İsyanın sakin hali Redd
Bu zamansız bir yazı, çünkü Redd, zamansız bir müzik yapıyor. Bugün yaptıklarını on yıl sonra dinlediğimizde de taze gelecek bize ya da onları hiç tanımayan insanlara…
Kimilerine göre Türkiye’de rock, altın çağını yaşıyor. Birbiri ardına çıkan isimler, ortalığı kaplamış durumda. Albümler, konserler gırla… Bir yandan bir bereketin simgesi bu, diğer yandan tuhaf bir kalabalığın göstergesi. Bereket derseniz, var. Yakınlaştığımızda, kalabalığın içinde sahiden iyi “iş”lerin olduğunu görüyoruz ama uzaktan bakınca, bu “bereket”in biraz da nicel olduğunun farkına varıyoruz. Birileri “rock patladı” diyor ama aslında yeni bir durum değil bu. Patlayan bir şey de yok zaten. Rock, 1960’lı yılların ortalarından bu yana her on yılda bir “patlıyor” çünkü…
1965 yılında Altın Mikrofon Armağanı Yarışması’yla ortalığı rock yapan ekipler sarmıştı. 1975 civarı, başta Tünay Akdeniz ve Çığrışım olmak üzere farklı alternatifler ortaya çıktı ve rock, Cem Karaca, Barış Manço, Edip Akbayram gibi isimlerin katkılarıyla ana artere oturdu. 1985, Mazhar Fuat Özkan ile ateş alan, Kramp’tan Aqua’ya pek çok topluluğun katımlımıyla güçlenen, Bulutsuzluk Özlemi ile zirveye ulaşan bir hareketin başlangıç noktası. 1995, Kumdan Kaleler’den mor ve ötesi’ne pek çok topluluğu tanıdığımız tarih. 2005 ise, bize Redd’i getirdi. Sonrası, bambaşka oldu.
Bunca isim arasında kenara koyduğumuz, ayrı tuttuğumuz ekip, Redd. Kırmızı kalemli çıkışlarıyla heyecan yaratan, sonraki albümlerde farkını belli eden, giderek politikleşen ama hiçbir zaman ucuz kahramanlık peşine düşmeyen bir ekip bu. Güneş – Doğan Duru kardeşler, yanlarına Berke Özgümüş’ü aldı, ilerliyor. 2005 yılında tanıdık onları, bugüne dek 6 albümde alkışladık. Alışık olmadığımız tarzda bir konser DVD’si ve film müziği de cabası!
50 / 50 ile BAŞLAYAN MACERA
2005 yılında, “50 / 50” ile karşımıza çıktıklarında, (biraz albümün sunumu biraz da şirket itibariyle) tipik bir boyband ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmüştüm ama daha ilk konserlerinde bunu üzerlerinden attılar. Başta hızla klasikler arasına giren “Nefes”, şarkıları kısa sürede dillere düştü. Ertesi yıl, “Kiri Suyunda Parıltılar” ile bunun böyle olmadığını dünyaya ilan ettiler. “Falan Filan”, albümün dillere düşen şarkısı oldu. 2007 tarihli “akustik” proje, “Plastik Çiçekler ve Böcek”, bir ara albümdü. Ertesi yıl yayımlanan “21” ise bir başyapıt. Bunca kısa sürede, art arda yaptıkları dört albüm ve verdikleri konserlerle vazgeçilmezimiz olan Redd, ilk albümlerinde muhalif tavırlarını öne çıkarttı, bunun müziklerine yansıdığını her fırsatta dile getirdi ve gösterdi.
Sosyal sorumluluk projelerinde yer aldılar ve konserlerinde, memlekette olan biten üzerine tavırlarını net ortaya koydular. Hatırladığım hareketlerden biri, 2011’deki Bon Jovi konserinden önce, “Masal” adlı şarkılarını Ahmet Şık ve Nedim Şener’e ithaf etmeleri ve şarkı sırasında iki gazetecinin maketlerini sahneye çıkartmaları… Bu, tek değil üstelik. Her koşulda memleket ahvalini dillerine doluyorlar, şarkılarına sirayet ettiriyorlar ve toplumsal hadiselerin içinde tam kadro yer alıyorlar.
Aslında bu, topluluk için bir dezavantaj belki. İnsan, memleket ahvaliyle ilgilenince burnunun ucunu göremiyor bazen. Redd, bu anlamda en görünmez olan. Çünkü hep yanımızda. Onları görmek için uzağa, ileriye bakmaya gerek yok. Hal böyle olunca, onları sanki biraz ihmal ediyormuşuz izlenimi oluşuyor belki ama öyle değil: Şarkılarıyla her dem yanımızda olan ekiplerden biri Redd. Bilhassa son iki albüm, 2012 tarihli “Hayat Kaçık Bir Uykudur” ve yakın zamanda çıkan, hâlâ tazeliğini koruyan “Mükemmel Boşluk”, uzun aralarla yayımlanmış olmalarına rağmen, zinciri bugüne getiren sapasağlam iki halka.
MÜKEMMEL BOŞLUK
Son albümü ve bu albümle yapmak istediklerini şöyle tanımlıyor ekip: "Dışarıdaki dünyanın fenalıklarından uzak, kendi iç dünyalarımızı sorgulayarak, kendi isteklerimiz doğrultusunda, daha etkin olabildiğimiz alanlar yaratarak değiştirebileceğiz belki de bu mevcut durumu. İçimizdeki dünyayı dinleyerek, derinlerdeki mükemmel boşluğa ulaşmak dışarıdaki kirliliği temizleyecek. Ve birimizin yarattığı içsel boşluklar diğerlerine eklenerek büyüyecek, genişleyerek dış dünyanın yükselen kötülük duvarlarını yıkacak sonunda."
Bu, Redd’in varoluşunun bir özeti aslında. Şarkı sözleri fazla kişisel belki, fazla “içsel” ama toplama baktığınızda, önümüzdeki muazzam bir bütünlük. Bu bütünlük, her şeyi yıkmaya ve ilerlemeye muktedir üstelik.
Bu zamansız bir yazı, çünkü Redd, zamansız bir müzik yapıyor. Bugün yaptıklarını on yıl sonra dinlediğimizde de taze gelecek bize ya da onları hiç tanımayan insanlara… Ekip, konserlerini sürdürüyor. Yakaladığınız yerde gidin, ihmal etmeyin. Aklımızdakileri söyleyen, yanımızda olan, birlikte uzağa bakabileceğimiz, hedefe yöneleceğimiz çok topluluk yok bu memlekette. Sağlam bir rock altyapısı var, evet ama kaç topluluk ya da şarkıcı bize yalnız olmadığımız hissini veriyor ki? Redd, tam da o hissi verdiği için bizim. Bizimle. Hep öyle kalacak. Üstelik ortamın (sadece duygu değil, gerçek anlamıyla da) arabesk melodilerle kaplandığı bir dönemde, müzikleri ilaç gibi gelecek ve memleketin şu fena dönemlerinde, bizi sahiden iyi edecek.