Kazananların tükenmişliği!
Saatler süren idmanlar, bitmek bilmeyen yarışlar veya maçlar, tam bir adanmışlık ve sonrasında gelen ‘Zirvede bırakayım’ süsü altındaki tükenmişlik sendromu. Kimler geçmedi ki bu çemberden. Justine Henin mi istersiniz, Thomas Morgenstern mi, Flavia Pennetta’dan mı dem vurmak niyetiniz yoksa Nico Rosberg’ten mi?
Spor başarı için mi yoksa insanın kendisiyle mücadele etmesi için mi yapılır? Profesyonel sporcular için para-spor ilişkisi doğrudan belirleyici unsur olunca Buddha’nın “Kendinle mücadele etmek binlerce savaş kazanmaktan evladır” sözü de taca çıkıyor. Saatler süren idmanlar, bitmek bilmeyen yarışlar veya maçlar, tam bir adanmışlık ve sonrasında gelen ‘Zirvede bırakayım’ süsü altındaki tükenmişlik sendromu. Kimler geçmedi ki bu çemberden. Justine Henin mi istersiniz, Thomas Morgenstern mi, Flavia Pennetta’dan mı dem vurmak niyetiniz yoksa Nico Rosberg’ten mi?
Justine Henin ve Thomas Morgenster’i yani kadınlar tenisi ve kayakla atlamanın iki dünya çapında yeteneğini dışarıda bırakırsak, kalan sporcular dünyanın en yetenekli sporcuları değil. Hatta aralarına Marion Bartoli’yi de alarak üstünden geçersek yetenekleri sınırlı ama çalışma hırsları sayesinde gerçek birer sporcuya dönüşmüş simalarla karşı karşıya kalıyoruz. Bartoli, 2013 yılında kariyerinin ilk Grand Slam şampiyonluğuna ulaştığı Wimbledon’da kupa kaldırdıktan yaklaşık bir ay sonra emekliliğini açıkladı. Pennetta ise biraz daha artırdı. 2015’te Flushing Meadows’da Amerika Açık şampiyonluğunun seramonisinde aktif spor hayatına nokta koydu.
Justine Henin kadınlar tenisinin bir numarasıyken terk-i kort eyledi. Birden çok kez döndü, yetenekleri onu her döndüğünde en yukarıya taşıdı ama tükenmişlik sendromunu onu tenisten, bizi de kendisini izlemekten mahrum etti.
Thomas Morgenstern ise kayakla atlamada elde ettiği onlarca başarılı yıllardan sonra sakatlıklarını da bahane ederek 28 yaşında bıraktı sporu. Ve son noktayı Nico Rosberg koydu. Hedefini babası bellemiş. Onun şampiyon adımlarını izledi. Kafasının arkasında babasının yaşattığı gururun yanına mecburi hizmeti eklemiş. Belki kendisinin bile haberi yoktu bundan. Ta ki o beklenen, özlenen gün gelip çatana kadar. Soluksuz bir mücadele. İki takım arkadaşı. Mercedes AMG Petronas’ın iki pilotu Lewis Hamilton ve Nico Rosberg, 2016 Formula 1 dünya şampiyonluğu için son yarışa kadar kapıştılar. Son viraj dönülüp de damalı bayrak sallandığında ise Keke Rosberg’in oğlu Nico Rosberg artık rüştünü ispat etmişti. Hem takımının hem de ekibinin 2017 sezonu planları daha şimdiden hazırdı. Sadece kutlamaların tadını çıkarıyorlardı. Hele bir yedisi çıksındı şampiyonluğun, yeni sezonun dilek defteri açılacaktı.
Ama Nico buna izin vermedi. 5 günlük şampiyon artık sporu bırakmış bir eski pilottu. Zirvede bırakmak istemişti. İstemekle de kalmamış uygulamaya koymuş, kamuya bu isteğini beyan etmişti.
Peki, endüstriyel sporun sarmaladığı yaşamlar, kazanılan onlarca gelir ve sevgiyi karşılıksız bırakma hakkına nasıl sahip olabilir? İzleyenleri hiçe sayan bir yaklaşımı kabul etmek zorunda mıyız? Roger Federer, Tiger Woods, Michael Jordan, Michael Schumacher, Leo Messi, Francesco Totti tükenmezken diğerlerinin tükenmesine neden olan şey nedir? Henin gibi istisnaları dışarıda bırakırsak, kazananlarla gerçek şampiyonları tartının ayrı kefelerine koymak zorundayız. Zirvede bırakmak isteyenler, aslında bir kez çıktıkları o yüksekliği bir daha görememe korkusuna sahip olanlardır. Halbuki Michael Jordan durumu çok güzel özetledi: “Emekli olmadan önce insanların bana ne kadar saygı duyduğunu ve takdir ettiğini anlamamıştım. İnsanlar bana tanrıymışım gibi davranıyordu. Ve bunu daha önce bu kadar net anlayamadığım için çok utandım.” Eğer kazanma yolunda size destek olanları bir kalemde ‘tükenmişliğe’ havale edebiliyorsanız, kazandığınız kupanın bir tekrarının olmadığını içten içe biliyorsunuz demektir.