Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor, hâlâ!
Nazım Hikmet'in cezaevinden yazdığı hüzünlü, kızgın ama umut dolu mısralardan, kitleleri karanlıktan aydınlığa çıkmaya, başkaldırıya davet eden sözlerine tüm önemli şiirler büyük alkışlarla tamamlandı. Çünkü bu konserde 'umut' vardı.
15 yıl olmuş. Genco Erkal bu mısrayı haykırdığında protokolün ön sıralarında önemli devlet adamları da vardı ve ben Nazım'ın artık özgürleştiğini hissetmiştim. AKM'nin büyük salonunda bu eşsiz eseri ilk kez dinleyenler arasındaydık...
Fazıl Say'ın edebiyata, şiire bağlılığının bu en muhteşem dışavurumu gün geçtikçe efsaneleşip çok sevilen bir eser oldu. Pazar gecesi Wolsvagen Arena'yı tamamen dolduran çoğu genç, bini aşkın izleyici bunun kanıtıydı. Üç konserlik serinin tamamının biletlerinin tükenmesinden anlıyoruz ki bugün de öyle olacak. Çünkü Fazıl Say dünyada olduğu kadar ülkesinde de sevilen bir müzisyen. Yakınlarda Almanya'da aldığı Beethoven ödülü, onun sayısız önemli ödülünden biri. Aşikar ki daha nicelerini de alacak. Ama bir sanatçı için sanıyorum ki en büyük ödül kendi ülkesinde, kendi insanları tarafından anlaşılmak ve sevilmek.
Fazıl Say için hayatı güçleştirmeyi matah sayanlar da oldu; ama onun bunu bir küskünlüğe, kırgınlığa, bitmek bilmez bir kavgaya dönüştürmek yerine ülkesinde üretmeye ve paylaşmaya devam etmesinde belki biraz da bu sevginin payı var.
Günümüzün en parlak piyanist ve bestecilerinden birinin daha erken yaşlardan itibaren Anadolu ozanları ve Türkiye'nin şairleriyle yakından ilgili olması, bu ülkenin şansı. Fazıl Say'ın ilk tanınmış bestelerinden biri Aşık Veysel'e saygısını sunan Kara Toprak'tı. Ülkesinden uzaktayken sığındığı kimisi baba dostu şairleri hiç bırakmadı. Metin Altıok Oratoryosu onun bir diğer büyük eseri. Bir kaç yıl önce Seranad Bağcan'la kaydettiği İlk Şarkılar, bir tür köklere dönüş. Bir yandan Sait Faik'e adanmış bir sahne eseri, Mezapotamya'ya, İstanbul'a adanmış konçerto ve senfoniler besteledi. Edebiyat hep Fazıl Say'ın müziğinin merkezinde bir yerlerde oldu. Önümüzdeki yıllarda başka şairler ve yazarları müzikle sahneye taşıyacağı başka görkemli eserlerini de dinleyeceğiz...
Nazım Oratoryosu sahnede tiyatroyu, koroyu, senfonik orkestrayı, solistleri ve edebiyatı bir araya getiren bir eser. Sadece Fazıl Say'ın bizzat çaldığı piyanosunu dinlemek ya da kendini orkestranın ezgilerine bırakmak bile izleyiciyi bambaşka bir dünyaya taşıyor. Burada müzik, şiirden bağımsız olarak da başlıbaşına çok güzel. Ama bu eserin başrolünde şiir ve insan sesi var. Müzik cömertçe şiire bırakıyor sahneyi. O şiiri de bize 'anlatıcı', yani Genco Erkal ulaştırıyor.
Benimki dahil bir kaç kuşak için Genco Erkal, Nazım'la özdeşleşmiş bir ses. Onu sahnede mimikleri ve bedeniyle şiirleri yaşayarak seslendirirken dinleyenler bilir. Nazım'ın şiirine kendine özgü bir yorum katabilen, başka hiç kimseye benzemeyen bir canlılıkta okuduğu o şiirlerle bir atmosfer yaratan bir oyuncu Genco Erkal. Yaşamaya Dair, Kerem Gibi, Sevdalı Bulut adlı oyunlarıyla Nazım'ı defalarca sahneye taşımış bir usta. Ahmet Say'ın yazdığı gibi, “Bütün bu sesler içinde başrol şiirleri sunan Genco Erkal'a verilmiştir. Çünkü bu tür müzik formlarında 'söz' eserin belkemiğidir.” Hakikaten o söz çok etkili oluyor.
Nazım Hikmet'in cezaevinden yazdığı hüzünlü, kızgın ama umut dolu mısralardan, kitleleri karanlıktan aydınlığa çıkmaya, başkaldırıya davet eden sözlerine tüm önemli şiirler büyük alkışlarla tamamlandı. Çünkü bu konserde 'umut' vardı.Karanlık çökerken insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey. Şu da var ki Fazıl Say'ın yaptığı bu şiir seçkisi, gecenin sonunda insanlarda sıkıntıların, mücadelenin, kavganın içinden geçip gelen aşkı, umudu ve yaşam sevgisini yücelten bir büyük şairin dünyasını mükemmel biçimde ortaya koyuyor.
Sanıyorum Nazım Oratoryosu'nun gücü,biraz da buradan kaynaklanıyor. Her dinleyişte insanda rafa uzanıp 'bütün eserleri'nden bir tane çekmek, rastgele bir şiirden başlayıpşairin sözüne kapılıp gitmek isteği uyandırıyor. Genco Erkal kadar sahnedeki tüm diğer müzisyenlerin, Fazıl Say Festival Orksetrası'nın, Nazım Hikmet Korosu'nun, Fazıl Say'ın pek çok eserini yönetmiş şef İbrahim Yazıcı'nın ve solistlerin de hakkını teslim etmek gerek. İlk temsilinden bu yana Nazım Oratoryosu'nda söyleyen Güvenç Dağüstün, Seranad Bağcan üç çocuk sanatçı: billur gibi bir şarkıcı İdil Bursa ile Gökçe Çatakoğlu ve Çetin Özen... Fazıl Say ve tüm diğer sanatçılar uzun uzun alkışlandı. Üç kez sahneye geldiler. Bis şarkısı olarak da hep birlikte Fazıl Say'ın yorumuyla Zülfü Livaneli'nin bestesi Yiğidim Aslanım'ı söylediler.
Pazar gecesi o konserde hiç devlet adamı yoktu. Ama Fazıl Say'ı ve Nazım Hikmet'i seven milyonlarca Türkiye insanından bir bölümü oradaydı. Bir kez daha gösterdiler ki bu memleket Nazım'ı ve onun gibileri sevmeye devam ediyor, hala!