YAZARLAR

Musul’dan sonra nasipse Rakka! Amma velakin fakat…

IŞİD’i önleyebilecek mantıklı bir strateji, Suriye tarafından Suriye ordusu ve YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile birlikte geliştirilebilirdi. Bunlar da Türkiye’nin düşman bellediği iki güç.

Türk hükümeti, Musul’a yürüyen güçlerin operasyonu IŞİD’i bölgeden çıkartıp Suriye’ye küreyerek El Bab’ı gözüne kestiren Türkiye’nin önünü kesecek şekilde planladığını düşünüyor. Hımm! Hince bir plan! İran, ABD, Irak; yeni şeytan üçlüsü. Demek hedefleri IŞİD’e karşı “MerciDabık 2.0” destanını yazan Türkiye. Bu komplo, TV’lerde insanı mest-u hayran eyleyen tumturaklı analizler eşliğinde dallandıra dallandıra anlatılıyor. Türkçe bilmeyen dünyayı ne denli kıskandığımı bilemezsiniz. Sanki Türkiye operasyona dahil edilseydi farklı bir harekat planı çıkacaktı!

Musul’a yönelik strateji askeri sevkiyatın yapılabildiği ana güzergâhlara göre şekilleniyor. “IŞİD için açık bırakıldı” denilen güneybatı tarafını çevrelemek o kadar kolay değil. IŞİD’i önleyebilecek mantıklı bir strateji, Suriye tarafından Suriye ordusu ve YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile birlikte geliştirilebilirdi. Bunlar da Türkiye’nin düşman bellediği iki güç. Bir başka önleme harekatı Musul ve hemen batısındaki Tel Afer’i Suriye’ye bağlayan ana güzergâhta oturan Şengal üzerinden geliştirilebilirdi. Orası da Peşmerge ile birlikte Ezidi güçlerinin kontrolünde. Ezidiler Ankara tarafından artık “PKK ile ilintili” olarak anılıyor. Malum Ezidi öz savunma güçleri HPG’nin yardımıyla örgütlendi.

IŞİD üyeleri kaçışta daha aşağıdaki tali yolları kullanıyor. Kaçış yolu bırakmak sivillerin kalkan olarak kullanılması ihtimalini de azaltacağından bir tercih de olabilir.

Peki, IŞİD’i Irak’tan çıkartıp Suriye'ye çekme senaryosuna Suriye ve müttefiki Rusya nasıl bakıyor?

İkisi de ABD’nin hinlik yaptığına inanıyor. Ancak operasyonun hedefiyle ilgili tanımlama Türkiye’ninki gibi değil. Onlara göre IŞİD’i Musul’dan Suriye’ye püskürtmekte amaç şu: Yeryüzünün en vahşi örgütünü, Halep’te ‘devrim’ hikâyesinin üzerine kezzap döken Suriye ordusunun başına bela etmek. Amerika bu, güven olmaz.

Burada atlanılan nokta şu: Musul operasyonundaki stratejik aklın bir yüzünde Şam’ın düşmanı ABD, diğer yüzünde Şam’ın kritik destekçisi İran var. Bağdat’ta bu işe iki farklı odada kafa yoruluyor: Birinde İranlı askeri danışmanlar, diğerinde Amerikalılar oturuyor. İki düşman aynı operasyon odasını paylaşsaydı elbette fantastik olurdu. İranlılar hem hükümete akıl veriyor hem de başbakanlığa bağlı Haşd el Şaabi güçlerinin koordine olmalarına yardımcı oluyor. İki düşman Irak’ta birbirini tamamlıyor, Suriye’de ise vekiller üzerinden birbirini yiyor.

Halep’in doğu kesimindeki silahlı grupları çembere alan Suriye ordusunun burada elde edeceği nihai zafer, ABD’nin Şam’a dair hesaplarını alt üst edecek kadar önemli. İş oraya varmasın diye ABD ve dostları çok şey yaptı. Hatta Amerikan güçlerinin 17 Eylül’de Deyr el Zor’da Suriye ordusunu vurup 62 askeri öldürmesi, Halep düğümünü çözdürtmeme hamlesi olarak da okunabilir. ABD ilk kez IŞİD’e karşı başlattığı operasyonu Suriye’ye karşı da yöneltebileceğine dair suları test etti. Yanıtı ‘üçüncü dünya savaşı başlar’ havasındaydı. Rusya’nın S-300’leri Suriye’ye gönderdiğine dair beyanı hem ABD’ye hem de “IŞİD’le mücadele” kisvesi altında Suriye’ye müdahale ettikten sonra macerayı büyütmek için fırsat kollayan Türkiye’ye yönelikti:

“İstediğim an Suriye hava sahasını hepiniz için uçuşa yasak bölgeye dönüştürebilirim.”

KOMPLO TEORİLERİ GÜNEŞ GÖRÜNCE

Kuşkusuz IŞİD’in Irak’tan çektiği güçlerle Deyr el Zor-Rakka, Rakka-Humus, Rakka-Halep ve Rakka-El Bab hatlarına yüklenmesi Suriye ordusunun enerjisini dağıtabilir. Bu şekilde, olası bir siyasi müzakere sürecinde ABD’nin elini güçlendiren bir savaş düzeni şekillenebilir. Aynı şekilde Türk-Amerikan-Körfez destekli gruplar da IŞİD tehdidini yeniden enselerinde hissedebilir. Birincisi ABD’yi mutlu eder, ikincisi mutsuz. O yüzden bu kısır komplo teorileri serseri mayın gibi güneş görünce kendi kendine infilak edebiliyor.

Amerikan stratejisini basitçe “IŞİD’i bitirmek” değil “IŞİD ile mücadele sayesinde nasıl bir stratejik kazanım elde ediyor” sorusu eşliğinde değerlendirmek gerekiyor. O yüzden IŞİD’i Irak’tan Suriye’ye kükredikten sonra kenara çekilip seyretmeyecektir.

Wall Street Journal’a göre ABD, IŞİD’e karşı Suriye’de de alternatif bir plan geliştirmeye çalışıyor. Amerikalı yetkililer IŞİD’in Suriye’deki merkez üssü Rakka’ya operasyon için son haftalarda Türkiye ve Britanya gibi koalisyon üyelerinin yanı sıra Suriyeli Kürtlerle görüşmeler gerçekleştirdi. Tartışılan plan, IŞİD’in kaçış yollarını kapatmanın yanı sıra Suriye ve Irak’ta örgütün kontrolündeki bölgelerin birbirini takviye etmesini önlemeyi amaçlıyor. Amerikalılar burada Türkiye ile Kürtleri aynı safta savaştırmak gibi imkânsızı zorluyor. Bırakın Kürtlerle ortaklığı Türkiye, karambolde Rojava’yı dağıtmak için korsan savaş yürütüyor. Her fırsatta Afrin, Tel Ebyad ve Kobani taraflarına atılan top mermileri sadece Kürtlerin kazanımlarına yönelik düşmanlığın değil ABD’nin YPG ile kurduğu ortaklığa duyulan kızgınlığın da ifadesidir. Türkiye’nin El Bab’a inmekteki derdi de YPG’nin müttefikleriyle tuttuğu Tel Rıfat’a girip Afrin’e koridor açma konusundaki son seçeneği de öldürmektir. Sanki Kürtler Rakka için can atıyormuş gibi Türkiye “YPG liderliğindeki güçlerle Rakka operasyonu olmaz” diyor. Kürtler, Arapların ezici çoğunluğu oluşturduğu ve Kürt-Arap çatışmasının olası olduğu Rakka’ya koşar adımlarla gitmekten yana değil. Kürtlerin önceliği Rojava’daki özerkliğin garanti altına alınması.

ABD açısından bir başka açmaz TSK’nin sahadaki ortaklarının Rakka’ya kafi gelecek düzeyde olmaması. Bu çerçevede ABD Rakkalı aşiretlere de el atmış. Hatta 1500 aşiret üyesi Türkiye’de eğitiliyormuş. Ancak Amerikalılar Rakka için 10 bin askere ihtiyaç duyuyor.

PUTİN ERDOĞAN'A BUNU SÖYLETTİ YA...

Başka bir açmaz; operasyonun menzili Türkiye sınırlarından uzaklaştıkça TSK’nin sevk ve idare kapasitesi azalıyor. Buna sahanın dost bir saha olmadığını da eklemeden olmaz. Kilis-Marea hattında IŞİD’i sınırlardan uzaklaştıracak bir müdahaleye göz yuman Rusya ve Suriye’nin daha fazlasına yeşil ışık yakması beklenmemeli. Nitekim 20 Ekim’de Suriye alenen ülke hava sahasına giren Türk uçaklarını vuracağını ilan etti. Rusya’nın S-300 ile verdiği mesajı tamamlayan bir uyarı.

Bu tehdidin Rusya ile müzakere edilmeden dillendirildiğini sanmıyorum. Burada bir parantez daha açmak istiyorum: Putin’in açtığı krediye, Halep’te Türkiye ile işbirliği yapıldığı görüntüsüne, hatta Nusra Cephesi’nin Halep’i terk etmesi konusunda Erdoğan’dan ricacı olmasına bakmayın. Putin, Erdoğan’dan aldığı taahhütle Nusra ile bağlarını itiraf ettirmiş oldu. Bakınız Erdoğan, El Kaide’ye nazının geçebileceğini şu sözlerle ortaya koydu:

“Putin'le bir telefon görüşmemiz oldu. Görüşmede Halep'i konuştuk… El Nusra'nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik. Onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle 'El Nusra'yı Halep'ten çıkarmak ve Halep halkının huzurunu sağlamak için bir çalışmanın içerisinde olalım' diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük.”

Erdoğan’a bunu söyletti ya KGB gediklisi Putin hakikaten çok fena bir adam! Bu açıklamalar hem dış politika örgüsü içinde duvardan duvara çarpan Erdoğan’ın Rusya’yı da razı etmek zorunda hissettiğini hem de Suriye politikasının artan oranda Rojava’yı bitirme hedefine odaklandığını gösteriyor. Tabii buradan Erdoğan’ın ‘sevgili’ devrimcileri ile oyun oynamaktan vazgeçtiği anlamı da çıkmaz. Sadece öncelik sıralaması değişiyor.

ABD’nin derdine dönersek: ‘Topal ördek’ Barack Obama emeklilik günlerine beş kala Ortadoğu bunalımından temiz bir tulum çıkarmak istiyor. Hesapta Musul ve Rakka temizlenirse Amerikan seçimlerinde Demokratlar okkalı bir koz elde etmiş ve Obama, kendisine peşinen verilen Nobel Barış Ödülü’ne azcık hak etmiş olarak Beyaz Saray’dan ayrılmış olacak. Rusya bu zaferi ABD’ye tattırır mı? Bu umuda Putin pis pis gülüyor olmalı.

İyi niyet elçisi gibi düşünmeyi bir kenara bırakırsak sahada sancılı gerçek şudur:

Halep’te düğüm çözüldüğünde Suriye ordusu muhtemelen iki başlı strateji izleyecek: Birincisi Türkiye destekli grupları Türkiye’nin kucağına itmek. Ki son demeçlerine bakılırsa Beşşar el Esad “Alın teröristleriniz sizin olsun” diyebileceği günü iple çekiyor. İkincisi Rakka ve Deyr el Zor’a yönelik bir strateji devreye sokmak. Halep’in kuzey ve doğusunda kontrol ettiği bölgeyi genişleten Suriye ordusu, El Bab’ın hemen altında, Rakka’nın da epey yakınında. Vekâlet savaşlarının elverişli tarafı dünya savaşı çıkarma potansiyeli taşıyan güçlerin kafa kafaya gelme riskini azaltıyor olmasıydı. Birden fazla gücün Rakka’ya kilitlenmesi ve işe doğrudan müdahil olması ürpertici ihtimalleri öne çıkartıyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.