YAZARLAR

Tasarım Bienali üzerine düşünceler

İstanbul Tasarım Bienali’nde yıldız tasarımcılar ya da son dönemin öne çıkan tasarım nesneleri yok. Bu bienal tasarım kavramının kendisi üzerine. 

Ben’in, insanın ve dünyanın topyekun tasarımı imkansız bir olgu ancak tasarlama dürtüsü ne doğası gereği kötüdür ne de ortadan kaldırılabilir. Brooke Holmes

Tasarım Bienalleri neden yapılır? 90’larda yükselişe geçen çağdaş sanat bienallerinin yanına eklemlenen tasarım, mimarlık bienallerinin amacı nedir? Bu organizasyonların iki yılda bir yapılması dışında bienal kavramıyla nasıl bir ilişkisi vardır? Bienal kelimesi/kavramı neredeyse ticari fuara dönüşen tasarım/mimarlık bienallerine meşruluk zemini sağlar mı? Ya da daha geriden bir soru sorarsak, tasarım nedir? Yeni endüstrinin kilit kavramlarından biri olarak tasarımın anlamı nereye evrildi? Soruyu bugüne getirirsek, ülkenin şu an yaşadığı kriz içinde bir tasarım bienali gerçekleştirmek ne demektir?

Üçüncü İstanbul Tasarım Bienali bu soruların gündemde olduğu bir ortam üzerine inşa ediliyor. Bienal küratörleri Beatriz Colomina ve Mark Wigley’in cevabı net: “Tasarımın, fiziksel ve zihinsel hayatın her boyutuna yayıldığı dönemdeki küçük bir objeye odaklanan, fazlasıyla dar bir söylemi olageldi.” Ve İstanbul’da bir bienal düzenlemek de onlar için bambaşka amaçlar taşıyor:

“İstanbul’da tasarım bienali düzenlemeyi kabul ettik çünkü şu anda tasarımın kendisi büyük bir soru haline geldi. Artık mesela, ‘Tamam sorunları çözmek için tasarıma başvuralım,’ demekten ibaret değil. Peki ya sorun tasarımsa? Ya bizi bekleyen en önemli sorun tasarımın kendisiyse?”sergiii

Peki ziyaretçi açısından bienalin işlevi nedir? İstanbul’da yaşayan biri niçin tasarım bienaline gider? Yine küratörlerin açıklamalarından devam ediyoruz: “İnsan neden bir dizi mükemmel obje görmek için bienale gitsin ki? Bugün bütün objeler cep telefonunuzda bir araya geliyor. Bienale gittiğinizde objeleri farklı görmek, aynaya bakar gibi kendinizi görmek istersiniz.”

Bu soruları yüklenerek bienal mekanlarına girdiğimizi düşünelim. Galata Rum Okulu, Tasarım Viral Oldu işiyle açılıyor. Bir küratöryel müdahale olan bu çalışmada tasarıma dair genelgeçer imgeleri hızlıca eritiyoruz. Küratörler bir anlamda standart tasarım düşüncesini ziyaretçinin üstüne boca edip şimdi sonrasına bakalım diyor. Sonrasına baktığımızdaysa ana akımda kullanıldığının tam tersi bir “tasarım” görüyoruz.

Bienal, küratörlerin tabiriyle “bulutsu bir şekilde birbiri içine geçen” dört ana bölümden oluşuyor. Bedeni Tasarlamak, Gezegeni Tasarlamak, Yaşamı Tasarlamak ve Zamanı Tasarlamak başlıklı bölümler ele aldığı konular bakımından farklı olsalar da aslında aynı temelden hareket ediyor. Bedeni Tasarlamak bölümü insan bedenini bir tasarım nesnesi olarak ele alan çalışmalardan oluşuyor. Tasarımı yaratan ve aslında kendisi de bir tasarım objesi olan insanın yaşadığı çelişki bu noktadaki en büyük meselelerden biri. Gezegeni Tasarlamak bulutu ise coğrafi bir mekan olarak dünyanın (ve bir noktada uzayın) şekillenişi üzerine işleri sunuyor. Yaşamı Tasarlamak ise gündelik hayattaki meseleler ve binlerce yıldır üzerinde işlem gerçekleştirdiğimiz dünya üzerine çalışmaları bir araya getiriyor. Zamanı Tasarlamak bölümü ise bienalin hedeflediği 200 bin yıldan son iki saniyeye kadarki sürece dair bir döküm sunuyor.

sergi33

Aynı zamanda Bienali Genişletmek başlığı altında hazırlanan Açık Çağrı, Türkiye Tasarım Kronolojisi ve SUPERHUMANITY projeleri de bienalin gözden kaçırılmaması gereken yönleri. “Tasarım artık tasarımcıların özel hakimiyet alanı değil.” diyen küratörler bienalde gösterilmek üzere herkese açık bir çağrı düzenleyip tasarıma dair düşüncelerimiz üzerine ikişer dakikalık videolar topladılar. E-Flux işbirliğiyle gerçekleştirilen SUPERHUMANITY projesinde de alanında uzman birçok kişi makaleyle bienalin tartışma başlıklarını genişletiyor. Aynı şekilde Türkiye Tasarım Kronolojisi çalışmasında da bildiğimiz anlamda tasarım meselesinin altını oyan konuşmalar dizisi gerçekleştiriliyor. Bienalin küratöryel düşüncesini ayakları üzerine oturtan bu tarz çalışmalar genelde serginin gölgesinde kalıyor. Ancak tüm bienalin bütünlüklü anlamı burada şekilleniyor.

Tasarım Bienali bir taraftan da geçen İstanbul Bienali’yle güçlü bağlara sahip. İstanbul Bienali’nin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev sanat, matematik, fen, nörobilim, mimari, okyanusbilim gibi farklı disiplinleri bienalin bir parçası haline getirip günümüzde sanatın anlamına dair bir sorgulamaya girişmişti. Üçüncü Tasarım Bienali de aynı şekilde bambaşka disiplinlerden birçok kişiyi aynı soru etrafında topladı. İki bienal de düşünsel bir süreç sonunda üretilen nesnelerin anlamları üzerine ortak sorular soruyor. Bu iki bienali birbirinin parçası, devamı ya da tamamlayıcısı olarak görmenin bütünlüklü bir bakış sunacağını düşünüyorum.

En yeni tasarım objelerini görmek isteyenler (her ne kadar çoğu “çakma” olsa da) Design Week Turkey’e gidebilirlerdi. Bu bienalde yıldız tasarımcılar da görmüyoruz. Tasarım Bienali’ne giderken halihazırdaki soruların dışına çıkarak adım atmak gerek. Bu bienal tasarımın, sanatın, bilimin, politikanın yani insanın kendini, diğer canlıları ve dünyayı şekillendirişi üzerine bir tartışma platformu. Aynı zamanda insanın tasarladığı tasarımın insanı yeniden şekillendirmesi üzerine bir soru işareti.

Kaynak:

www.e-flux.com

Design Unlimited, Dilek Öztürk