Dünün 18 Aralık’ları…
Zaman zaman bu sütunlarda, yazının yayımlandığı günün tarihine denk gelen olaylar üzerine kelam ettiğim oldu. Bugün, 18 Aralık tarihinin hatırlattıklarından yola çıkacak, radyodaki programımı buraya taşıyacağım: Şarkılarla Memleket Tarihi.
Memleket ahvali, yaşamamıza müsaade etmiyor. Daha geçtiğimiz hafta İstanbul’da patlayan bombanın ardından dün, Kayseri’de yeni bir bomba patladı. Yazının yazıldığı sırada ölü sayısı 13 olarak açıklanmıştı. 20 Temmuz 2015’te Suruç’la başlayan süreç, pek çok insanımızın ölümüyle sonuçlandı. Her ölüm, canımızdan can kopartıyor. Suruç’ta ölen çocuklar, 10 Ekim’de Ankara’da kaybettiğimiz barış yanlıları, geçtiğimiz hafta patlayan bombanın aldığı polisler, dün yok olan çarşı iznine çıkmış askerler, hepsi, yüreklerimizi dağlıyor; en çok da genç ölümler can yakıyor. Böyle zamanlarda, insanın içinden yazmak da gelmiyor -ki bu mevzu üzerine yazarsam, öfkeme yenik düşeceğimden korkuyorum. Bunun için, bu hafta bambaşka bir şey yapacağım ve günün tarihine göz atacağım.
25 Ekim’den bu yana Açık Radyo’da bir program yapıyorum: Şarkılarla Memleket Tarihi. Çok zamandır üniversitelerde sürdürdüğüm bir konferanslar dizisinin adı bu. Hafta içi her sabah 07.00 itibariyle başlayan ve 20 dakika süren bu programda günün olayları üzerinden ilerliyor, hatırlattığı şarkıları dinletiyorum. Benim açımdan şahane bir mecra, muazzam bir macera bu: Hafıza tazeliyorum, öğreniyorum, unutmamaya ve unutturmamaya çalışıyorum. Doğum günlerini kutluyor, kaybettiklerimizi anıyor, o güne tesadüf eden geçmiş konserler ve vizyon tarihlerini hatırlatıyor, memleketin (ve hatta dünyanın) tarihinde kırılma noktası sayılabilecek olaylar üzerine yazılmış şarkıları dinletiyorum. Benim de öğrenci sıralarında oturduğum “interaktif” bir tarih dersi aslında bu: Dinleyicilerle birlikte öğreniyoruz.
Zaman zaman bu sütunlarda, yazının yayımlandığı günün tarihine denk gelen olaylar üzerine kelam ettiğim oldu. Bugün, 18 Aralık tarihinin hatırlattıklarından yola çıkacak, radyodaki programımı buraya taşıyacağım: Şarkılarla Memleket Tarihi, duvaR özel edisyonu! Tek eksik şarkılar -ki onları da bulup dinlemek size kalsın… Hoş, bu ara şarkı dinlemek de gelmiyor içimizden.
18 Aralık, ünlü Fransız şarkıcı Gilbert Becaud (2001) ve İtalyan keman yapımcısı Antonio Stradivari’nin (1737) bu dünyayı terk ettiği gün. Cumhurbaşkanlığı da yapan Çek oyun yazarı Vaclav Havel 2011’de; Taş Devri’nden Jetgiller’e, Tom ve Jerry’den Scooby-Doo’ya çocukluğumuzu şenlendiren çizgi filmlerin yaratıcısı Hanna&Barbera ikilisinin çizeri Joseph Barbera 2006’da bugün aramızdan ayrılmış. 2002’de, Necip Hablemitoğlu, evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiş. Bugün doğanlar arasında Franz Ferdinand (1863), Josef Stalin (1879), Willy Brandt (1913) gibi dünya tarihini değiştirmiş isimler var. Güney Afrika’da, siyahların hakları uğruna büyük mücadele veren Steve Biko –ki Peter Gabriel’den Joan Baez’e dilden dile yayılan şahane “Biko” şarkısı onu anlatır– 1946 yılında bugün doğmuş. Ressam Paul Klee (1879), yönetmen Steven Spielberg (1946), oyuncu Brad Pitt (1963) bugünün diğer ünlüleri. Yazar Orhan Duru (1933), ressam Mehmet Güleryüz (1938) ve besteci Hüseyin Sadettin Arel (1880) memleket tarihinde önemli yeri olan isimler ve hepsinin doğum günü bugün. Arel’in besteciliği dışında yazarlığı da mühim. Şu anda bulunabilen tek kitabı, Pan Yayıncılık tarafından basılan “Prozodi Dersleri” ama Türk Musikisi nazariyatından armoniye, kontrpuandan füge pek çok konuda verdiği derslerle pek çok ismin yetişmesine vesile olmuş bir isim. 1969 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılan “Türk Musıkisi Kimindir?” başlıklı kitabı, alaturka musıki etrafında dönen tartışmalar açısından önemli bir kaynak. Yazık ki yeni basımı yapılmıyor.
18 Aralık, Çaykovski’nin “Fındıkkıran”ının ilk kez sahnelendiği tarih. 1892’de St. Petersburg’da gerçekleşmiş olay… 1957’de, ıslıklı şarkısıyla hafızalarımıza kazınan David Lean filmi “Kwai Köprüsü”, New York’ta gösterime girmiş. Film, kırk yıl sonra, Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından, “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” bulunarak ABD Ulusal Film Arşivi’ne alındı.
Savaş filminden söz etmişken gerçek bir savaşa, Birinci Dünya Savaşı’na geçelim… Tarih kitaplarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesine sebep olan olay, sonradan Yavuz ve Midilli adını alacak olan Goeben ve Breslau zırhlılarının Odesa ve Sivastopol’u bombalaması olarak görünür. 1914’te Goeben adıyla hizmet hayatına atılan Alman zırhlısı, 1930’da Yavuz Sultan Selim adını almıştı. Sonradan adı kısalarak Yavuz’a dönüşen muharebe kruvazörü, 20 Aralık 1950’de aktif görevden alındı, 14 Kasım 1954’te donanma envanterinden düşürüldü ve 18 Aralık 1969’da sökülmek üzere Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na satıldı. Yavuz denince akla gelen, bir Karadeniz türküsü: “Yavuz Geliyor Yavuz”. Tarihin tozlu sayfalarında dolanırken, Yavuz’un sökülmesinden kısa süre sonra, 1975’te bugün, ilk Türk denizaltısının Gölcük Tersanesi’nde yapıldığı bilgisine de rastlıyoruz.
Bu hafta böyle oldu. İçimizdeki yaşama sevincini alanlar, sadece heyecanımızın değil canımızın da peşinde. Umut derseniz, bu ara öyle hızla tükeniyor ki…