YAZARLAR

Sosyal medya başa bela

Yalan haber hep vardı. Benim hatırladığım 90'larda da, 2000'lerde de sokaktaki vatandaşa sorsanız medyanın yazdığına güveni yoktu ama yine de inanılırdı. 2010'larda sosyal medyayla birlikte yalan haber rutinin bir parçası haline geldi. Bir haberin yalan/yanlış olduğu artık dakikalar içinde anlaşılıyor fakat yalan olduğu bilgisinin yayılma hızı, yalanın kendisi kadar hızlı olamıyor.

DUVAR - Hayatımın hiçbir döneminde dezenformasyona böylesine maruz kalmamıştım. Twitter'da okuduğum haberlerin neredeyse yarısı yalan veya eksik çıkıyor. Haber doğruysa fotoğrafı yanlış; fotoğrafı doğruysa içeriği aldatmacalı. Üstelik bu yalan haberlerin bir kısmının sonuçları toplumsal gerilimi artıracak, ekonomiyi sarsacak, insan psikolojisini yaralayacak etkide olabiliyor. Yani durum ciddi.

Haberciler için de sosyal medya en büyük haber kaynağı haline geldi. Fakat gelin görün ki, işi haber olan ciddi haberciler de pek çok defa sosyal medyanın oyununa geliyor. Misal, Ortaköy'deki katliamı gerçekleştirdiği iddia edilen kişinin fotoğrafları, Twitter'da en güvendiğim hesaplarca ve haber sitelerince paylaşılmasından yarım saat sonra, bunun tamamen düzmece olduğu ortaya çıktı. Zira fotoğraftaki kişi karakola gidip durumu bildirdi ve kendisini haksız yere hedef gösterenlerden şikayetçi olacağını söyledi. Hangi birinden? Apar topar haberi kaldıran sitelerden mi, fotoğrafları "İşte katil bu" notuyla lanetler okuyarak paylaşan gazetecilerden veya sosyal medya ünlülerinden mi şikayetçi olacak?

Bu bilgiyi kim ortaya attı? Bilinmiyor. Fakat çoğu insan inandı ve paylaştı. Bu kişi karakola gidip durumu izah etmese, belki bir yerde sebebini hiç öğrenemeyeceği biçimde saldırıya uğrayacak ve hatta öldürülecekti. Bunlar mümkün. Haberi üretmek, işi habercilik olmayana kaldıkça çok daha beterlerini göreceğiz. Ki kendine gazeteci diyenlerin performansı da ortadayken... İnternet haberciliğinde başarı, alınan sayfa görüntülenme sayılarıyla ölçülüyorsa, elbette pek çok değerden ödün verilecektir.

Düşünün, bir arkadaşınız var ve sürekli yalan söylüyor. Size anlattıklarının çoğunun yalan olduğunu bir noktada biliyorsunuz fakat onunla konuşmaya ve dinlemeye de devam ediyorsunuz. Size anlattıkları bazen öyle inandırıcı geliyor veya doğruluğuna öyle inanmak istiyorsunuz ki; bu yalanın yayılmasına gönül rahatlığıyla katkıda bulunabiliyorsunuz. Fakat bu iş çocuk oyunu değil. İyi bir şey yaptığınızı sanarken, ilgisiz birilerinin hayatını karartıyor olabilirsiniz.

ELİNE, BELİNE, KLAVYENE SAHİP OL

Geçtiğimiz yıllarda, yaşı geçmiş ünlülerin öldüğüne dair haberler öne sürülürdü Twitter'da ve Facebook'ta; bir yakını çıkıp hayır ölmedi diyene kadar bu yalan dalga dalga yayılır; televizyon kanalları, haber siteleri ve gazeteci profilleri inanarak bu yalanı "haber" olarak paylaşırdı. Tabii ki bir de, kendi başına bela açmak için de sosyal medya gibisi yok. Kahvehane masasında konuşur gibi, yol açacağı vahim sonuçlara aldırış etmeden sosyal medyada paylaşım yapanlar işin ciddiyetinin farkında değil. İnsan en başta kendine ve yakınlarına karşı sorumlu davranmalı. "Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?" diye bir laf vardır hani; sevdiğiniz insanlara bunu söylemekten çekinmeyin. Gaza gelip başına iş açabilecek sözler sarf eden pek çok kişiyi mesajla uyarmışlığım var.

Ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Bireysel olarak sorumluluklarımız var. Bazen 200 takipçili etkisiz gibi görünen bir hesabın paylaştığı yalan-yanlı bilgi, kartopu etkisiyle milyonlarca insana ulaşacak hale gelebiliyor. Sosyal medyada muazzam bir bilgi kirliliği yaşanıyor. Hem de aralıksız ve şiddetini artırarak. Hedef gösterme kültürünün parçası olanlar da bir gün bu hengamenin kurbanlarından biri haline gelebilir. Bunu geçmiş dönemde pek çok deneyimle gördük.

Bazen de yazım yanlışları ve yanlış ifade etmelerle insanlar sosyal medyada başına bela açabiliyor. Birbirini konuşarak anlayamayan, anlatamayan insanlardan yazı yoluyla doğru iletişim kurmasını beklemek fazlasıyla iyimserlik olur. Üstelik bu durum sadece bizim için değil, tüm dünya için büyük problem. Başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, internetteki yalan haberlerin tehlikesini sezenler bu duruma karşı savaş ilan etmiş durumda.

Bir bilgiyi yazmadan veya paylaşmadan önce en azından mantık süzgecinden geçirmeli insan. Twitter'da veya Facebook'ta okuduğunuz haberlerin çok büyük bir kısmı yalan veya çarpıtma bilgilerden oluşuyor. Öğrenilen bilgiyi birden fazla haber kaynağından teyit etmek ve paylaşırken de mümkün olduğunca duygusal etkiyle abartmaktan kaçınmak önemli. Hassas konularda daha hassa davranmak ve temkinli yorumlar yapmak hayat kurtarır.

GAZETECİ/HABERCİ DEĞİL; OPERATÖR

Günümüzde medya ve gazetecilik çağa ayak uydurmak adına şekil değiştirdi. Gazetelerin web siteleri, basılı versiyonlarından yüzlerce kat daha fazla insana ulaşıyor. En son yönettiğim aylık bilgisayar dergisi PCnet'in satış adedi o dönemler 13-15 bin civarındaydı. Bugün yönettiğim teknoloji sitesi Teknolog'un aylık ziyaretçi sayısı 550-600 bin civarında. İnternet müthiş bir olanak, hem yayıncı hem de okuyucu için. Televizyon kanalları programlarını ve dizilerini YouTube kanallarından veya kendi sitelerinden anonim olarak paylaşıyor ve çok daha fazla izlenme alıyorlar. "Tık haberciliği" gibi bir kavram oluştu. Hangi haber nasıl verilirse veya verilmezse ziyaret alır, gelen kişi başka sayfalara dolaşır...

Haberin işlevi, haberdar etmekten çıkıp elde edeceği erişim istatistikleriyle ölçülmeye başlandı. Çoğu haber sitesinin en büyük derdi, o gün kaç sayfa gösterdikleri. Habercilik filan umurlarında değil yani. Yeni dönemde haber sitelerinin çoğunda haberciler değil, operatörler çalışıyor. Sosyal medyada gördükleri sansasyonel her bilgiyi haber yapıp, sonra da bunun yine sosyal medyaya habermiş gibi sürülmesini bilerek veya bilmeden sağlıyorlar. Yani internetin kendisi medyasıyla, sosyal medyasıyla dev bir haber çöplüğü. Yazılanların çoğu bir süre sonra ya siliniyor ya da arkalara bir yerlere atılıyor.

SOSYAL MEDYA MUTSUZLUK SEBEBİ

Teknoloji ve sağlık dendiğinde genellikle fiziksel etkiler akla gelse de, özellikle sosyal medyanın hayatımızda önemli bir yer işgal etmeye başlamasıyla birlikte akıl sağlığımıza da etkisi yadsınamaz boyuta ulaştı. Japonya'daki Chiba Üniversitesi'nde Dr. Tetsuya Nakazawa ve ekibi tarafından yapılan bir araştırma kapsamında 25 bin çalışan 3 yıl boyunca gözlemlenmiş.

Bilgisayar başında çalışanlar ve çalışmayalar arasındaki psikolojik farkları anlamak üzere yapılan araştırmada, ekran başında günde 5 saatten fazla çalışanlarda uykusuzluk ve depresyona çok daha fazla rastlandığı sonucuna ulaşılmış.

Yine geçtiğimiz yıllarda Leeds Üniversitesi araştırmacılarının İngiltere'de 1500 kişi üzerinde gerçekleştirdikleri araştırma da benzer sonuç vermiş. Dr. Catriona Morrison ve ekibinin düzenlediği anketin sonucuna göre internet bağımlıları arasında depresyon veya depresyona yatkınlık oranı çok daha yüksek.

FABRİKA AYARLARINA DÖNSEK Mİ?

İnternet bağımlılığı ve depresyon arasındaki bağlantıyla ilgili sayısız araştırma bulunuyor. Başkalarının mutlu paylaşımlarından üzüntü devşirmek değil sadece; başkalarının hiç de mutlu sayılmayacak negatif paylaşımlarından da olumsuz etkilenmek günümüzün salgın hastalıklarından biri. Hani mutluluk bulaşıcıydı? Siz de kendinizi gecenin bir yarısı forum sitelerinde ve tuhaf bloglarda son derece yaratıcı komplo teorilerini sayfa sayfa okurken bulmuşsunuzdur. Kafa karıştıran, şüphe uyandıran, güvensiz ve tedirgin hissettiren haberler, aşırı şiddet içeren fotoğraf ve videolar, tuhaf teoriler ve dedikodular kaygının önemli tetikleyicileri arasında yer alıyor.

Birkaç yıl önce iş sebebiyle Avrupa'ya taşınan yakın bir arkadaşım; Türkiye'de olanlar sebebiyle sürekli büyük üzüntü duyduğunu, hassas yapısı sebebiyle çok çabuk bunalıma girdiğini söylemişti. Öğrendim ki dün Twitter ve Facebook hesaplarını kapatmış. Yabancı bir ülkedesin, yakınlarınla iletişim kurarak onlardan bazı haberleri çoğunlukla en doğru haliyle zaten alıyorsun. Sosyal medyada paylaşılan güvenilmez ve denetimsiz bilgiler, fotoğraflar ve videolar elbette senin moralini daha fazla bozacaktır. Türkiye'de çoğu insana sorsanız, yurt dışında yaşayanlar için "ne olacak canım, onlar rahat" yorumunu yapar fakat işin aslı öyle değil. Uzakta olanlar, ülkemizde yaşanan olaylar sebebiyle bizden çok daha fazla etkilenip bunalım yaşayabiliyor.

Sosyal medyada zaman geçirmenin size iyi gelmediğini düşünüyorsanız bunu sınırlamak, sınırlayamıyorsanız en azından bir süreliğine hesaplarınızı dondurmak veya kapatmak faydalı bir çözüm olabilir. İnternet kullanımınızı genel olarak kısıtlamak istiyorsanız, bu konuda teknolojiden yardım alabilirsiniz. Bilgisayar ve telefon uygulamaları bulunan Freedom (freedom.to) bu çözümlerden biri. Uygulama internet erişiminizi, önceden belirlediğiniz bir süre için kısıtlıyor. Tabi işiniz veya sosyal hayatınız her an online olmayı gerektiriyorsa bu tarz çözümler biraz zorlayıcı olabilir. Bunun yerine, önceden belirlediğiniz siteleri belirlediğiniz zaman dilimlerinde erişime engelleyen Anti-Social (anti-social.cc) adlı yazılım/uygulamayı da deneyebilirsiniz.

OLMUYORSA DA OLMUYOR

Çevremde pek çok insandan duyuyorum, "Twitter'a hiç bakmak istemiyorum çünkü moralimi çok bozuyor" ifadesini. Moralimizi bozan Twitter değil, bize bilginin hiçbir süzgeçten geçirilmeden, en saf ve tehlikeli haliyle sunulması rahatsızlığı artırıyor. Yaşanmış olayı paylaşan kişi en başta kendi duygularını ve önyargılarını katarak yorumluyor; biz de gerçek buymuş düşüncesiyle alıyoruz. Başkalarının da mutsuz olmasını isteyecek kadar umutsuz mutsuzlar için sosyal medya bir nimet. Kara haberleri en kara haliyle paylaşmak, durumdan vazife çıkarmak için şimdiye dek hiçkimsenin sahip olmadığı araçlara sahipler.

Kendimizi korumak için sosyal medya hesaplarını kullanmamak, gözlerimizi-kulaklarımızı kapatmak gibi bir şey oluyor. Fakat insan bazen, onca kötülük ve karanlık içinde korkudan gözlerini ve kulaklarını kapatır. Sosyal medyanın akıl sağlığınıza zarar vermesine izin vermeyin. Başka çare göremiyorsanız, sosyal medyada gözlerinizi kulaklarınızı-kapatmaktan da çekinmeyin. Geleneksel medyayla büyümüş ve sosyal medyanın doğumuna yakından tanıklık etmiş bir iletişimci olarak aklıma gelen naçizane düşünceler ve tavsiyeler bunlar.

(Görsel kaynağı: Newyorker)