YAZARLAR

'Holokost'un ABC'sine dair

Bilkent ve İstanbul Bilgi Üniversitesi, ABD Ankara Büyükelçiliği, Anadolu Kültür ve Washington'daki Birleşik Devletler Holokost Anma Müzesi ile işbirliğine giderek 70'nci yılında Holokost eğitiminin önemini vurgulayan özel bir buluşma gerçekleştirdi. Holokost tanığı Alfred Münzel ''Hepimiz koca bir İnsanlık topluluğunun üyesiyiz" dedi.

Holokost’un bilinmesi ve geçmişle yüzleşmenin bugünkü toplumlar üzerinde olumlu etkisinin anlaşılması için bir dizi seminer ve konferans düzenleniyor. İlki 2016 Nisan ayında Bilkent Üniversitesi’nde gerçekleştirilen çalışmanın ikincisi, 12 Aralık'ta İstanbul'da Bilgi Üniversitesi’nde yapıldı. Proje, Bilgi Üniversitesi Yahudi Toplulukları Çalışma Birimi’nden Pınar Dost-Niyego, Bilkent Üniversitesi'nden İlker Aytürk ve Anadolu Kültür’den Asena Günal tarafından 2015 sonbaharında Washington’daki ABD Holocaust Memorial Museum’da katıldıkları Uluslararası Holokost Eğitimi Konferansı’nda geliştirildi. Eğitim konferansı, müzedeki Holokost Eğitimi için Levine Enstitüsü ve UNESCO tarafından desteklendi. Projeyi Türkiye’de uygularken, ABD Holocaust Memorial Museum’a, ABD Ankara Büyükelçiliği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yahudi Toplulukları Çalışma Birimi (YATOÇ) ve Anadolu Kültür dahil oldu.

Etkinlikte, artan ırkçılık ve anti - semitizme karşı neler yapılabileceği akademisyenlerce konuşulurken, Holokost eğitimcilerinin toplumdaki harekete baktığı vurgulandı. Çıkan mesaj çarpıcıydı: "Birtakım tehlike işaretleri var ve burayı iyi inceleyip spot ışıklarını oraya çevirmemiz ve harekete geçmeyi öğretmemiz gerekiyor. Günlük hayatta farkındalığı arttırmak gerekiyor. Her tür ayrımcılığı engellemek gerekiyor"

Öte yandan, Holokost'tan sağ kurtulan Alfred Münzer ise, Washington'dan Skype ile bağlandığı Türkiye'ye ABD ve dünyayla ilgili şu sözleri aktardı: "Burada ve dünyada olanlar gerçekten endişe verici, sadece Yahudiler değil, özellikle de farklı görülen herkes, farklı dine mensup kişiler dışlanıyor. Modern teknolojinin negatif tarafı, bu nefret söylemlerini İnternet üzerinden hızla yayıyor olması. Bu çok korkutucu. Hiç bir zaman, 1933 yılındaki insanların geçtiği şeylerden geçilsin istemiyorum, hedef ben olmayabileceğim, ama nefretle çevrelenmiş olmak fikri çok korkutucu. Bunu özellikle gençlerle konuşmak istiyorum, hikâyemi paylaşıp, nefretsiz de bir yol olduğunu aktarmak istiyorum."

evrim1-1-300x189 .

‘HOLOKOST EĞİTİMİ’

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, nam-ı diğer UNESCO, örgütle eşzamanlı olarak, İkinci Dünya Savaşı'nın 8 Mayıs'ta Almanya, 15 Ağustos'ta ise Japonya'nın 1945'te teslim olmasıyla sona ermesinden bir yıl sonra kuruldu.

1 Eylül 1939'da, Almanya'nın Polonya'yı işgali ile başlayan savaşı tetikleyen, kendini 'üstün, âri bir ırk'a dahil sanan faşist Nazi Alman rejiminin Yahudi ırkına yönelik uyguladığı dışlayıcı ve yok edici bürokrasi, işkence, ötekileştirme ve bizzat ölüme yönelik bireysel ve kitlesel imha 'politika'sıydı.

Akademik çerçeveli buluşma İBÜ Santralistanbul kampüsü E1 bloğunun 301 numaralı salonunda genç yaşlı bir çok kesimi buluştururken, Türkiye adına bir de 'ilk' yaşandı ve Holokost'tan sağ kurtulmuş olan Alfred Münzer, Washington'daki müzeden, Skype aracılığı ile İstanbul'la canlı, görsel bağlantıya geçerek, arşivsel değerdeki görseller eşliğinde hikâyesini, tanıklıklarını katılımcılarla paylaştı ve kimi önemli soruları nezaket ve cömertlikle yanıtlama imkânı sundu.

Toplantıya, Bilkent Üniversitesi'nden Doç.Dr. İlker Aytürk, YATOÇ'tan Pınar Dost-Niyego ve Dr. Corry Guttstadt katıldı. Aytürk ve Dost-Niyego, "Türkiye'de Holokost Eğitimi-Algılar ve Gerçekler" başlığı altında çarpıcı bilgiler sunarken, Guttstadt ise, akıcı Türkçesiyle Holokost sürecinde hayatta kalma mücadelesi veren Türkiyeli Yahudilerin belgesel sunumuyla öne çıktı ve çarpıcı tespitler, mektuplar, dizeler ve belgeler aktardı. Etkinlik, Edet Belzberg imzalı "Cennetin Bekçileri" / "Watchers of The Sky" isimli 2014 tarihli bir belgeselle de taçlandırıldı.

Peki, 'durduk yerde', ta 70 yıldan sonra böylesi bir 'anımsama ve aktarma' girişimine niçin ihtiyaç duyulmuştu? Bu toplantı için Anadolu Kültür tarafından basına ve kamuoyuna yapılan çağrıda, bu sorulara dair ipucu verebileceği düşüncesiyle, şunların altı çizilmeye değerdi:

"Holokost çalışmaları, sadece savaşa katılan değil, katılmayan ülkelerin de Holokost karşısındaki tutumları üzerine eğilmeye başlarken, diğer yandan Holokost kitlesel şiddet konusunda uluslararası bir referans ve paradigma haline geldi.

İkinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalan Türkiye topraklarında Holokost’un yaşanmamış olması, o sırada Avrupa’da bulunan Türkiye vatandaşlarının Holokost vahşetine tanık olmalarının ya da bu vahşeti deneyimlemelerinin önüne geçemedi."

DARFUR, SREBRENİTSA, SURİYE KATLİAMLARI VE ‘BÜYÜK FELAKET’

Salt geçmişi değil, bugünü ve geleceği de ulusal ve ulusaşırı bir mercekle anlamaya gayretli bu nazik toplantının, Darfur, Srebrenitsa, Suriye katliamları ve Ermenilerin 'Büyük Felaket' olarak nitelediği 'Meds Yeghern', yani üzerinde her 24 Nisan tarihinde diplomatik ve sosyal hararet taşıyan 1915 tarihi ile kurduğu semiyolojik ve sosyal ilişkisi de, katılımcılar tarafından gündeme getirilen gündem başlıkları arasında yer aldı.

evrim2-300x293 .

Toplantının açılış konuşmasını Anadolu Kültür adına yapan Asena Günal, Holokost'un 70 yıldan sonra kitlesel şiddet üzerine adeta bir referans haline geldiğine dikkati çekerken, akademik ve ulusaşırı bu etkinliğin bugün 10 ülkeyi kapsadığını ve projeye katılan yaklaşık 30 öğrenciye Holokost, İnsan Hakları ve etkileşimli eğitim tekniklerinin aktarılmaya çalışıldığını bildirdi. Öğrencilerin bu süreçte günümüz toplumlarında önyargıların oluşumu ve sonuçlarına karşı farkındalık oluşturduğunu kaydeden Günal, İBÜ'de bu konuda 11 Aralık günü verilen seminere de rekor sayıda başvuruda bulunulduğunu ve çeşitli tarihsel örnekler üzerine 'gazete'ler üretildiğini aktardı.

İBÜ'de yapılan konuşmalardan önce, yalnızca bir bölümü izlenen 'Watchers of The Sky' belgeseli, böylesi yakıcı bir konuyu duygusal ve duyarlı, animasyona dayalı bir dille harmanlamasıyla akıllara kazındı. Tarihsel karelerle bezeli belgesel özellikle, Polonyalı Yahudi hukukçu Raphael Lemkin'in (1900-1959) tarihte ilk kez bir suçu tabir edebilmek ve bu konudaki sorumluları adalet karşısına çıkarmak üzere sarfettiği 'Soykırım' (Genocide / Jenosid) kavramının doğuşunu büyüteç altına alıyordu.

Lemkin bu kelimeyi, Yunanca 'aile, ırk veya köken' (Geno-) ile, Latincedeki 'öldürme' eylemi anlamında kullanılan (-Cide) arasında türetmişti. Nazi subaylarının yargılandığı Nürnberg Duruşmaları'na da göndermede bulunan belgeselde aktarılan çarpıcı bir tespit de, mahkemede 22 kişinin yargılanma sebebinin, salonda yalnızca 22 sandalye olmasıyla açıklanmış olmasıydı.

Yine belgeselden öğrendiğimiz kadarıyla dönemin hukuk insanları, 'insanlığın hukuk talebi' adına, bir milyonu aşkın kişinin ölümüyle bambaşka bir seyir ve kimlik alan bu duruşmalarda başı çekmişti. Belgeselde altı çizilen bir diğer 'görev' kesimi ise, Nazi rejiminin 'Eylem Grubu' olarak nitelediği ve sayısı üç bin dolayında bulunan, haftada yedi gün yirmi dört saat katliam yapan asker mangalarıydı.

İBÜ'deki buluşmada ilk olarak söz alan Pınar Dost - Niyego, İstanbul ve Ankara'daki 'Holokost Eğitimi' buluşmalarının haklı zamanlamasına atıfta bulunarak başladığı konuşmasında art arda önemli uyarı ve mesajlar aktardı.

Avrupa ve ABD'de üretilen nefret söylemi ve saldırıların, Holokost eğitimini yeniden gündeme getirdiğini kaydeden Niyego gençlerin gittikçe yükselen aşırılığa düşmeleri karşısında, Holokost eğitiminin rolünün ne olup olmaması konusundaki fikirlerini salondakilerle paylaştı. Konuşmasında Avusturya, Macaristan gibi AB ülkelerinde yapılan seçimlerde büyük oy toplayan aşırı sağ liderlere atıf yapan Niyego, daha iki yıl önceki AB Parlamento seçimlerinde dilekolay, 32 aşırı sağcı vekilin görev alabildiğine dikkat çekti. Yaptığı konuşmada ABD'nin de son dönemde nefret söylemi ve suçlarıyla mücadeleye girdiğini aktaran Pınar Dost - Niyego, aşırı sağın siyasi arenada artık daha çok görünürlük kazandığını bildirerek, medyanın da artık bu tür haberlere daha çok yer verdiği uyarısında bulundu.

MUHAFAZAKAR SAĞIN YÜKSELİŞİ

. .

"1945'te mağlup edildiği düşünülen faşizm hortlamış bulunuyor," diye konuşan ve konuşmasında Suriyeli sığınmacılara da Holokost eğitiminin verilmesinin gerekliliğine işaret eden Dost-Niyego, çok çarpıcı tespitlerini, kimi satırbaşlarıyla şöyle sürdürdü:

- "Birçok AB ülkesinde de muhafazakâr sağ yükselmiş bulunuyor. Holokost eğitiminde, anti-semitizm konusunda gençlerin eğitimi çok büyük önem taşıyor. Suriye'de yaşanan iç savaş sonucu oluşan göç dalgaları, aşırı sağ partilerin pozisyonlarını yeniden ele almalarına yol açtı.

- Son dönemdeki nefret söylemi, anti-semitizm ve İslamofobiyi hortlattı. İkisinin çok farklı ve tarihsel kökleri olduğu ve ayrımcılık ve saldırıların arttığı, cinsiyetin belirleyici olduğu, Yahudi ve Müslüman bireylerin dış görünüş yüzünden daha fazla saldırıya uğradığı ve bununla mücadelenin formel ve informel eğitimle mümkün olabileceği düşünüldü.

- AB ve ABD'de Müslümanlar ve Yahudiler, benzer sebeplerle saldırılara maruz kalıyorlar. AB deki aşırı sağ partiler, nefretlerini Yahudilerden, Müslümanlara kaydırıyor. (...) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) anti-semitizm raporlarına göre, AB'de de, kişiler ve mallara yönelik anti-semit içerikli 1614, İslamofobik ise 612 saldırı kaydedilmiş ama, burada kesinlikle bir karşılaştırma amaçlamıyoruz. Burada, 'ilginç bir işbirliği' de var. Çünkü oluşturulan Müslüman Yahudi danışma kurulu, ABD'li din ve işadamlarını kapsayarak, kipa ve başörtüsü özgürlüğü, göçmenler için hak savunuculuğu gibi konuları gündeme getiriyorlar."

HOLOKOST’UN KÖKENİ

İBÜ'deki 'Holokost Eğitimi' buluşmasında mikrofonu devralan Bilkent Üniversitesi üyesi Doç.Dr. Aytürk ise, konuşmasının başında, Holokost kavramının anlam olarak kökeninde 'tanrılara atfen yapılan et yakma ve yenme törenleri'nin yer aldığını, bu sebeple Yahudilerin bu kavrama uzak kalarak, yaşanan insanlık trajedesini 'Shoah' olarak tariflediklerinin önemini vurguladı. Holokost'u bilmek ve anlamanın, başka kıyımları bilip anlamak için önemli bir hazırlık sunduğuna değinen Aytürk, bugün eğer Suriye konusunda çalışılması gerekiyorsa, Holokost'u da çalışıp, temel terminolojisini bilmek gerektiğini kaydetti.

Aytürk, Holokost'un kurbanların suskunluğu ve İsrail Devleti'nin kendi soyuna veya yurttaşlarına böylesi bir imajı yakıştıramadığı düşüncesiyle de uzun süre konuşulmadığına değindiği sunumunda, bu olayın kimi özel Yahudi direniş hareketleri ve Varşova Gettosu ayaklanması gibi unsurlarla gündeme taşındığını sözlerine ekledi. Akademisyen Aytürk, toplantının odağında yer alan "Holokost eğitimi niye önemli?" sorusunun yanıtlarını ise şöyle değerlendirdi:

"Birincisi, soykırım ve toplu kıyımları engellemek istiyoruz ve burada oluşturacağımız bilgi birikiminin, bizi başka toplu kıyımlardan alıkoyacağını düşünüyoruz.

İkincisi, bilinçsiz tahribin önünü alacağımızı düşünüyoruz.

Üçüncüsü, rekabetçi otoriter sistemler, ki ülkemizde de buna bir parça tanığız, Rusya, Polonya, Macaristan gibi örnekler var. Demokrasiler çok kırılgan şeyler. Polis, yargı, tıp, hukuk kurumlarının ne kadar kolay çökebildiği fark edildi. Bu sebeple bu aktörlere ulaşmak gerektiğini fark ediyoruz. Bu kesimler ile öğretmenler de bu eğitimden geçecek olurlarsa, bu çok önemli olacaktır.

Holokost eğitimcileri toplumdaki bir harekete bakarlar. Birtakım tehlike işaretleri var ve burayı iyi inceleyip spot ışıklarını oraya çevirmemiz ve harekete geçmeyi öğretmemiz gerekiyor. Günlük hayatta farkındalığı arttırmak gerekiyor. Her tür ayrımcılığı engellemek gerekiyor.

HOLOKOST’UN EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ İŞLENİŞİ

evrim7-300x225 .

İşin Türkiye ayağına bakalım: Henüz belli bir eğitim yok. Liselerde 11 ve 12'nci sınıflarda, "Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi" diye bir ders var. Kitabı seçmeli ve sadece "Sosyal" grubuna yönelik, bu etkisini de azaltıyor. Son sınıfta öğretilmesi de, o sırada sadece üniversiteye hazırlık adına test kitabına odaklanan öğrencileri alıkoyuyor, öğretmenlerin de neye odaklandığı önemli burada. Öte yandan, kitap Nazi dönemine kuvvetli eleştiri getirerek, Einstein'ın Atatürk'e yazdığı mektuptan söz ediyor. Kitaptaki Soykırım ise sadece İkinci Dünya Savaşı'nda olmuş gibi anlatılıyor. Yahudiler ile bağlantı doğrudan kurulmuyor.

Ayrıca savaştaki kayıplar ülkelere bölünerek anlatılıyor. Kurbanlarla, faillerin sayısı iç içeleştiriliyor ve bu çok tehlikeli. Yedi milyon Almanın vb ölümü gibi...."

Bilkent Üniversitesi akademisyeni Aytürk'e göre bu eğitimin önünde, Türkiye adına birkaç engel var. Bunlardan biri, Türkiye'deki İsrail karşıtlığı. Akyürek bunun, anti - semitizmden farklı olduğunu düşünüyor ve bu sorunun, Holokostun İsrail ile ilişkilendirilmesine dayalı olduğunu aktarıyor. Bu engelin var olmayı sürdüreceğini söyleyen Aytürk, bu noktada 'İnsanlık Hafızası' unsuruna odaklanılması gerekliliğinin altını çiziyor. Uzmana göre ayrıca, Holokostun inkârına yönelik olarak çok sayıda kitap da basılagelmiş durumda ve hatta bunların 'saygıdeğer' olduğu düşünülmekle kalmıyor, bu çalışmalar doktora tezlerine referans dahi verilebiliyor.

Aytürk bu noktada üçüncü engelin, "Holokosttan bize ne" diye özetlenecek argümanda, bir başka deyişle "Biz tarafsız bir ülkeydik, bunu AB düşünsün," zihniyetinin yattığını belirtiyor. Akademisyenin dikkat çektiği bir diğer mesele ise, ayrımcılığa karşı çıkan kimi sol ve liberal görüşlülerin, konuya mesafelerinin kökeninde İsrailin kendi tutumunu meşrulaştırmak üzere bunu kullandığına dair fikirlerinin yatıyor olması. Akyürek bu noktada, akademisyenler olarak katkı sunmak ve Türkiye'de Holokost'u 'dikkatimizi çekecek şekilde' mesele etmek istediklerini beyan ediyor.

Aytürk'ün konuşmasından sonra söz alan ve Türkiyeli Yahudilerin maruz kaldığı üzücü anı ve detayları günışığına çıkaran Dr.Corry Guttstadtt ise bir ara, çok önemli bir eleştiride bulunuyor kederli bir sesle ve, konunun geçmişte milliyetçilik eleştirisi yapmak isteyen sol ve liberal görüşlü kimi Türk aydınlarınca ikinci plana itildiğinden dem vuruyor. Akademisyen, en az 2 bin 500 dolayında Türkiyeli Yahudi'nin Holokost sırasında toplama kamplarında hayatını yitirdiğini açıkladığı sunumunda Marcel Chalom, Davisco Asriel, Nissim Lucien Sabah, Becky ve İzak Behar, Fernando Gerassi ve Ray Ventura gibi Yahudi bireylerin, Seferad Yahudilerinin trajik öykülerini büyüteç altına tutuyor, Paris'te Türkiyeli Yahudilerin kurduğu sinagoglara, ya da Avrupa'da tutundukları halıcılık, işportacılık veya serbest ticarete atıfta bulunuyor.

HOLOKOST TANIĞI ALFRED MÜNZEL

Alfred Münzel Alfred Münzel

İBÜ'deki 'Holokost Eğitimi'nin belki de en çok beklenen 'canlı' anında söz alan Holokost tanığı Alfred Münzer ise, yaklaşık 45 dakikalık 'Film' tadındaki 'olağanüstü dramatik' sunumunda, yaşaması adına kendisini sahiplenen ve Hollanda'da yaşamını sürdüren Endonezya asıllı Müslüman 'anne ve babası'nın, kendisini korumak için neleri göze aldıklarını, ya da öz anne ve babasının bu sırada hayatta kalabilmek uğruna gizlendikleri akıl hastanelerinden, Nazi idaresindeki Philips veya Telefunken gibi elektronik ve savaş aygıtları fabrikalarına V2 roketleri için köle-işçilikle uzanan çetin bir yolda, nasıl ağır şartlar altında bulunduklarını özetliyor.

Annesinin, ailesine ilişkin çok küçük hatıra fotoğraflarını toplama kamplarında vücudunda sakladığını ve bugün bu karelerin Washington'daki müzede yer aldığını anlatan Münzer, İstanbul'da kendisini dinleyenlere özetle şu tavsiyede bulunuyor:

"Hepimiz koca bir İnsanlık topluluğunun üyesiyiz. Suriyeden gelen göçmenler ve sığınma hakkı arayanlar var. Ancak dünyanın verdiği karşılık yeterli değil. Bakın bugün Skype üzerinden konuşuyoruz, elimizdeki tüm iletişim kaynaklarını, bunları kullanıp soykırımla ilgili bir çok şeyi dünyaya yayabiliriz. Bunun olumlu faktörleri olabilir. İnsanların ayağa kalkıp doğru şeyi yapması gerekiyor."

Münzer, savaş sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler'in tarihteki öteki 'Soykırım' vakaları karşısındaki duruşu hakkında ise, Washington'da daha geçen hafta, 9 Aralık'ta dünyadaki soykırım tehdidine dikkat çeken müzeden yaptığı bağlantı ile, şu yanıtı veriyor:

"BM soykırımı engelleyecek diye düşündük. BM olmasaydı ne olacaktı diye düşündük. BM bugün için bir umut elbette, veya soykırım söz konusu olduğunda erken alarm veriyor, dolayısıyla yeni bir soykırımı engelleyebilir de. Bu program Başkan (Obama) tarafından da kabul gördü ama bunun için de zaman gerekiyor. Dünyada olup biten herşey için, hepimizin bir araya gelip talepte bulunması gerekiyor. Nefretin cinayete dönüşmemesi için bir araya gelmemiz gerekiyor."

Holokost'tan kurtulan, doğru bir yargılama için doğru eğitimin gerekliliğine işaret eden Münzer ayrıca sözlerine son verirken, ABD'de artış gösteren ırkçılık ve anti-semitizm üzerine gelen bir soruya ise 'çok, çok iyi bir soru,' karşılığını vererek, şu yanıtı aktarıyor:

"Burada ve dünyada olanlar gerçekten endişe verici, sadece Yahudiler değil, özellikle de farklı görülen herkes, farklı dine mensup kişiler dışlanıyor. Modern teknolojinin negatif tarafı, bu nefret söylemlerini İnternet üzerinden hızla yayıyor olması. Bu çok korkutucu. Hiç bir zaman, 1933 yılındaki insanların geçtiği şeylerden geçilsin istemiyorum, hedef ben olmayabileceğim, ama nefretle çevrelenmiş olmak fikri çok korkutucu. Bunu özellikle gençlerle konuşmak istiyorum, hikâyemi paylaşıp, nefretsiz de bir yol olduğunu aktarmak istiyorum."