Korkunun İdaresi
Daha kirli çarşıda yürütülecek işler vardır. Hesap başkanlıktır, gidişi olmayan ebedi bir iktidar tahayyülüdür! Yeni bir hikâyedir yazılmak istenen, ötekileştirdiği, tepelediği insanların ve fikirlerin olmadığı. Sözüm ona 15 Temmuz’a direnmiş ‘demokrasi kahramanı’nın trajik halidir bu.
Korku salmak! En eski boyun eğdirme sanatı. Çocuğun kalbine korku sal ki büyüsün! Halkın kalbine korku sal ki güdülsün! Asinin kalbine korku sal ki pussun! Bir de düşmanların var, sal salabildiğin kadar ki yerle yeksan olsun!
‘Sanat’ dediysek şirinleştirmek için değil elbet. Özünde insanı tepelemek var, ölüm var. Hakeza zulüm…
‘Korkunun İdaresi’ne dair manzume, idarenin her türünü görmüş bu coğrafyada özünden bir şey kaybetmedi.
Tarihten alalım; bir muktedir, kafasını azcık kaldırmış bir halkın öten horozunu neden susturur, havlayan köpeğin kafasını neden uçurur? Nesiller boyu babalara “Dinle ey oğul! Tavuklarımızın bile başını vurdular” dedirtmek için! Sadece yaşayanları değil doğacak çocukları da susturmak için… Sükûtu altın kılmak için… Asırların kuralıdır bu.
Korkuyu idare eden muktedirdir, velhasıl.
Temel haklar ve özgürlüklere dair oluşan onca kurum ve biriken onca tecrübeye rağmen hâlâ Korkunun İdaresi mi? Evet, hâlâ Korkunun İdaresi!
Eski Dünya’nın tam orta yerinde farklı tarz ve ayarlanabilir dozlarda Korku İdaresi altın çağını bir kez daha yaşıyor. ‘Bir Dolar’ın örgütsel delalet, yasal bir kitabın suç delili sayıldığı paranoyak bir süreç, korkuyla yargı ve siyaseti, kalem ve sanat erbabını teslim alıyor.
‘Barış’ korkuyu bitirir, o yüzden barış istemek ağır bir suçtur bu telakkide. Barış için eylem yapanlar bir bir içeri alınır. Sendikacıdır, öğretmendir fark etmez. Şair de olabilir, yazar da. Daha iyi ya “Ey Oğul! Öğretmeni bile aldılar!” dedirtebilecektir. Eşkıyayı içeri almanın Korku İdaresi’ne ne faydası var! Korkuyu besleyen masumların mahkûmiyetidir!
“Bakın ikinci bir darbe olabilir” der, açık açık, medya suflörüne gerek duymadan! Çünkü hâlâ korkuya muhtaçtır. Daha kirli çarşıda yürütülecek işler vardır. Hesap başkanlıktır, gidişi olmayan ebedi bir iktidar tahayyülüdür! Yeni bir hikâyedir yazılmak istenen, ötekileştirdiği, tepelediği insanların ve fikirlerin olmadığı.
Sözüm ona 15 Temmuz’a direnmiş ‘demokrasi kahramanı’nın trajik halidir bu.
* * *
Tabii lafı ‘Korkunun İdaresi’nden açarsanız ister istemez sınırı da aşmanız gerekecektir, azıcık güneye doğru!
İşte orada “Demokratın hali buysa ‘demokrasi küfürdür’ diyenin hali nedir” diye sorarlar.
Oradaki sanatın adı ‘Vahşetin İdaresi’dir.
İpe un sermeyelim, kast ettiğim insanlık düşmanı IŞİD’dir, namı diğer DAİŞ’tir.
Analoji irite edici gelebilir ama gerçekler karşısında el pençe durmak da evladır!
Bu cenahta da ‘Korku salmak savaşın yarısıdır’. Paroladır bu.
IŞİD’in izlediği bir yol haritasını belirleyen şiddettir. Korku salmakta amaç düşmanlarını yıldırmak, orduları yenik düşürmek, halklara boğun eğdirmektir.
Bir ara “IŞİD’in mantığı nedir” diye tartışılırken gündeme gelen bir kitap vardı: El Kaide alemine hilafet devletinin nasıl kurulacağına dair taktik veren “Vahşetin İdaresi: Ümmetin Geçeceği En Kritik Aşama” (İdaret et-Tevahhuş: Ekhtar Merhale Setemurru biha el Ummeh).
Ebubekir el Naci takma adıyla kaleme alınan kitap IŞİD’in de rehberiydi. ‘Vahşet’ kavramıyla anlatılan ‘rejimin çöktüğü ve hiçbir kurumsal otoritenin hükmünün geçmediği bir durumdu. Yol haritası cihadî neferlere yol gösteriyordu:
Nitelikli saldırılarla gençleri cihada çekin. İşe rejimin güvenlik tedbiri almadığı stratejik olmayan yerleri vurarak başlayın. Rejim ekonomik değeri yüksek yerleri korumaya odaklanacaktır. Sonra saldırıları yayın ve çeşitlendirin. Süreklilik arz eden saldırılarla güvenlik zafiyeti oluşturun, moralleri bozulsun, devlet bitkin düşsün. Paniklesinler. Hizmet altyapısı çöksün, devlete güven sarsılsın, böylece halk tebliğe yani cihada açık hale gelsin, kurtuluşun hilafette olduğunu görsün.
İşte hilafetin kuruluşuna zemin hazırlayan ‘vahşet ortamı’ budur. Vahşetin İdaresi tam anlamıyla bir yol haritasıdır. Kitaba göre “Caydırıcı bir şiddet uygulanmalıdır… Düşman cihadî yapıya saldırmanın bedelinin ağır olacağını bilmelidir… Vahşet idaresinin cihadîleri götüreceği hedef hilafet devletidir.”
IŞİD kendisi için mihenk taşı sayılan Musul’a girmeden önce ürkütücü infazlarla dolu bir videoyu yayımlamıştı. Ordu savaşmadan dağıldı. Çöküşü anlatan iki kelimeydi: Kelleyi kurtarmak. Ordunun yenildiği şey efsane savaşçılar değil korkuydu. Kafa kesme, insanları birbirine dinamitle bağlayıp patlatma, kafeste yakarak öldürme ya da suda boğma… Hepsi ‘kalplerine korku salmak’ için…
* * *
Korkunun İdaresi ve Vahşetin İdaresi; ikisi arasında değişmeyen şey korku ve korkutmak. Farklılık dozda. Ürkütücü olan, dozun alışabilen bir şey olduğudur.
* * *
Korkuyla büyüyenlerin kendi korkuları herkesinkinden daha büyük hale geliyor. Bu bir kaderdir. Çünkü suçları büyüktür, adaletten korkarlar; hukuksuzlukları kitaplara sığmaz, hukuktan korkarlar; yolsuzlukları dağ olmuştur, hesap vermekten korkarlar; hayatları karanlıktır, aydınlıktan korkarlar; artık kirlidirler, beyazdan korkarlar...
Sesten korkarlar, sesten! Sözü olan susmalıdır; radyoysa radyo, gazeteyse gazete, televizyonsa televizyon. Karanlığa ışık tutan ne varsa düşmandır.
İtirazdan korkarlar, ‘hayır’ diyebilenin sonu yok edilmektir.
Bu diyarda alengirli işleri çok olanlar değneksiz gezemez, vesselam. O değnek OHAL’dir, kanun namına kararnamedir, tek adamın emrine amade yargıdır, polistir, ücretli troldür, bindirilmiş kitledir…
Bir kere insanlar susmaya dursun; terörist damgası yememek için, işinden atılmamak için, kovulmamak için, içeri tıkılmamak için... Muktedir hükümetiyle, valisiyle, kaymakamıyla, belediye başkanıyla bagajında hukukun kaldıramayacağı ne varsa servis ediyor. Kendi gündemini, kendi hayat anlayışını kurumlara, kamusal alana, tüm topluma zerk ediyor. Herkes kendi mahallinde ona öykünüyor. Koca bir memleket maskeli baloya dönüyor.
Topyekûn bir cinnet haliyle saçılan çirkinleşme, büyüyen hoyratlık. Kutsal olan ne varsa içi boşaltıldı, dünyevi olan ne varsa talan edildi.
Bütün bunların karşısında herkes biçare: Sus ki terörist sayılmayasın, sus ki adın çıkmasın FETÖ’ye, PKK’ye! Sus ki hayatın kararmasın...
Ama kararın bu ülkenin geleceği, ortak geleceğimiz.
Korku İdaresi’ni hükümsüz kılan vicdandan, ahlaktan, haktan ve adaletten yana cesarettir. Korku İdaresi’ni yıkan korkmamaktır.
* * *
Eskimeyen dostlar “Gel dükkân senin” dedi, biz de geldik. Herkese yeniden merhaba, gazeteduvaR.’a, sevgili okurlara...
Sözümüz bitmedi dostlar!
Sabah akşam "Barış İçinde Ol" diye selam verip savaşa dua edenlerin dünyasında herkese yeniden Es-Selamu Aleykûm!
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Biden pimi çekti, dünya Putin’in insafına kaldı! 21 Kasım 2024
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI