir tesadüf olduğunu kabul ediyorum.

O mektuptaki her satırın, ince ince nasıl işlendiğini görmüyorum.

Alex ile Umran’ın fiziksel olarak birbirlerine benzemesine hiç şaşırmıyorum.

Reklamcılık nasıl yapılır, duyguyla nasıl oynanır, halk nasıl gaza getirilir, bunları da hiç bilmiyorum.

Şüphe ettiğim için özür diliyor, böyle en saf ve en iyi kalpli halimle Obama’ya bir mektup da ben yazmak istiyorum. (Umarım benimkini de çok beğenip film yapar; toplantılarda benden bahseder.)

Sevgili başkan Obama,

Suriye’deki çocukların neden bu halde olduğunu hatırlıyor musun?

Lütfen, çocukları politikaya alet etme.

İyi günler.

(Filmi izlemek isterseniz, buyrun, buradan bakın: https://youtu.be/F6r1kbQH8hI)


Reyya Advan Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 13 yıl, İstanbul’da çeşitli uluslararası reklam ajanslarında, reklam yazarlığı yaptı. Çocuk hikâyeleri ve masallar yazdı. İstanbul’un trafiğine ve nem oranına daha fazla dayanamayarak, Ankara’ya geri döndü. 2009’da, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Reklamcılık, yazarlık, sunum teknikleri gibi alanlarda dersler veriyor. Kurbağalara olan abartılı ilgisi dışında, normal bir insan.