YAZARLAR

Laik cumhuriyetten İslâmi otokrasiye

Türkiye, Rusya’da yine önemli bir gündem maddesiydi. “Turancılık” arzularına dair tartışmalar görüldü. Sevr, Lozan ve Misakı Milli tartışıldı. Bir uzman, “Bir taraftan, ‘Aman, Batı Türkiye’yi parçalayacak’ korkusu toplumu sararken bir taraftan da ‘Büyük İmparatorluk’ hevesi oluşuyor” dedi.

Türkiye’deki gelişmeleri takip etmeye devam eden Rus basını geçen hafta Turancılık, “Sevr sendromu” ve Orta Doğu’daki üçlü eksen üzerine odaklandı. Rusya’nın Türkiye ile ticaretine de değindi.

REGNUM Ajansı yorumcularından Stanislav Tarasov, Bakü’de Türk dilli ülkeler İşbirliği Konseyi Merkezinin açılmasıyla “Turancılık canlandırma çabalarına” el attı.

Bu tezin gerçekçiliğini sorgulayan Tarasov, Turgut Özal’ın “Adriyatik’ten Çin Sedine kadar Türk Dünyası” rüyasını değinerek Kazakistan Devletbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in Özal’a verdiği “Bir imparatorluktan başka imparatorluğa geçmek istemiyoruz” cevabını dile getiriyor. Bir süre sonra Türki devletlerin birliği fikrinden tamamen vazgeçmeyen Nazarbayev, bölgede güç dengelerini değiştirecek Avrasya Ekonomik Birliği kurma teklifini ortaya koymuştu. Şimdi ise durum tamamen farklı. Zaten Turan fikrine geçmişte de çok sıcak bakmayan Türki devletler, Türkiye’nin “laik cumhuriyetten İslami otokrasiye” dönüşmesinden rahatsız oluyor.

Yazını bitirirken Tarasov bilimadamlarına atıfta bulunuyor. Azerbaycan Parlamento üyesi siyaset bilimci Rasim Musabekov, günümüzde etnisite veya din üzerine dayanan birliklerin faal olmadığını ifade ederken Kazak-Alman Üniversitesinden Rustam Burnaşov, siyasi bir birlik uğruna hiç bir Türki ülke egemenliğinden kısmen de olsa vazgeçemez, diyor. Öte yandan Kırgızistanlı siyaset bilimci Mars Sariev, Türki ülkelere geniş perspektifleri vaat eden projenin Çin’in kurduğu Yeni İpek Yolu olduğunu savunuyor.

SEVR VE LOZAN TARTIŞMALARI

EADaily Ajansına konuşan Türkiye uzmanı Vladimir Avatkov, Rus büyükelçisinin katili Altıntaş’ın FETÖ ile bağlantılı olma tezini gerçekçi bulmuyor. Kendisine göre Altıntaş “gülenci” olsaydı 15 Temmuzdan sonra polisten ihraç edilirdi.

Avatkov’a göre günümüzde Türk toplumsal düşüncesinde AK Parti’nin ideolojisi MHP’nin savunduğu radikal tezlerle bütünleşme süreci yaşanıyor. Darbe teşebbüsünün neticesinde uzun yıllar Atatürkçülük savunucusu gözüyle bakılan ordu hızlı bir şekilde itibarını kaybetmektedir. Üstelik git gide ön plana çıkan “Sevr sendromu” kendisini ikili bir şekilde belli ediyor. Bir taraftan, Aman, Batı Türkiye’yi parçalıyacak! korkusu toplumu sararken bir taraftan da “Büyük İmparatorluk” hevesi oluşmakta. Zaten Recep Tayyip Erdoğan’a göre hem Sevr, hem Lozan Antlaşmaları Türkiye’ye Batı Güçleri tarafından zorla kabul ettirilmişti.

Avatkov, Türk kamuoyunda bu iki antlaşmanın, yerini, Gürcistan ile Ermenistan’ın tamamını, Irak, Suriye, Kıbrıs ve Bulgaristan’ın bir kısmını Türkiye’ye katan  Misak-i Milli’ye devrettiğini öne sürdü. Uzman, süresiz olduğu için bugünlerde de “faaliyette olan” Misak-i Milli’nin, aşırı Türk milliyetçilerince “Kafkas devletleri, Suriye ve Irak gibi ülkelerin iç işlerine karışma gerekçesi olarak kabul edildiğini” iddia etti.

MOSKOVA-ANKARA-TAHRAN HATTININ GELECEĞİ

Nezavisimaya gazetesinde yazısı çıkan doğu bilimci Leonid İsaev yeni oluşmakta olan Moskova – Anakara – Tahran ekseninin geleceğini kaleme aldı. Yazara göre “eksenin” formalize bir “ittifak”a dönmesi hemen hemen imkansız, ama “eksen” ülkeleri bir süre daha koordine bir şekilde hareket edebilir.

İsaev, hiç bir Suriye savaşına katılımcının bütün ülkeyi kontrol altına alacak gücü yok, dolayısıyla ülkenin bölünmesinin kaçınılmaz hale geldiğini iddia etti. Herkese pahalıya mal olan savaş da sonsuza dek sürmez. O açıdan “üçlü ekseni” Suriye’yi bölme yoluna atılan ilk adım olarak görmemiz lazım.

Ambargo yükünden yeni kurtulan İran altı seneden beri Esad yanlısı güçlere verdiği desteği yakında kesmek zorunda kalabilir. Türkiye, Kürt sorununun kızışması, terör ve mülteci sorunları gibi Suriye savaşı ile ilgili problemlerin yanı sıra iç siyasi çelişkileri çözmekte zorlanıyor. Rusya da savaşı bitirmekten yana. Yazara göre Rusya’nın savaşa karışması hem can kaybına yol açmış, hem ülkenin imajına büyük zarar vermiştir.

Moskova ile Tahran’ın “olurunu” almadan savaşa devam edemeyecek Şam ordusu artık Türkiye’nin himayesindeki İdlip’e doğru ilerlemez. Ankara da karşılık olarak kendi kontrol ettiği muhaliflere Halep’i almaya izin vermez.

İsaev’e göre üç ülkenin arasındaki çekişkiler ve özellikle Ankara ile Tahran arasındaki “varoluşsal” çelişkiler ciddi ve uzun ömürlü üçlü ittifağı mümkün kılmıyor.

SEBZE MEYVENİN DÖNÜŞÜ ERTELENİYOR

Moskovskiy komsomolets gazetesinin verdiği haberine göre Türk sebzesi ve meyvesinin Rus pazarına dönüşü erteleniyor. Patlıcan, kabak, biber, salatanın gelmesi “en erken” 2017’de bekleniyor. Gıda ürünlerinin sağlık kontrolünü üstlenen Rosselhoznadzor Müdürlüğü başkanı Sergey Dankvert, sorun Türk ürünlerinin kalitesinde değil, teknik noktalarda, dedi.

Kendisine göre bugün farklı tesislerden gelen ürün hacmi kayıt altına alınmıyor. Dolayısıyla Rusya’ya ihracat iznini alan tesislerin kanalı ile izin almayan firmalar, ürünlerini Rusya’ya sokma imkanına sahip.

Uçak krizinden sonra Türkiye’den meyve ve sebze ithalatını askıya alan Rosselhoznadzor, sebebi olarak Türk ürünlerinde  “Rusya’da karantina sınıfına giren mikroorganizmaların” bulunduğunu göstermişti. O zamandanberi Türkiye’nin yerini bazı Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkeleri almış oluyor. Mesela kriz öncesi ithal domateslerin yarısı Türkiye’den gelirken şimdi Fes Rusya’ya en çok domates ihraç eden ülke konumuna geldi.

KANSERE ÇARE ARAYIŞI

RİA Novosti Ajansı kanser tedavisinde yeni buluşları takip etmeye devam ediyor. Nükleer Fizik Enstitüsünde 2020 yılında bor-nötron tedavisi üzerine klinik testlere başlanacak. Enstitü müdürü Pavel Logaçov’a göre hasta hücre, sağlam hücrenin aksine nötronlara kolay bağlanan Bor-10 izotopu biriktirir. Nötron hızlandırıcıdan çıkan parçacıklar Bor-10 izotopuna bağlandığı zaman hücre içinde ortaya çıkan nükleer reaksiyon hasta hücreyi yok eder.

Logaçov, 2017 yılında yeni metodun hayvanlara test edileceğini ifade etti.

2016’NIN GETİRDİKLERİ

EADaily Ajansı, 2016’da  Orta Doğu’da olup bitenleri değerlendirdi. Ajansa göre Kuzey Afrika’dan Afganistan ve Pakistan’a kadar en ciddi sorun gerçek anlamda istikrarlı devlet yapısı eksikliği. Bölgedeki terör patlaması da bundan kaynaklanıyor.

  • Yılın ilk aylarında Suudi Arabistan’ın İran’la arası daha da gerginleşti ve o zamandan beri aralarında diplomatik ilişkiler yoktur. Buna rağmen yıl sonuna doğru belirli yumuşama söz konusuydu. Önce Lübnan hükümeti konusunda, sonra da Rusya’nın arabuluculuğu ile üretilen petrol miktarı konusunda uzlaşmaya vardılar.

  • Ocak ayında İran’dan en ağır yaptırımlar kaldırıldı. Öte yandan Donald Trump’ın iktidara gelişi Tehran için sakıncalı olabilir.Yeni seçilmiş ABD Başkanı, “utanç verici” nükleer anlaşmasını yeniden gözden geçireceğini açıkladı. Gene de İran 2016’da Suriye, Irak, Yemen ve Afganistan’da etkisini artırmış oldu.

  • Irak ve Suriye’de özellikle IŞİD gibi terör örgütleri çok faal durumdaydı. “Terör halifeti”, küçülmesine rağmen farklı cephelerde etkili bir şekilde karşı taarruza geçme kabiliyetine sahip olduğunu gösterdi. Musul’u kuşatan ve sayısı yüz bini bulan koalisyon ordusu bugüne kadar pek başarılı olamadı.Sonuç olarak “bölgenin kamçası” 2016’da zorlandı ama hayatta kaldı.

  • Irak hükümeti koalisyonun yardımı ile kısa zamanda IŞİD’e son vermez ise ülkenin geleceği hiç umut verici değildir.

  • İran ve Rusya’ya dayanan Şam rejimi hala sağlam, ordusu savaşma kabiliyetini korumuş durumda. Ama Halep zaferine rağmen stratejik inisiyatifin Esad’a geçtiğinden söz edilmez. Palmira’nin ani kaybı bunun ispatıdır. Moskova–Ankara–Tahran ekseninin oluşu da Esad’ın lehine ancak Ankara’nın bu “projedeki” yeri tartışılır.

  • Bu sene Sina’daki teröristler, HAMAS militanları, Lübnan’daki Hizbullah, Suriye’deki terör örgütleri ile etrafı çevrilen İsrail, bölgesel türbülanstan kaçınmayı başarmış. ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımayı vaat eden Donald Trump’ın seçilmesi de olumlu bir gelişme.

  • 2016’da çok zorlanan ve yüzlerce, belki de binlerce vatandaş kaybeden Türkiye, Güney-Doğusunda gerilla savaşını, büyük şehirlerinde terör patlamasını ve darbe teşebbüsünü yaşadı. Problemlerin çözmesini yurt dışında arayan Ankara “Fırat kalkanını” başlattı. Kuzey Suriye’deki PYD ve IŞİD birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı ama El-Bab hâlâ direniyor.

AKKUYU FİİLEN RAFTA

Ülkenin ekonomisi dışarıdan göründüğü gibi sağlam değil, “politik sistemi de parlamento cumhuriyetinden başkanlık sistemine geçişe dayanmayabilir”.

Rusya ile ilişkileri normale dönerken Türkiye, geçmişte olduğu gibi kuzey komşusu ile varolan jeopolitik çelişkileri ekonomik metodlarla yumuşatmaya hazırlanıyor. Turizm canlanmış, “Türk akımı” dirilmiş, ama Akkuyu dahil diğer büyük projeler fiilen rafta kalıyor.

Rusya büyükelçisine suikast, iki ülke arasındaki problemlerin güncelliğini koruduğunun bir sembolüdür.

  • Rusya’ya gelince. Artık Latakya ve Tartus askeri üsleri “süresiz” statüsüne kavuşmuş, Moskova’nın bölgede varlığı herkesçe tanınan bir gerçek. Hatta terörle savaştaki liderlik Moskova ve Tahran’ın eline geçmiş. ABD’nin Suriye’deki çözüm arayışında kenara çekilişi Rusya ve İran için bir nevi “jeopolitik zaferdir”.

Ne de olsa Moskova’nın bölgede yapabilecek en büyük hatası Halep savaşından sonra öforiye kapılmaktır.


Andrey İsaev Kimdir?

Moskova Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nden mezun. Rusya Bilim Akademisi Şarkiyat Enstitüsü ile Kazan Devlet Üniversitesi'nde çalıştı. Toplam 17 yıl çeşitli görevlerde Türkiye’de bulundu, Çin ve Hindistan’da çalıştı. Gazetecilik, araştırmacılık ve çevirmenlik yapıyor. RS FM radyosu kurucularından ve ilk genel müdürü.“Eski Çağ Türkiye tarihi” ve “Hint-Avrupa Mitolojisi: bir inceleme denemesi” adlı kitapları var.