YAZARLAR

Ocakta paket, nisanda referandum, 15 Temmuz’da seçim

Savaş, şiddet, hukuk ve adalet sorunlarıyla ortalık toz dumanken, iktidar başkanlık takvimini belirliyor. Bu tartışmayı yakından izlemek gerekli. Türkiye’nin geleceğini kökten değiştirecek bu meselede günün gelişmelerini derledim, naçizane iki söz eşliğinde.

Hükümet ve Beştepe, genişletilmiş ( “artırılmış” demeliyiz belki de) cumhurbaşkanlığını anayasal başkanlık sistemine çevirmek için yoğun bir çaba içinde. Bir yandan “başkanlık paketi” hazırlanıyor, öte yandan toplumun rızasını almak için kamusal iletişim faaliyeti sürüyor. Bugünkü gazetelerde önemli ipuçları var.

*

AK Parti milletvekili Aydın Ünal, Yeni Şafak’taki köşesinde iktidarın TBMM’ye getireceği teklifin “şekli”ne ilişkin önemli ipuçları verdi: “Ne boyutta bir önerinin geleceği henüz belli değil. Ancak şu kadarını biliyoruz ki; Başkanlık sistemine geçmek için 10 ile 15 madde arasında bir hacimde değişiklik öngörülüyor...”

Referandum için AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın (bugünkü Abdülkadir Selvi yazısıyla aynı minvalde) verdiği Nisan 2017 tarihini tekrar eden, ama mayısta da olabileceğini belirten Aydın Ünal, yine Selvi’nin haber verdiği ayrıntıları aktarıyor: Referandumdan sonra başkanlığa hemen mi geçilecek? İlk başkanlık seçimi ne zaman olacak?

STATÜKONUN SARSILMAZ BEKÇİLERİ!

Aydın Ünal’ın “seçim çantada keklik mi” sorusundan sonra yazdığı çok ilginç bir cümle var: “Statükonun sarsılmaz bekçileri CHP ve HDP…” diyor, “öyle görünüyor ki, sistem değişikliğine karşı kararlı bir direnç gösterecekler.”

Statükonun sarsılmaz bekçileri? Anayasa’nın ilk dört maddesi değişmesin diyen MHP’nin talebini kabul etmeyecek mi AK Parti? Edecek. Başka türlü destek alamayacağını biliyor. O halde, “statüko”nun çelik çekirdeğini oluşturan ilk dört maddenin değişmesini her fırsatta, platformda isteyen HDP, nasıl “statüko bekçisi” oluyor? Elbette boş bir mugalata yapmıyor Aydın Ünal, CHP’nin de paylaştığı “ilk dört madde” hassasiyetini bilerek.

“CHP başkanlığa karşıdır, o halde statükocudur” lafı yetmediği için, son dönem iktidarın benzemezleri tek torbaya koyup (sadece yasalarda değil, her fırsatta) seçmeni yönlendirme stratejisinin gereğini yapıyor. Yararlandığı imkân şu: CHP başkanlığa karşı, fakat mevcut sistemin sorunlarını çözecek, yani savunduğu parlamenter sistemi güçlendirerek revize edecek bir programı etkili biçimde savunuyor değil. Kapatılmak istenen yol ise bugüne kadar parlamenter sistemi savunmuş iki partinin, tabanlarındaki ideolojik ve politik farklılıklar nedeniyle etkili işbirliği yapmalarını engellemek. “Türk-İslam sentezi”nin iki ucu, Türkçü MHP ile İslamcı AK Parti’nin ideolojik kesişim kümesi büyük ve elbette MHP’nin bürokrasideki partizanlığa bu türden desteklerle ortak olma umudu başkanlık koalisyonunu kurmuş bile. CHP ve HDP ise buna karşı bir ittifaka girişmek veya kendi yollarında yürümeyi tercih etmek arasında bir karar vermek zorunda. Hangisi başkanlık koalisyonunun işin kolaylaştırır? Cevap bulmalarının zor olduğunu düşünüyor Aydın Ünal, yani AK Parti.

ANAYASASIZ BİR ÜLKE HAYALİ

Hem başbakanlık hem de cumhurbaşkanlığı danışmanlığı yapmış bir isim olarak laflarının pratiğe dönük önemi olduğunu söyleyebileceğimiz Aydın Ünal, 1876 Kanunu Esasi’sini, yani Cumhuriyet’in kendi tarihi içinde “inkılap kronolojisi”nde önemli bir eşik olarak aldığı ilk anayasayı, “tercüme, taklit” olarak tanımlıyor. Ekliyor: “…hem sistem kurmadaki özgünlüğümüzü yitirdik hem de milletçe özgüvenimizi yitirmeye başladık.”

Özgün sistem? Biri Selçuklu, diğeri Osmanlı. Siyasal selefizm hiçbir yerde geçmişi geri getirmiş değil, ama oraya yaslananların kuracağı bir geleceğin, herkesin geleceği olacağını düşünmek hiç mümkün değil. Geçmiş, ayrımları dile getirir. “Birleşme” geleceğe dair tasavvurların ürünü olabilir ancak.

BAŞKANLIK SEÇİMİ İÇİN BİR TARİH: 15 TEMMUZ

İktidar kaynaklarına yakın gazetecilerden Abdülkadir Selvi, “Başkanlık nereye gidiyor” başlıklı yazıda MHP’nin hem Abdullah Gül’ün seçilmesi sürecinde hem de başörtüsü yasağının kaldırılmasında hükümete verdiği destekleri hatırlatıyor bugün. Devlet Bahçeli, Selvi’nin yazdığına göre, Başbakan Binali Yıldırım’a, “367 krizinin aşılması ve türban oylamasında nasıl hareket ettilerse, öyle hareket edeceklerini” söylemiş. Bahçeli ve Yıldırım, “anayasa değişikliğinin şekli ve takvim” konusunda bir daha bir araya gelecekmiş. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile de görüşecekmiş Yıldırım ama hemen değil. Bahçeli 'aranan kan'ı vermiş olduğuna göre, Kılıçdaroğlu ile “Yenikapı ruhu” denilen siyasal mutabakat tiyatrosunda dekorun tamamlanması dışında bir amaçla görüşülmeyeceği açık.

Başkanlık takvimi, Meclis’teki “Bütçe 'maratonu'na göre şekillenecek. Bütçe görüşmelerinden sonra, yani en erken ocak ayında 'başkanlık mesaisi' tamamlanmış olacak. Bu da nisanda referandum demek ki daha önce de dile getirilmişti.

Peki, geçiş süreci nasıl olacak? Selvi bir ilginç fikri aktarıyor: Başkanlık seçimini 15 Temmuz 2017’de yapalım diyenler var. Hani 12 Eylül referandumu da “12 Eylül’ün yıldönümünde” yapılmıştı ya…

MHP’NİN HASSASİYETLERİ

MHP neler düşünüyor? Habertürk'ün bugünkü manşetinde ipuçları var. Saliha Çolak imzalı habere göre MHP, “tam başkanlık”tan ziyade sistemin ana hatlarıyla oynamayan ve başkanın yetkilerinin “denge-denetleme” mekanizmaları ve “sorumluluk”la sınırlandığı bir sisteme razı. Yani MHP, dengesiz, denetlenemeyen ve sorumluluk taşımayan mevcut fiili artırılmış cumhurbaşkanlığı yerine “biraz denetlenebilen” bir başkanlığa razı. Bu haliyle MHP, 7 Haziran 2015 genel seçiminden sonra çok açık biçimde oynadığı “makbul muhalefet” rolünü, “gerçeklere razı gelmiş” parti görünümüyle onaylatmak istiyor.

MHP’nin “hassasiyetleri” özetleniyor haberde:

İlki, elbette, Anayasanın ilk dört maddesi.

İkincisi, üniter yapı: Başkanlık denilince hep konuşulan “eyalet sistemi” başlığının hiç açılmaması ve elbette HDP’nin önerilerinin tam zıddı bir hukuki düzenin muhafazası. Yani yerel meclislerden, yerinden yönetime kadar HDP’nin savunduğu (aslında vaktiyle AK Parti’nin de savunduğu) hiçbir imkâna izin verilmemesi.

Yetkilerde denge, üçüncüsü. Burası zaten MHP’nin “Ne yapalım, madem fiili durumla baş edilemiyor, böyle olsun” dediği nokta. Çaresizlikten mi, ideolojik tercihlerden mi? İktidar olamayacağını bilmenin çaresizliği var elbette, ama ideolojik ortaklık, kamu kaynaklarından kısmi de olsa yararlanmayla beslenirse, yeter de artar bile koalisyon için.

Dördüncüsü de bir “Başkan yardımcısı” olması. “Tek adam görüntüsü”nden endişe edildiği için öne çıkıyormuş bu fikir. “Görüntü”yü parlamentonun varlığı bile değiştirmeyecekse, başkanın kendisiyle birlikte seçilecek, yani önce başkan tarafından seçilmiş bir başkan yardımcısı neyi değiştirecek? Başkanlık için iktidarın düşündüğü “yetkiler”, MHP’nin görüntüyü kurtarma dışında bir derdi olmadığını gösteriyor.

*

Başkanlık meselesiyle ilgili bir yazı da yine Yeni Şafak’tan Serdar Tuncer’e ait. Güzel güzel anlatıyor ve herkesi trolleyecek bir final yapıyor “Başkanlık” yazısında: “Parlamenter sistemle yapamadığımız için değil; padişah seçemediğimiz için başkanlık istiyorum.”

Herkes ne istediğini biliyor. Ama herkes isteğine kavuşmak için ne gerektiğini bilmiyor; başkanlık koalisyonundaki iki parti hariç.