YAZARLAR

'Barış yok çünkü azınlığın hiçbir hakkı yok'

İlk tanıştığımızda bazıları Sri Lanka’daki gibi bir saldırı ile ülkeye ‘barış’ getireceklerini söylüyorlar demiştim; ‘Onlar aptal mı!’ demişti. 'Bu katliamlardan sonra nasıl bir sükunet vardı biliyor musun? Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonraki gibi bir sükunet…'

Terrel Abeysinghe ile ilk tanıştığımızda biz de bazıları Sri Lanka’daki gibi bir saldırı ile ülkeye ‘barış’ getireceklerini söylüyorlar demiştim; ‘Onlar aptal mı!’ demişti. ‘Bu katliamlardan sonra nasıl bir sükunet vardı biliyor musun? Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonraki gibi bir sükunet…’ Terrel Abeysinghe, uzun süredir İsviçre’de sürgünde yaşayan Sri Lankalı, Tamillerden olmayan, Singala asıllı bir gazeteci. Bu sefer daha uzun konuştuk, Tamil katliamını ve bütün Sri Lanka halkına yıkıcı etkilerini…

Sormaya sondan, bugünden sorarak başlamak istiyorum. Bugün barış ve huzur var mı Sri Lanka’da?

Biz önce şu soruyu sormalıyız: Savaş neden başladı? Savaşın başlama nedeni, Tamil halkının, yani Sri Lanka’da azınlık olanların hiç haklarının olmamasıydı. Politik, kültürel ve ekonomik olarak hiçbir hakka sahip değillerdi. Sri Lanka’nın tarihine bakarsak, 500 yıl boyunca bir sömürge olarak, Portekiz, Hollanda ve İngiliz sömürgesi olarak yaşadı. İngilizler son sömürgeci yöneticiler idiler. Sri Lanka, o zamanki adıyla Seylan, İngilizler 1948’de ülkeyi terk ettiklerinde bağımsızlığına kavuştu. O zaman merkezi iktidara dayanan bir ulus devlet yaratılmaya çalışıldı. Bunun manası, ülkenin çoğunluk olan Singala halkının hakları üzerinden inşa edilmesi ve diğer azınlıkların tamamen ayrımcılığa uğramasıydı. Buna rağmen 1948’den sonra, özellikle 1980’e kadar bu haklar kısmen vardı ve Tamiller bu sürede demokratik bir yöntemle bu merkezi iktidar durumunu değiştirmeye çalışıyorlardı. Ülkede demokratik haklar kullanılabiliyordu. Bu yüzden Sri Lanka devleti önce şu soruya cevap vermelidir: Neden azınlık hakları yok ve neden savaş başlamıştır? Bu sorunun cevabı çok nettir. Açıktır. Neden barış yok? Çünkü azınlıkların hakları yok. İşte 2009’a gelindiğinde, yani savaşın başlamasından 30 yıl sonra, yüz binlerce insan bütün uluslararası hukuk çiğnenerek katledildikten sonra, nasıl hâlâ barış yok diye sorduğunuzda, bunun manası, ‘Bir ülkede, bir çoğunluk, azınlık karşısında nasıl zafer kazanabilir ki?’ sorusuyla karşı karşıya kalacak olmanızdır. O yüzden soruya, yani barış var mı sorusuna şöyle cevap verilebilir: Barış yok çünkü azınlık hiçbir hakka sahip değil, politik, kültürel ve ekonomik hiç bir hakka sahip değil diyebiliriz. Yani barış yok çünkü azınlığın hiçbir hakkı yok.

Gazeteci Terrel Abeysinghe, sürgünde olduğu İsviçre’de yaşıyor. Gazeteci Terrel Abeysinghe, sürgünde olduğu İsviçre’de yaşıyor.

Savaşın sonundan, 2009’dan bugüne nasıl bir süreç yaşandı? Bir değişiklik var mı?

2009’dan sonra rejimin iktidarı -ki diğer partinin de ondan pek farkı yoktu- geçen yıla kadar aynı partiyle devam etti. Geçen yıl yeni hükümet iktidara geldi. Gerçi yeni bir parti değildi bu ve geçmişte de birkaç kez iktidar olmuştu. Onlar güçlü merkeziyetçi durumu değiştirmek için yeni bir anayasa inşa etmeye çalıştı. Zaten buna söz vererek iktidara gelmişlerdi. Tamil partisi de sadece haklarını istiyor, ülkeyi bölmek istemiyorlar. Onlar bu güç dengesini değiştirmeyi, politik, ekonomik ve kültürel hakları talep ediyor. Yeni hükümet eski durumu değiştirmek istedi fakat bu konuda çok samimi olduğu da söylenemez. Neoliberal bir hükümet olarak bu durumdan yararlanmak istiyor aslında. Ayrıca anayasada sadece tek bir resmi din, Singalaların dini olan Budizm yer almakta, diğer üç din (Müslümanlık, Hristiyanlık ve Hinduizm) ise ikincil dinler olarak görülmekteydi. Tamiller bu durumu protesto ediyorlar ve seküler bir anayasa istiyorlar. Singala yanlısı parti ise kendi dinlerinin avantajlı durumunu korumak istiyordu. Yeni hükümet önce bunu değiştirerek seküler bir anayasa olmasını savundu ama milliyetçi Singala yanlısı parti ‘Biz bunu değiştirmek istemiyoruz’ diye ısrar edince, yeni hükümet buna cesaret edemedi ve bir çıkmazın içine düştü. Bir yandan demokratik atılımlar yapmak için, yeni bir demokratik yol izlemek için bir sürü liberal söz verdi ancak bu sözlerini tutmadı. Bu nedenle, anayasal reform önce çok büyük sözler içerirken, yapılan değişiklikler ile azınlıklar biraz daha fazla hakka sahip oldu ama yeterli olmayan bir değişiklikti bu. Bu yüzden Tamil partisi yeni hükümeti protesto eylemleri düzenliyor yeniden.

Bu yaşanan süreçte Tamil siyasi hareketinin bir hatası var mıydı sizce? Devlet bu süreci istese bile bunu değiştirebilme şansı var mıydı?

Biz bu durumda savaşı ve politik durumu anlamalıyız öncelikle. Bu konu, bu ülkede ve genel olarak dünya bağlamında. Çünkü bizim ülkeye gidersek, Sri Lanka halkı 30 yıllık bir savaş yaşadı. Hükümet ve Tamil Kaplanları arasında devam eden bu savaşta birkaç kez müzakere deneyimi de yaşandı. 1980’lerde birkaç defa müzakere ile çözüm arandı. Her zaman çöktü. Bunun nedenine bakarsak: Ben şunu söyleyebilirim ki sorumluluk daha çok hükümete aittir. Hükümet hiçbir zaman müzakereyi sonuna kadar götürme sorumluluğunu üzerine almadı. Ne zaman masaya oturulsa hükümet daha çok Singala halkından olduğu için, Singalaların her zamanki düşüncesini, Tamil Kaplanları’nın hiçbir zaman müzakere istemediği, aslında ülkeyi bölmeyi istediği düşüncesini sürdürdü. Onlara göre Tamil Kaplanları sadece zaman kazanıyordu ve o sırada ordu da saldırmaya devam ediyordu. Bu Singalaların her zamanki pozisyonu ve düşüncesiydi. Yani ’biz aslında çözüm bulamayız çünkü Tamil Kaplanları zaten böyle bir çıkış aramıyor’ düşüncesiydi bu.

Şimdi eğer Tamil Kaplanları’na bakarsak, onlar da hangi durumda müzakereye oturuyorlardı; bu da uzun hikaye ama onların tarihlerinde de kendilerinin dışındaki Tamillerin sol parti liderlerini öldürdükleri oldu. Bu durumu, onların diğer gruplarla bağını koparmıştı. Tamil Kaplanları, önce gerilla grubuyken adım adım artık düzenli bir ordu haline gelmişti. Bir devlet ordusu gibiydi; önemli bir alanı kendisi kontrol ediyordu. Kendi bakanları, bankaları, okulları vardı. Bu yüzden Tamil Kaplanları aynı zamanda geçmişteki durumlarına da dönemezdi.

Bu çatışmada biz Güney Asya’dan söz ediyoruz ve bu çatışmada Hindistan’ın da oldukça büyük payı var. Bu çatışmanın arkasında Hindistan var. Bölünmeyi uzun süre destekledi. Para verdi, silah verdi, açıkça destekledi. Tamiller Rajiv Gandi’yi öldürdü çünkü eğer kazansaydı bu Tamil Kaplanları’nın aleyhine olacaktı. Bu suikastten sonra bir sürü uluslararası kamuoyu Tamil Kaplanları’nın aleyhine döndü. Diğer taraftan Avrupa Birliği ve ABD de içindeydi zaten bu işin. Tamil Kaplanları çok büyük silahlara sahipti. Ama bu güçler tersine dönünce, bu güçler, silah yerlerini bildiklerinden Sri Lanka hükümetine söylediler ve silahları imha ettirdiler. Yani savaş sadece Sri Lanka ordusu ile Tamil Kaplanları arasında değildi.

Bu üçlü durumu açıkladıktan sonra nihayetinde Tamillere dönük son saldırılar sırasında Avrupa Birliği müdahale ederek bunu durdurmaya çalıştı. Hükümete ’eğer saldırılara devam ederse önlemler alırız, ambargo uygularız’ dedi. Ancak bu durumda Çin devreye girerek ‘önemli değil, onun yerine biz her şeyi karşılarız‘ diyerek ambargo tehdidini boşa düşürdü. Bu arada hükümet de kazanabileceğini (!), sonuna kadar gidebileceğini düşünerek halkı etkiledi, aşırı milliyetçi güçleri harekete geçirdi ve müzakere masasından kalkarak yüz binlerce kişiyi öldürdüğü katliamları gerçekleştirdi.

Tamillere yapılan bir soykırım mı sizce? Ya da nasıl adlandırıldığı önemli değil; bu katliamlar Sri Lankalıları nasıl etkiledi?

Soykırım denilebilir mi? Ben çok emin değilim; bu teknik bir terim. Kim hangi cinayetlere soykırım diyor? Bazıları buna soykırım diyor, özellikle Tamil topluluğu. Ancak bu terimi tartışmayı bir kenara koyarsak, esas sorunun ikinci bölümü iyi bir soru. Bu katliamlar halkları nasıl etkiledi? Bu tarafı önemli sorunun. Bu taraftan, Singala halkı tarafından bakarsak; kim öldürdü? ‘Kadınları, çocukları, insanları kim öldürdü?’ sorusuna cevap vermek kolay değil. Sri Lanka ordusu, Tamilleri öldürdü; binlercesi, binlercesini; bunu Tamil halkının belleklerinden silmeleri hiç kolay değil. Bu hüznü ortadan kaldırmak mümkün değil, aynı zamanda her şeylerini kaybettiler. Yani sadece insanlar öldürülmedi. Her şeylerini, yaşamlarının her şeylerini kaybettiler. Bu yüzden bir teknik terim üzerinden değildir tartışma, esas bunun sonuçlarının, yaşanılanların Tamil anılarından, düşüncelerinden nasıl çıkarılabileceğidir. Bu yaranın acısının nasıl azaltılabileceği, ‘tedavi’ (!) edilebileceğidir. Yeni hükümet böyle sözler verdi; biraz önce söylediğim gibi bazı bir şeyler de yaptı ama hiç öyle büyük ve derin bir değişiklik değildi bu. Tamillerin Sri Lanka’nın bağımsızlığından sonra ayrımcılığa uğraması, ardından 30 yıl süren savaş, katliamla sona eren bir durum. Ayrıca bugün ortaya çıkan bu durumda, şu anda da bu süreci değiştirecek hiçbir senaryo ortada yok. Bunun manası, Tamillerin çilesi bu. Eğer, Singala halkı bundan nasıl etkilendi, onu açıklamaya çalışırsam… Çünkü Singala halkı da savaşı yaşadı. Tamil Özgürlük Kaplanları da Sri Lanka bölgelerine saldırdığında, otobüslere, trenlere saldırdığında sivillere de saldırmış oluyordu. Bu hiç de mantıklı bir taktik değildi çünkü bu, bumerang gibi geri dönüyordu. Bu durumda bütün Singala halkı aşırı milliyetçi şemsiyenin altında sığınıyordu. Böyle düşünmeye başladığınızda zaten bir çıkış bulamazsınız. Bir otobüste sizi bir bombanın yakalayıp yakalayamayacağını bilemiyorsunuz. Bu durumda Singalalar bu sert savaşı destekler duruma düşüyorlardı. Bu Singalaların da kriminilize olması, suça bulaşması demekti. Şimdi Singala halkı içinde, her gün daha da, daha da artan bir suç var çünkü o suçun içinden geldiler, o suç ortaklığının içinden doğdu bu. Çünkü onlar bu savaşı desteklediğinde, bu katliamların kutlanmasına da katılmış oluyorlardı. Savaştan sonra daha dikkat çekici soru şu ki insanlar cinayetlerin, katliamların, kutlamalarını nasıl yapabildi? Singalaların çoğu Budizm dinine mensuptur; aşırı barışçı bir dindir bu. Böyle bir felsefedir ama bu halk savaşı desteklediğinde bunun nasıl değiştiğini görüyorsunuz. Şimdi ortaya çıkan suç, şiddet hiçbir zaman normal bir hayat yaşan Singalalar arasında doğamazdı. Şimdi Singala halkı içinde büyük bir insanlık krizi yaşanıyor bu nedenle. Singalalar savaşı kazandılar ama hayatı kaybettiler, hayatlarındaki huzuru kaybettiler.

Bütün bu yaşanılanlardan sonra gerçek bir barış şansı var mı? Bu mümkün mü?

Evet, kesinlikle böyle bir barış şansı var. Biz bu barışı yapabiliriz. Problem, bunu nasıl gerçekleştirebileceğimizdir. Bana göre barışı inşa etmek için, esas sorunun cevabının, gerçek ve samimi olarak ne olduğuna bakılmasıdır. Bunu şöyle açıklayayım: Sorunun cevabı; merkezi hükümet karşısında azınlık toplumunun ayrımcılığa uğramasının engellenmesidir. Bu durumun mutlaka değiştirilmesidir. Ayrıca Sri Lanka’nın coğrafi-bölgesel durumuna da bakılmalıdır. Bölgesel olarak yeni, çok büyüyen iki ekonominin, Çin’in ve Hindistan’ın yanında, çok önemli jeopolitik konuma sahip bir ülkedir Sri Lanka. Yani bölgesel olarak, doğrudan dünyanın küresel politikasını etkileyen bir yerdedir. Yani bütün bu soruları cevaplarken, hem bölgesel hem de küresel bir bakışla cevaplamalıyız. Bu sadece Tamil azınlıklarının değil, Müslüman, Moor azınlıkların hakları için de geçerlidir. Aynı zamanda Singala topluluğun içinde de çok başka kültürler vardır ki biz onlara da bu şansı vermeliyiz. Bu yüzden federal sistem Sri Lanka için iyi bir çözümdür. Bu sadece Tamiller için değil, Singalalar için de iyidir. Farklı coğrafi koşullarda, farklı kültürlerle yaşayanlar söz konusudur. Değişik tarım biçimleri vardır, değişik tarımsal ürünler elde edilir. Bunu hangi biçimde ayakta tutmak mümkün olabilir? Bu yüzden eğer biz doğru soruyu sorarsak ve bunu bölgesel ve küresel olarak bütünsel olarak düşünerek cevap verirsek, işte o zaman barış ortaya çıkar.

Bu süreçte iktidarın da kendi varlığı için şiddete ihtiyacı vardı diyebilir miyiz?

Devlet, klasik hükümetler kontrol altına almak için, her zaman güç kullanır ve bu gücü hayata geçirmek için şiddete başvurur. Bu klasik bir devlet yöntemi. Sri Lanka’da ise devlet her zaman bir ayırımcılık makinesi biçimindedir. Yani sadece Tamil halkının azınlık halklarından bahsetmiyorum; devlet aynı zamanda Singala halkına karşı da bu makineyi kullanır. 1971’de Halk Kurtuluş Cephesi’nin iktidara karşı yürüttüğü mücadelede 35.000 Singala genci öldürdü. Sonra 1987-1989’a kadar yine aynı parti tarafından direniş denendi. İki deneme de birer reaksiyondu ve şiddetle bastırıldı. Yani Sri Lanka’da kim bu sınıf ve kast ayrımlarına karşı haklarını ararsa, Sri Lanka devleti ona karşı şiddeti kullanır. Fakat biz diğer açıdan bakarsak, azınlıklar açısından, bütün siyasi partiler, Singala partileri açısından bu hep böyledir. Tamiller her zaman ayrımcılığa uğruyorlar ve hak mücadelesi veriyorlardı. Bütün partiler gücü ele geçirmeden, iktidarı almadan önce ne söylerlerse söylesinler, sonrasında Tamilleri nasıl kontrol altına alacaklarını bilirler: Şiddet kullanarak. Yani biz bütün devletlerin şiddetle bağını biliyoruz ama Sri Lanka’da sınıf ayrımı, kast ayrımı ve azınlık hakları mücadelesine karşı her zaman şiddet vardır. Yani şiddet Sri Lanka devletinin asli karakteridir.

Bütün olanlar sadece iki siyasi aktör devlet ve Tamil hareketi arasında gelişmiş gibi geliyor. Bugün baktığınızda halk, Tamiller ve Sri Lankalılar buna müdahale ederek engel olabilir miydi sizce?

Burada esas sosyalistlerin, özellikle sosyal demokratların büyük sorumluluğu vardı. Tamam belki Tamil Kaplanları aşırılık yanlısı bir gruptu ama sosyal demokratlar, sosyalistler onunla ilişkiye geçmeyi mutlaka denemeliydi ya da devletin sivilleri katletmesinin yanında kesinlikle olmamalıydı. Yani sol partiler ve sosyal demokratlar bu konuda rollerini unuttular.

Tamillere gelirsek; Tamil Kaplanları silahlı mücadeleye başladığında en güçlü gruptu ama başka solcu gruplar da vardı ve Tamil Kaplanları onları tasfiye etti, onlardan olan insanları öldürdü. Gücü tek başına eline almak için. Başka ideolojiden olan binlerce insanı öldürdü. Bu durum diğerleriyle bağını kopardı. Yani bir sürü baskı gören Singala var ama aynı zamanda diğer insanlarla da bu bağ böyle koptu. Bir etnik grup devlete karşı bir savaş başlattığında, bunun sadece devlete yönelik olduğunu göstermek zorundadır ve diğer etnik grupla arasında köprüler inşa etmezse herkes bu savaşı kendi üstüne de alır. Bunu inşa etmelidir; ben mesela bir Singalayım, bu kimliğimi de seviyorum ama Tamil mücadelesine karşı değilim neden Tamiller bana saldırsın ki? Yani baskıcı grubun insanlarıyla da bağlar inşa etmelidir. Tabii ki ben bütün bunlardan çoğunluğun sorumlu olduğunu düşünüyorum ama isyan edenler de mutlaka onlarla bir bağı inşa etmek zorundadır. Baskıcı bir düzenden bir çıkış olarak, mesela Kürtler aynı zamanda Türklerle bağlantı kurmalı ve baskıcı düzeni kırmak için Türkler de Kürtlerle aynı bağı inşa etmelidir. Eğer bu ilişkiyi kurabilseydik, eğer birlikte bu sisteme karşı mücadele edilebilseydi, bu olmazdı. Sosyal demokratlar ve solcular bunu yapabilseydi, bu katliamın sorumluluğundan kurtulabilirlerdi.

Biz de benzer bir süreç yaşıyoruz ve ne yazık ki durum gittikçe Sri Lanka’dakine benziyor. Bu süreci yaşamış biri olarak bize söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Sri Lanka’da Tamiller ile Kürtler arasında bir benzerlik var. Fakat aynı zamanda büyük farklılıklar da var. Bu iki halk jeopolitik olarak konumlanışta ve diğer konularda tabii ki farklı ama özünde aynı meseleden bahsediyoruz. Kürtler için diyebilirim ki eğer azınlıklar kendi hakları için savaşıyorsa, bizim deneyimlerimiz gösterdi ki Tamil Kaplanları savaşırken, baskın gruptan Singalalar da devletin şemsiyesi altına girdi. Başka çare bulamadı. Çünkü düşmana saldırdığında, herkesi öbür tarafa itebiliyorsun. Bu yüzden bir kapı her zaman açık tutulmalı. İnsanların dışarı çıkabilmesi için yer açılmalı. Ama Tamil Kaplanları sadece devleti değil, bütün Singala halkını düşman görmeye başladı. Singala halkından devletle araları iyi olmayan, işbirliği içinde olmayanlar da Tamillerin haklarına karşıydı çünkü Tamil Kaplanları’nın sivillere dönük saldırıları vardı. Bunun karşısında başka bir çıkış bulunamadı ve nihayetinde her şey kaybedildi. Bir örnek vereyim: Tamiller hava akını düzenlediler; çok küçük ve çok ilkel bir helikopter kullanarak Colombo’ya Sri Lanka’nın başkentine iki kere saldırdılar. Daha önce hiç böyle bir saldırı yapmamışlardı. Bu sadece ’bizim de hava kuvvetlerimiz var’ anlamındaydı. Çinlilerin ve Hintlilerin büyük kısmı bu saldırıdan çok etkilendi ve devletin yanına geçtiler. Bunlar küçük ama güçlü gruplardı. Bunun ardından Avrupa Birliği, İran, herkes Tamillerin imha edilmesini destekledi. Yani devletle halk iki ayrı şey. Halkla nasıl ilişki kurulabilir? Nasıl onları da kendisine katabilir? Diğer açıdan Türk halkı bir katliam karşısında belki fiziksel olmasa da moral açısından, kendisi de büyük zarar görüyor. Kendi toplumsal moral yapısı da büyük hasar görüyor. Barış içinde yaşama olanağı elinden alınıyor. Onlar şunu anlamalı ki eğer bu katliamlara sessiz kalınırsa aynı zamanda halk da, kendisi de hiçbir zaman özgür olamaz. Çünkü özgürlük ancak onların özgürlüğü ile birlikte olur.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...