Trump ve değnek
ABD değneğin çok boklu ucunu tuttu. Ortasından tutup kıraydı iyi olurdu tabii. Ama halklar yüceltildiği kadar kutsal organizmalar değil maalesef.
Trump’ın önce adaylığına, şimdi başkanlığına şaşıran çok. Bilmem ki ne kadar şaşırmalı?
Ben size başka bir hikaye anlatacağım. Bir varmış bir yokmuş. Ülkelerin başka birisinde çok zengin bir adam varmış. Fakat bir yığın acayip yöntem kullanırmış iş hayatında. Neredeyse her hareketi tartışmalıymış. Sıradan hareketleri bile. Misal, işten attığı birisi bunu naylon torbalarla öğrenirmiş. O birisi her günkü gibi işe gidermiş. Dijital kartıyla binadan içeri girmek istermiş. Bip bip kapı açılmaz, ötermiş. Sonra güvenlik bir naylon torbada özel eşyalarını verirmiş.
Daha böyle yüzlerce acayip hikayesi varmış. Sevmeyeni pek çokmuş. Ülke yönetmeye talip olacağı filan kimsenin aklına gelmezmiş. Bir gün bu adam hiç yoktan bir parti “uydurmuş”. Bir başka küçük partiyi enteresan bir şekilde “ele geçirip” ona kendi tabelasını asmış. Ekibi filan yokmuş. Kimse ne parti programından haberdarmış ne de politikasından. Bir beyaz gömleği, bir de reklamcısı varmış. Gerisini kimse bilmezmiş. Bu tek adam, seçim kampanyasında sadece konuşmuş ve lay lay lom konserler düzenlemiş.
Sonra milyonlarca oy almış. “Sosyal demokrasinin kalesi” illerde yüzde 20’leri bulmuş. Bu adamın bir de kadrosu, partisi olduğunu yahut birkaç seçime daha aynı rahatlıkta girebildiğini düşünüp hesaplayın.
Tahmin ettiğiniz gibi bu adam Cem Uzan. Yaratıcı mıydı? Hayır. Ağzından Türk lafını düşürmeyen bir Boşnak’tı ve “Açın Türkiye’nin önünü!” diye bağırıp duruyordu sadece. Tek bir projesi yoktu. “Koskoca” Karaoğlan, Bülent Ecevit üçyüz küsür bin oyla yüzde 1’lerde sürünürken ikibuçuk milyona yakın oyla yüzde 7’yi geçmişti.
Deli miydi ona oy verenler? Sanmam. Yığınlar bazen değişiklik uğruna güzel yalanlar vaad eden bir ağaca bile oy verebilir kıvama gelebiliyorlar demek ki.
….
Bütün dünyada şu şahit olduklarımızı bir filmde seyretsek, bu kadar aptalca davranabilen muktedirlerin su tesisatı yahu trafik düzeyinde düzenlemeleri yapabiliyor olmalarına çok şaşırırdık. Bu elbette hep böyleydi. Ama iletişim kolaylaştıkça, muktedirlerin yazışmaları, gizli anlaşmalar filan ortalığa saçıldıkça dünyada ne kadar fazla şeyin aptalca olduğu giderek daha fazla görünür oldu. Bunun değişim talebine, devrimci oluşumlara yol açması kadar doğal bir şey de yok.
Devrimci dediysek bir duralım tabii. Hani kapitalizmin paradoksları kendi sonunu getirmekte olduğuna göre ‘bizim devir’ başlayacaktı? Muhafazakar, muhafaza etmekle meşguldür. Değişim onun neyine. Değişim istemek biz solculara mahsus değil miydi?
IŞİD, Trump yahut muhtelif çeşitlerde “şeytanların” akılalmaz yükselişiyle birlikte kazın ayağının öyle olmadığı göründü artık. IŞİD’e bakalım. Kimse IŞİD’in örgütlenmesini kıskanmadığını söylemesin. IŞİD katil, tecavüzcü, kadın, çocuk, azınlık ve elbette Müslüman düşmanı. Ama örgütlenmelerini örneğin cemaat gibi sinsilik ve desise ile ve uzun bir iş planıyla, bir yeraltı yatırımı usulüyle yapmadı. Yahut Ku Klux Klan gibi konumlarını muhafaza etmek için çıkmadı. Dünyayı değiştirmeye talip oldular. Dünyayı daha iğrenç bir yer haline getirmeye talip oldular. Bu da bir çeşit devrimcilik. Ama size de dünyanın dört bir yanından savaşçı topluyor olmaları -haşa haysiyet açısından değil- İspanya İç Savaşı’nı hatırlatmadı mı?
IŞİD’deki motivasyonun Allah korkusu olmadığı açık. Pek çoğu IŞİD usulü Müslümanlıkla gittikten sonra tanışıyor. Buradaki vaad cennetten daha çok bu dünyaya, kendini önemli hissetmeye, bir hayal peşinde koşmaya filan dair.
Terörizm uzmanı antropolog Scott Atran, “Çok sayıda yorumcunun radikal İslam’ı basit bir “nihilizm”e indirgemelerine karşın, çalışmalarımız çok daha tehditkâr bir hâdiseyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor: Dünyayı değiştirmeyi ve kurtarmayı hedefleyen derinlemesine çekici bir tasarı.” diyor. IŞİD bir devrimdir makalesini zahmet edip okuyun.
Canınız çekmez miydi şimdi El Bağdadi yerine Subcommandante Marcos olsaydı. IŞİD de Zapatistalar... TV’ler, YouTube’da filan da kafa kesme görüntüleri yerine Zapatist mahkemeler görseydik. “Halkın arasında utanç içinde yaşamaya mahkum edilen” işkenceci generaller de kurbanlar olsaydı. ABD yahut Esad’ın böyle bir durumu daha az tehlikeli görmeyeceği kesin üstelik.
Trump elbette felaketin öbür adı. Silahlanma artacak. Eşcinsel, siyah, kadın, hispanik, çocuk, fakir, Müslüman, çekik gözlü düşmanlığı artacak. Ne bileyim doğa ve hayvan katili gıda tröstleri güçlenecek. Muhtemelen dış politikada bir diğer ürkütücü lider Putin’le kanka olacak, geçer akçe daha bir USD olacak ve bütün bunlar bizim için felaket...
Lakin Clinton gelseydi olması muhtemel “yerinde sayma ve bildik politikalara devam etme” de çok bir şey vaad etmiyordu. Susan Sarandon’un deyişiyle daha az şeytan olan kazanmış olacaktı. Trump’ın çirkin yüzü, kötü gülümsemesi ve patavatsız konuşmaları yerine Clinton’ın çirkin yüzünü, kötü gülümsemesini ve bir şey söylemeyen konuşmalarına maruz kalacaktık.
Teferruatlı analize yeltenecek kadar bilgili değilim ama uzun vadede hangisinin daha hayırlı olacağını kimse bilemez diye düşünüyorum.
Benim dikkat çekmek istediğim başka bir şey. Güzel “şeyler” de tarihin görmediği büyüklükte bir potansiyele sahip. Öbür tarafına bakalım işin. Dünyada artık taşkınlık haline gelmiş değişim talebi sadece sağ temayül gösteren insanlar arasında yok hiç kuşkusuz. Müthiş ve daha önce görülmemiş bir sol muhalif potansiyel de söz konusu. Sonradan yaptıklarını boşverirseniz Çipras’ın seçim başarısı, HDP’nin yüzde 13.2’si, Podemos’un müthiş yükselişi filan bir tesadüf olabilir mi?
IŞİD’e karşılık bir de Rojava var aynı bölgede. Oraya da dünyanın dört bir yanından insan direnmek için gidiyor. Üstelik orada bütün felaketlere rağmen “devletsiz toplum” tasavvurlarını tartışabilen hatta uygulamaya teşebbüs eden bir enerji var. Az şey mi?
Üstelik ABD’de direkten dönüldü. Bugün felaket ağlamaları yerine sokakta oynuyor olabilirdik. Ben şahsen evde küçük bir parti verirdim. ABD, Türkiye gibi muhalefetsiz, muhalifleri örgütsüz bir yer olmasaydı şu anda başkan Sanders’dı. Sanders, bir ABD başkan adayından asla beklenmeyecek sahicilikte bir solcuydu. Feminist, sosyalist, Müslüman dostu bir Yahudi, bir marangoz yahu. Clinton’ı geçebilseydi Trump kolay lokmaydı.
Trump’ın seçilmesinde Clinton’ın iticiliğinin rolünü belki Clilnton bile kabul eder bir gün.
Herkes söylüyor ki tarihin en itici iki adayı arasında geçti başkanlık yarışı. Lakin değişim diye yalvaran bir hayatta statükonun öbür adı Clinton mı yoksa bütün sorulara IŞİD’i yeneceğim, ABD’yi tekrar büyük yapacağım diye cevap veren ve o güne kadar istediğini almaya alışmış, Mecidiyeköy’e bile kuleler dikmiş bir Trump mı?
Trump aptalmış. Peh. Dünyayı aptallar, ahmaklıklar, vasatlar yönetiyor zaten. Alain Deneault’nun “Dünyayı vasatlar yönetiyor” yazısını okuyun lütfen. Bush’lar da aptaldı. Bush of the day vardı, her gün Bush’un yaptığı bir aptallığı anlatırdı. Boş günü yoktu. Reagan da aptaldı. Hatta Trump gibi o da ABD’yi tekrar büyük yapacağını vaad ederek, aynı seçim sloganıyla başa gelmişti.
Trump’ın karşısına Sanders çıksaydı, daha sahici bir değişim vaad ediyor olacaktı. Onu etkileyecek ne Wikileaks sızıntıları vardı ne de diğer zırvalar. Bana sorarsanız Clinton’ın o samimiyetsiz sırıtışından uzak oluşu bile yeterdi yarışı kazanmasına.
ABD değneğin çok boklu ucunu tuttu. Ortasından tutup kıraydı iyi olurdu tabii. Ama halklar yüceltildiği kadar kutsal organizmalar değil maalesef. Menü dışından yemek söylemiyorlar pek.