YAZARLAR

Irak Komünistleri ve Kürtler-1

Partinin öncülük ettiği Ocak 1948 Sıçraması Mayıs’ta bastırıldı. Şubat 1949’da IKP’nin liderleri idam edildi. Ancak hükümetin umduğunun aksine idamlar komünizmi halkın gözünde daha da etkili bir hale getirdi.

Şimdilerde Ortadoğu’dan bataklık diye bahseden “uzmanların” kaçı acaba Irak Komünist Partisi’ni (IKP) hatırlar? Irak’ta 1950ler ve 60ların en kitlesel siyasi partisi IKP acaba hangi dinamiklerle büyümüş ve nasıl yenilmiştir? Bugün Irak’ın siyasal analizlerinde başat hale gelen etnik, ulusal, dinsel, mezhepsel ayrımlar nasıl öne çıkmış, sınıf siyaseti nasıl gerilemiştir? Bunları dert etmeden yeni bir sol hareket tasarlayabilmek mümkün müdür?

IKP üzerine ciddi bir literatür Türkçe’ye kazandırılmayı bekliyor: Hanna Batatu’nun Irak devrimcileri üzerine dev çalışmasının yanında, sadece IKP’yi konu ele alan Tareq Ismael, Ilario Salucci, Johan Franzen’ın kitapları henüz çevrilmedi. Halbuki Franzen ve Ismael arasındaki kısa ama sert tartışma bile bize bu konunun ne kadar güncel boyutları olduğunu gösteriyor. Bu yazıda literatürü değerlendirebilmem mümkün değil. Zaten gündeme dair analiz yazmak herhangi bir konuda derinlemesine araştırma yapmayı malesef olanaksız kılıyor. O bakımdan bu yazıyla Türkiyeli araştırmacıların dikkatini çekebilirsem ne mutlu! Daha önemlisi sol adına siyaset yapanların belki bilmedikleri değil, ama unuttukları veya gözardı ettikleri bir geçmişi hatırlatmak. Bugünkü Irak’ta hayal edilmesi güç bir birliği kendi içinde sağlamış; ulusal, dinsel mezhepsel çeşitliliği barındırmış; Elizabeth Thompson’un deyimiyle “Irak’ın gelmiş geçmiş  tek gerçekten ulusal partisi olan” IKP’nin hikayesi neredeyse 1980 İran-Irak Savaşı’ndan bu yana bir türlü savaş, ambargo, iç savaş, katliam, soykırımdan kurtulamayan ülkenin tarihini anlayabilmek için mutlaka bilinmeli. Irak’ın bir geleceği olacaksa IKP’nin bu çeşitliliği nasıl yakaladığı ve nasıl heder ettiği incelenmeli (Yazının birinci bölümünde şu kaynağı temel aldım: Elizabeth F. Thompson, Justice Interrupted: The Struggle for Constitutional Government in the Middle East, Cambridge, Harvard University Press, 2013).

YOLDAŞ FAHD VE SIÇRAMA

Ocak 1948’de Britanya’yla yapılan gizli Portsmouth Anlaşması’yla Irak’taki Britanya askeri varlığının uzatıldığının kamuoyunda duyulması üzerine yüz bin civarında Iraklı bir ay boyunca sokakları doldurmuş, grevler baş göstermiş, öğrenciler işçilere katılmıştı. Irak tarihinde “sıçrama” (al wathba) olarak bilinen ve monarşiyi temelinden sarsan bu protesto hareketinin liderliğini yasadışı IKP yürütmekteydi.

Fikir düzleminde komünizmin Irak’ta çeşitli kaynaklardan beslenmişti. Britanya imparatorluğuna karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten Hintliler yine Britanya gemileri sayesinde Basra’ya gelmişlerdi. Siyaseti Abdülhamid istibdadı ve II. Meşruiyet ortamında öğrenmiş Halepli Abdurrahman el-Kevâkibî ve Kerküklü şair Maruf er-Rusâfî gibi figürler komünizmi 21. yüzyılın İslam yorumu olarak değerlendiren görüşler öne sürmüşlerdi. 1920lerde Bağdat’ta Hüseyin er-Rahhal ve çevresi şehrin meşhur Mackenzie kitapçısından İngiliz-Hint komünist dergisi The Labour Monthly’yi takip etmeye başlamışlardı. IKP’nin kitleselleşmesini sağlayan 1901 Bağdat doğumlu lideri Yusuf Salman (yoldaş Fahd) ise Basra’ya göçmüş Hristiyan bir aileden gelmekteydi. 1930larda işçi ve küçük burjuvalardan oluşan altmış kişilik bir komünist çevre örgütlemeyi başarmıştı. 1932’de Irak Britanya’dan bağımsızlığını kazandığında ülkenin orak çekiçli ilk bildirisini yayınlamıştı.

1935’te IKP kurulup, ilk parti gazetesi yayına başladığında Fahd parti tarafından Moskova’ya eğitime gönderildi. 1937’de Irak’a geri dönen Fahd Kasım 1941’de partinin merkez komitesiyle ayrışacak, 1942 yazında da parti içinde liderlik pozisyonuna yükselecekti. Fahd’ın stratejisi basitti: Parti öncelikle ülkenin ekonomisi için kilit noktada olan petrol, liman ve demiryolu işçilerini örgütleyecekti. Birkaç yıl içinde ülkenin on altı sendikasından on dördü partililerin liderliğine geçmişti. Önerilen ulusal program bağımsızlık, anayasal demokrasi, ekonomik gelişme, düşük vergiler, yoksullara toprak, kadın ve Kürtlere hak talepleri içeriyordu. 1945’teki IKP merkez komitesi beş Hristiyan, iki Yahudi, üç Şii Arap, dört Sünni Arap ve bir Sünni Kürt’ten oluşmaktaydı.

Partinin öncülük ettiği Ocak 1948 Sıçraması Mayıs’ta bastırıldı. Şubat 1949’da IKP’nin liderleri Fahd, Sarim, Hazim ve Yahuda Sıddık idam edildiler. Ancak hükümetin umduğunun aksine idamlar komünizmi halkın gözünde daha da etkili bir hale getirdi. Bu dönemde özellikle Kürtler parti içinde etkili hale geldiler. 1956’da bir Kürt, bir Şii ve bir Sünni’nin liderliğinde parti tekrardan birliğini sağladı ve 1957’de monarşiye karşı bir Ulusal İttifak’a dahil oldu. 14 Temmuz 1958’de Hür Subaylar monarşiyi bir darbeyle devirdiklerinde General Abdülkerim Kasım neredeyse Fahd’ın ağzıyla konuşarak “emperyalizme karşı halkın cumhuriyetini” ilan edecekti. Fahd’ın ideolojik etkisi inkar edilemezdi ancak bu etki partinin iktidara gelmesi anlamına gelmeyecekti.

1958 DEVRİMİ

Thompson’ın deyişiyle darbeyi IKP tertiplememişti ancak sokağa çıkarak darbeyi bir devrime dönüştüren 100 bine yakın Iraklı’yı örgütlemişti. Liberal Ulusal Demokratik Parti’yi destekleyen General Kasım popüler olduklarını düşündüğü komünistlere yakın görünmeye çalışıyordu ancak onlara hükümette yer vermeyecekti. Üç etken Irak siyasetindeki dengeleri sola karşı çevirmekteydi: Ordu, petrol gelirleri ve Soğuk Savaş. Ordu içinde Kasım’ın ortağı Abdülselam Arif Baas Partisi’ni ve pan-Arabizmi desteklemekteydi. Kasım ise Arif’e karşı komünistleri kendi safına çekmişti. 1959 Martında Baasçılar Musul’da bir barış gösterisinden sonra dağılan komünistlere saldırdı. Kasım’ın askerleri ve komünistler güç bela saldırıyı püskürttüler. Fakat Arif’in taraftarları hükümetten temizlendiyse de komünistlerin hükümete dahil olma talebi gerçekleşmedi. Tersine Mayıs 1959’da Kasım tutuklamalara başlayarak açıkça IKP’yi hedefe oturttu. Bu noktada IKP ya Kasım’a karşı cephe alacak ya da uzlaşmayı seçecekti. IKP lideri Hüseyin er-Radi’nin iki aşamalı devrim şemasına uygun davranan parti kadroları ağır bastı ve parti demokrasiyi inşa için Kasım’la işbirliği yapmayı tercih etti. Bu siyasi tercih partinin sonunu getirecekti. Kürtlerin konumu ve komünistlerin Kürt siyaseti tam da bu noktada belirleyici olacaktı.