Kibirden karizma yapma sanatı
On iki ayın elemanı seçtiğin fotoğrafçını örnek göster herkese. Onun nasırlı parmağına hürmet ederek, emekçinin yanında olduğunu kör gözlere sok!
Bazen diyorum ki şurada üç bine ne kalmış bi zamanda hâlâ omuzların genişliği konuşuluyorsa, bilgi çağına girmemiş olabiliriz.
Pisa'daki yerle yeksan oluşumuzun travmasını atlatamamıştık ki bir de Ipsos Mori'nin anketi çıktı başımıza. 40 ülke arasında 'en cahiller' arasında dokuzuncu olmuşuz iyi mi? İlber Hoca'yı haklı çıkaran çalışmanın esas dramatik yanı, soruların herkesin kendi memleketiyle alakalı olması. Yani bize, yine bizi sormuşlar. Sonuçlar çok mu kötü? Evet, cahiliz!
Özetle demiş ki Ipsos Mori, 'evde çorabının tekini bulamıyorsun, Amerika'nın oyunlarını biliyorsun'! Siyasetten futbola esip gürlüyorsun...
Velhasıl kendimizden haberimiz yokmuş. Büyüksün İlber Hoca!
Bilgiden, görgüden nasiplenip güçlü olanlara nispet, başka türlü güçlü olmayı da denemiyor değiliz. Örneğin etrafta bu kadar 'başkanımın' olması tesadüf değil. Elimizi sallasak 'başkanım'a değen güzide memleketimizde, güçlü liderlik ve karizma meselesi en çok kafa yorulan meselelerden.
Ancaak...
Bilgisiz ve görgüsüz güç arayışları, süzme kibirden başka bir şey getirmiyor.
Naçizane ufak bir katkım olsun, 'başkanım'lar güçlü lider olsunlar diye, kibirden karizma yapmanın 9 adımına temas etmek isterim:
Bir:
Ekibim var havalarında sürekli ‘biz’ de.
Bol bol vizyon, misyon de misal. Ekibindekilerden, liderimizin vizyonu da vizyonu, misyonu da misyonu demeyen ‘çıkıntıları’ bindir kızağa, Fizan’a sür.
Bir yalakanın on yetenekliye bedel olduğu anlayışı, kuşaktan kuşağa anlatılsın. Tasalanma, kalabalıklar anlatmayı sever!
İki:
Sosyal medya önemli kafasıyla, takipçilerini fotoğraf manyağı et.
On iki ayın elemanı seçtiğin fotoğrafçını örnek göster herkese. Onun nasırlı parmağına hürmet ederek, emekçinin yanında olduğunu kör gözlere sok!
Fotoğrafçının nasırlı parmağından bir mazlumiyet öyküsü yarat. Unutma, kalabalıklar mazlumları sever ama güçlüye tabi olur!
Üç:
Sana ulaşmak isteyenleri danışman, özel kalem, sekreter marifetiyle oyala. Vakti çok, sıradan insanlardır onlar.
‘Konu neydi?’ desin seninkiler. 'Mail atın lütfen' ya da 'bi dilekçe yazın' desinler mesela. Yıldırma gücünle baş edebilecekleri tespit için ufak testlerin olsun bunlar.
Doğrudan sana ulaşanlara ise ‘toplantıdayım’ mesajı ver, sonrasında ise arama. Neyi topladığını meraktan gebersin herkes.
Dört:
Senin o konuma gelmeni destekleyen camiadan/kesimden kimselere, elinin altındaki gönüllüler muamelesi yap. Sana hizmet etmeye mecbur oldukları mesajını sindirmeyeni sil, at. Herkes haddini, yerini bilsin. Ayar ver!
Yönetmek, temsil etmek, seçilmek, senin yaratılışının gayesiymiş gibi davran. "Ben ‘Titanik’ miyim ki batayım?" diye düşün. Elbette sen bırak Titanik'i, 'gemicik' bile değilsin.
Beş:
Ekmeği, yalayana ver ve ekmekçiyi işsizlikten öldür. Ekmekçilik onların tercihiydi, hem sana mı danışmışlardı?
Biraz ekmek biraz da umut ver kalabalıklara. Dengeyi koru. Otur koltuğuna ve kendi etrafında bi tur dön.
Biraz ekmek ve biraz da umut vererek istediğin kadar zırvalayabilirsin. Çitlediği ay çekirdeklerini ağzında biriktirip tek seferde çiğneyen çocuk gibi ‘zırvadaki yalnızlığının’ tadını çıkar.
Altı:
Bağırmayı, höykürmeyi güçlü hitabet zannet. Tehditler savur, işaret parmağını kalabalığa doğru salla.
Gazabının rahmetini geçebileceğine inanmayan kitleden hayır gelmez.
Yedi:
Koruma ordun olsun. Kimin kabri büyükse o daha büyük zattır diye düşünen çoğunluğa mesajın olsun.
Fakat fakir fukaraya, ‘korunmanın önemine’ dair planlı nüfus mesajı olmasın diye de dikkat et!
Sekiz:
Kendine düşmanlar yarat. Her fırsatta onların senin ‘kutsal’ konumunu yıpratmak istediklerini anlat.
Rahat ol, insanların çoğu kandırılmaktan hoşlanır! İllüzyon gösterilerine bilet alıp giden kalabalıklar hep olacak.
Dokuz:
Pahalı takım elbisenle yürürken, adeta o elbiseye içerisinden temas etmiyormuş gibi yürü.
Meydan boşmuş gibi yürü...
Salına salına yürü...
Devletin sensiz yürüyemeyeceği mesajını ver. Kibirden karizma yapan güçlü lider olarak, insancıklarını senin ilahi bir lütuf olduğuna inandır.
Ve şüphesiz, sensizliğin felaket olduğuna…
İnanmaya, düşünmeden daha yatkındır onlar, rahat ol!