OHAL'de bir avukattan 'intikam alma' operasyonu
İnsan hakları savunucusu Avukat Tugay Bek, İçişleri Bakanı'nın 'intikam' demesinden hemen sonra çoğu HDP'li 20 kişiyle Adana'da gözaltına alındı. Hakkında 'isimsiz' bir ihbar vardı. Bir hafta 20 metrekarelik hücrede, hiçbir soru sorulmadan 16 kişiyle birlikte kaldı. Ters kelepçe takıldı, darp edildi. Bir hafta sonra çıktığı mahkemece serbest bırakıldı.
10 Ekim'deki Ankara Katliamı'nda tesadüfen hayatta kalmıştı.
Aynı zamanda Ankara Katliamı davasının avukatlarından biriydi.
Pozantı Cezaevi'nde çocuklara taciz-tecavüz olayını açığa çıkartmıştı.
Tarım işçilerinin yaşadığı trafik kazalarını gündeme getirerek işçilerin kamyon kasalarında işe gidip gelmelerine engel olan avukattı.
Azadiya Welat Gazetesi çalışanı Kadri Bağdu cinayetinin ilgili makamlarca aydınlatılmamasını kamuoyuna duyuran avukattı.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Adana Şube Eş Başkanı Gülşen Topal bu özellikleriyle anlatıyordu aynı zamanda kendi kurumlarının da avukatı olan Tugay Bek'i.
Emek Partisi'nde, ÇHD'de, İHD'de farklı dönemlerde yöneticilik yapmıştı. Avukat Bek, HDP'den Adana Milletvekli adayı olmuştu. Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı'ydı.
Hala Emek Partisi üyesiydi ve şu anda partinin il başkanlığı görevini de eşi Sevil Bek yürütüyordu.
10 Aralık'ta Dolmabahçe'de çoğu polis 44 kişinin ölümüne neden olan bombadan bir gün sonra, 11 Aralık'ta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Bundan sonra ilk öncelikli işimiz intikam almak olacaktır" demişti.
Belli ki bir talimat gibi alınmıştı bu demeç . Bakan Soylu'nun "intikam" derken kimi kastettiğini çok iyi biliyordu emrindeki emniyet kadroları.
O gece ve ertesi gün, yani 11-12 Aralık tarihlerinde sabaha karşı ev baskınları yapıldı 28 kentte. Çoğu HDP ve DBP yöneticisi 568 kişi gözaltına alındı.
İşte Adana'da gözaltına alınanlardan biri de Avukat Tugay Bek'ti.
Anlaşılan "İntikam" da bununla sınırlı değildi.
HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Avukat Bek'e ters kelepçe vurulması ve işkence görmesiyle ilgili olarak TBMM'de soru önergesi veriyordu 16 Aralık'ta. Milletvekili Beştaş'a göre sadece ters kelepçe takılmamış, 40 kişilik çevik kuvvet ekiplerince de darp edilmişti:
"Tugay Bek 15 Aralık gecesi sağlık kontrolü için Adli Tıp Kurumana götürüldüğünde, çıkışta ters kelepçe uygulanmasına maruz kalmıştır. Bunun üzerine Avukat Tugay Bek, tekrar Adli Tıp doktorunun yanına girerek darp edilmesini belgelemek istemiş ancak buradan çıkışta bir kez daha yere yatırılıp ters kelepçe takılarak darp edilmiştir. Ardından da zorla araca bindirilerek tekrar Adana Emniyeti'ne götürülmüştür. Avukat Tugay Bek'in vücudunun değişik yerlerinde darp izleri bulunmaktadır. Ters kelepçe uygulaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarınca açıkça işkencedir ve bu anlamda yapılan uygulama hukuksuz, keyfi ve kasıtlı olduğundan ötürü kaygı vericidir."
'OHAL'DE İNSAN HAKLARI'
17 Aralık Cumartesi gününe Kayseri'de komando tugayına yapılan bombalı saldırı ve 14 askerin yaşamını yitirdiği haberle uyanmıştık. Yine büyük bir şokla başlıyordu Türkiye yeni bir güne.
O gün İnsan Hakları Derneği tarafından düzenlenen "OHAL'de İnsan Hakları' başlıklı panel nedeniyle Adana'daydık. Konuşmacılardan biri HDP Milletvekili Ayhan Bilgen'di. Diğeri de CHP Milletvekili Fikri Sağlar'dı. Ancak Sağlar partisinin olağanüstü grup toplantısı nedeniyle Ankara'dan ayrılamadığı için katılamıyordu panele.
Avukat Tugay Bek de o sıralarda Adana Emniyeti'nde gözaltında tutuluyordu.
İHD Adana Şube Başkanı Avukat İlhan Öngör, Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi salonundaki panelin açılış konuşmasında bir yandan Kayseri'de yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı diliyor, diğer yandan Avukat Bek'in gözaltına alınmasını kınıyordu:
"Barış isteyenler gözaltına alınıp tutuklanıyor. Ama biz 'barış' demeye devam edeceğiz."
Cumartesi sabahı erken bir saat olmasına karşın salon doluydu ve Adanalılar Türkiye'de yaşanan bu kanlı ve çatışmalı sürecin nereye varacağını, ne zaman biteceğini soruyorlar, tartışıyorlardı.
Panel bitince SES'in avukatları Tugay Bek'le ilgili bir basın toplantısı yapılacağını ve bizleri de davet ettiklerini söylediler. Hep beraber SES'e gittik. Çünkü aynı zamanda gözaltındaki Bek aynı zamanda SES'in de avukatıydı.
Katılım fazlaydı ve SES'in salonu dar gelmişti. Sendika binasının önüne inip basın açıklamasının orada yapılması kararlaştırıldı.
Sokağa indiğimizde gördük ki çok sayıda sivil polis önlem almıştı. Ancak açıklama yapanlara tek bir müdahalesi olmadı.
AKP iktidarının uyguladığı baskıları, gözaltıları kınayan açıklamayı SES Adana Şube Eş Başkanı Gülşen Topal okuyordu:
"Yürüttüğü mücadele nedeniyle şube eş başkanı ve mali sekreteri ihraç edilmiş SES Adana Şubesi olarak tüm hukuksuz uygulamalara karşı ezilenlerin yanında olacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Adana'nın vicdanı olan sendika avukatımız Tugay Bek'e özgürlük talebimizi dillendiriyoruz."
Açıklama bitmişti. Katılanlar "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek", "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Faşizme Karşı Omuz Omuza" sloganlarını atıyorlardı.
Tam o sırada hemen yan binanın "Avukat S.A. Hukuk Bürosu" (adını ben gizledim) tabelası olan birinci kat balkonundan bir kadın bağırmaya başladı:
"Kahrolsun PKK, Kahrolsun HDP."
Katılımcılar hiç muhatap olmadılar. Elinde telsiz olan sivil polis balkondaki kadına sakin olmasını anlatmaya çalışıyordu el işaretleriyle.
Kapatılan ÇHD'nin başkanı Selçuk Kozağaçlı da oradaydı. Avukat Bek için gelmişti. Olay fazla büyümesin diye "Avukat" tabelasının üzerinden protesto gösterisi yapan kadının protestoları arasında yaptı kısa konuşmasını.
"Eğer avukatları çalışamaz hale getirirseniz, eğer avukatlara tahammül edemezseniz avukata ihtiyaç duyduğunuzda çaresiz kalırsınız. Yakın tarihteki örnekleri ortadadır."
Sendikanın önünden ayrılırken herkes avukat tabelasının asılı olduğu balkondan bağıran kadının gerçekten avukat olup olmadığını soruyordu birbirine.
Yemeğe oturduğumuzda bir avukat arkadaş cep telefonundan bir facebook hesabı gösterdi. O avukat tabelasının olduğu balkondan bağıran kadın avukatmış. Doğrusuyla yanlışıyla, büyük harfiyle küçük harfiyle aynen şöyle yazmış sosyal medya hesabında:
"Bizim sokakta 100 kişilik bir grup pankartları açmış tutuklu bir avukat için bangır bangır bağırıyorlar bir kısım kameraları basın müsveddelerini de karşılarına almış slogan atıp İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK diye mahalleyi inletiyordu. iÇLERİNDE DE BİR TANE AVUKAT GÖREMEDİM ULEN BEN DE AVUKATIM DEDİM DALDIM.Sivil polisler vardı. Millet koyun gibi evlerden işyerlerinden seyrediyordu. Önce balkondan resimlerini çektim lahavle çekip içeriye girdim bağırmaya devam edince dayanamayıp balkona çıktım avazım çıktığı kadar KAHROLSUN PKK KAHROLSUN HDP KAHROLSUN FETÖ KAHROLSUN İŞBİRLİKÇİLER VE VATAN HAİNLERİ DEDİM. KAMERALAR FOTOĞRAF MAKİNELERİ HEPSİ BANA DOĞRU DÖNDÜ BİR ANDA SESLERİ KESİLDİ. SİVİL POLİSLERDEN BİRİ BİZ BURADAYIZ SAKİN OLUN DİYE BENİ YATIŞTIRIYOR AŞAĞIDAN. SONRA DEFOLUP GİTTİLER. TEPKİM ANINDA ETKİSİNİ GÖSTERDİ. Balkonuma ANLI ŞANLI BAYRAĞIMIZI ASTIM. ORADA KALACAK."
Sonra da kendi mesajına kendisi iki "yorum" eklemiş. Aynen şöyle:
"demokrasiymiş,insan hakkı onuruymuş. Onurları varda it sürüsünün."
"TOPLANTI GÖSTERİ YASAĞI OLAĞANÜSTÜ HAL VAR. DAHA BU KADAR ŞEHİD VAR BU SÜRÜSÜNDEKİ CESARETE HİNLİĞE BAK..."
Gerçi "protestocu avukat" S.A. "İçlerinde bir tane avukat göremedim" diyordu ama benim tanıdığım kadarıyla en azından İHD Adana Şube Başkanı İlhan Öngör, İHD Akdeniz Bölge Bölge Temsilcisi Yasemin Dora Şeker, kapatılan ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı basın açıklamasında bulunan avukatlardı.
KİMLİĞİ BELİRSİZ İHBARCI SENARYOSU
Dosyadaki kısıtlama kararı nedeniyle bir haftadır neden gözaltında olduklarını öğrenemeyen Bek, beraberindeki çoğu HDP yöneticisi 20 kişi ile birlikte dün savcılığa çıkarıldı. Hepsinin "isimsiz" bir ihbardan gözaltına alındığı anlaşıldı.
"Senaryo"ya göre bir "ihbarcı" polisi aramıştı telefonla. Yüreğir, Seyhan ve Çukurova ilçelerinde ikamet eden 21 kişi hakkında "silahlı terör örgütü üyesi" olduklarını ve "bombalı saldırılar gerçekleştirileceği"ni iddia etmiş. Aralarında HDP İl Eş Başkanı, Seyhan İlçe Eş Başkanı, Çukurova İlçe Eş Başkanı ile Avukat Bek'in bulunduğu 21 kişinin isimlerini tek tek vermiş.
"Bunlar eylemleri örgütlüyor, hatta kendi mahkemelerini bile kurmuş" iddiasında bile bulunmuş.
Dün çıkarıldığı savcılıkta bu "bombalama" ihbarı soruluyor; Bek'in net oluyor yanıtı:
"Gerçekte emniyete böyle bir ihbarın yapıldığını düşünmüyorum. Beşiktaş'ta gerçekleşen patlamadan sonra İçişleri Bakanlığı'nın 'İntkam alacağız, sempatizanlara kadar ineceğiz' şeklindeki basına yansıyan açıklamaları ve muhtemel talimatları neticesinde pek çok ilde HDP yöneticilerine yönelik gözaltı opeasyonları başlamıştır. İl emniyet müdürlükleri, İçişleri Bakanlığı'nın talimatını yerine getirebilmek için, soruşturmayı tetikleyebilmek adına sanki kendilerine bir ihbar yapılmış gibi tutanak düzenlenmiştir veya bir polis memuru tarafından bu ihbar gerçekleştirilmiştir. Aynı anda ülkenin dört bir yanında ihbarlar neticesinde söz konusu parti ve yöneticilerine yönelik operasyonların başlatılmış olması bunun en önemli göstergesidir. Şayet böyle olmasa idi yani bizler yasadışı örgüt adına bombalı eylemler yapan kişiler olmuş olsa idik, savcılık makamı hakkımızdaki iddiaları ciddiye alınmış olsa idi şimdiye kadar ihbara ilişkin beyanımız geciktirilmez, ilk günden itibaren şüphelilerin beyanına başvurulurdu. Zira böylesi bir soruşturmada şüphelinin beyanları gerçekleşebilecek muhtemel patlama ve eylemlerin önüne geçebilecek en önemli kanıtlar niteliğindedir. Gözaltında bulunduğumuz yedi günlük süre içersinde tarafımıza hiçbir soru sorulmamış, iddialara ilişkin bizden bilgi edinme çabası içerisine girilmemiştir. Bu husus emniyetin dahi hakkımızdaki iddiaların düzmece olduğunu kabul ettiği anlamına gelmektedir."
Bir hafta hakkındaki ihbarla ilgili tek soru sorulmadan hangi koşullarda tutulduğunu da anlatıyor Avukat Bek:
"Hakkımda hiçbir delil olmamasına rağmen 20 metrekarelik bir nezarethanede 16 kişi ile birlikte yaklaşık bir haftadır beton zemin üzerinde yatmak durumunda bırakıldım. Bu uygulamanın kendisinin bile zaten bizatihi bir işkence ve eziyet olarak kabul edilmesi gerektiği kanaatindeyim."
Belli ki Avukat Bek'i bir hafta bu koşullarda bekletip "ne sorsak, ne sorsak" diye düşünmüşler. Sonunda sora sora 2014 yılında sosyal medya hesabında paylaştığı İlkay Akkaya'nın bir şarkısıyla Bakur isimli belgesele ilişkin paylaşımları sormuşlar.
Sonunda "adli kontrol" şartıyla serbest bırakıldı Avukat Bek dün akşam çıkarıldığı mahkemece.
Aslında bu Türkiye'nin yaşadığı "Olağanüstü Hal'de insan hakları ihlalleri"ne ilişkin tek bir örnek.
Aynı zamanda balkondan "Kahrolsun PKK, Kahrolsun HDP" diye bağıran S.A.'nın da, Tugay Bek'in de avukat olduğunu düşünürsek geldiğimiz noktada bu ülkede "hukukun" kaça gittiğini gösteren çok çıplak bir örnek.
Aynı zamanda Olağanüstü Hal'de bir avukattan "intikam alma" operasyonunun öyküsü.