YAZARLAR

'ABD ordu ve polisten ihraç edilenleri kullanabilir'

EADaily Ajansına göre Türkiye'de iktidara destek geniş. Ama Erdoğan taraftarları ne Kürt hareketine ne de dış tehditlere karşı koyabilir. Bu iş devletin işidir. Halbuki 'FETÖ’den temizlenen' ordu ve polis zayıflamış ve toplum kadar kutuplaşmış durumda.

Suriye’de Moskova-Ankara-Tahran üçlü ittifakı, Kürdistan’ın kaderi ve Türkiye’de 2016’da olup bitenler geçen hafta Rus yorumcuların ilgisini çeken konular arasında idi.

Siyaset bilimci İgor Pankratenko Newsland.com sitesinde yayımlanan yazıda Moskova-Ankara-Tahran (MAT) ekseninin zayıf noktalarını araştırdı.

Yazar, Moskova’nın, kendi başına varamadığı hedeflere ulaşmak ve uluslararası alanda izole olmadığını göstermek için her türlü ittifak ve eksenlere katıldığını ama ne var ki onların çoğunun “defolu” çıktığını öne sürdü.

Ekseni oluşturan devletlerin amaçları farklı. MAT’ın esas sorunu, en başta Esad rejimine yaklaşımları olmak üzere Ankara ile Tehran arasındaki çelişkiler. Ankara Şam rejimine bir süre daha tahammül etmeye razı iken Tahran Esad’lı veya Esad’sız ama şimdiki rejimin en büyük destekleyicisidir. Çünkü mevcut Şam rejiminin olası çöküşü, Arabistan yarımadasından Pakistan’a kadar uzanan coğrafyada İran’ın nüfuzunu kaybetmesi demektir. Ankara, Suriye’de Kürt otonomisine izin vermemeye ve bölgeden akım eden mültecileri barındıracak tampon bölgesini kurmaya çalışıyor.

Rusya’nın amaçları ise tamamen meçhul. En azından bugüne kadar açık ve mantıklı bir amaç bize telaffuz edilmedi.

Üstelik “Amerikan faktörü” unutmayalım. Başkanlık seçimi ile uğraşan Washington Suriye’de aktivitesini dondurmuş. Yeni Beyaz Saray ekibinin dış politik paradigması Orta Doğu için de, MAT için de kritik nitelikte olacak. Pankratenko’ya göre ABD, Kürt politikasını revize ederse Ankara’nın MAT vizyonu değişecek, Rusya ile ilişkileri düzeltirse Moskova’nın Tahran’a ihtiyacı kalmayacak.

Sonuç olarak yazar, MAT’ın kırılgan olduğunu, “jeopolitik çukurlara” dayanıklı olmadığını iddia etti.

REGNUM Ajansı yorumcularından Stanislav Tarasov, Erbil’in “ilk Kürt devletinin başkenti” olup olmayacağını araştırmaya çalışıyor.

Washington bu arada oyun dışı kalırken Suriye ve Irak’taki durumu büyük ölçüde etkileyecek ittifaklar oluşturuluyor. Irak ve Türkiye Başbakanları Hayder el-Abadi ile Binali Yıldırım’ın müzakeresine “sansasyon” diyen yazara göre, Türk askerlerin Irak’tan çekilişi hiç beklenmedik bir gelişme olmuş. Bugüne dek Türk tarafı, Başika kampındaki askerlerin görevinin “Türkiye’yi terörden korumak ve yerli militanları eğitmek” olduğunu iddia etti.

Üstelik Binali Yıldırım’ın Erbil’de yaptığı görüşmelerin sonucunda Erbil’in PKK’nın Sincar bölgesinden çekilmesi için gayret göstereceğine dair açıklama geldi. Fakat Tarasov, Ankara ve Erbil’in PKK militanlarını Sincar’dan nereye kovacaklarını belli değil, diyor. Türkiye’ye gitmezler, Suriye’ye giderlerse Rojava güçlenir, ki Ankara buna fırsat vermeyecek.

Yazara göre PKK ve PYD, IŞİD ile savaşmakla meşgul iken Ankara Barzani rejimi ile uzlaşmaya girerek “Türkiye ve Suriye Kürtlerinin” hareketinin önüne geçmeye çalışıyor. Tarasov, bu durumun Erbil’in ilk bağımsız Kürt devletinin başkenti olma şansını artırdığını öne sürdü.

EADaily Ajansına göre Reina katliam olayı ve katilin polisten kaçışı çağdaş Türkiye’nin iç ve dış tehlikelerden korunmasızlığını ortaya koymuş. 20 Temmuz 2015 günü meydana gelen Suruç patlamasından bu yana 30 terör olayında 730 kişi hayatını kaybetmiş. Daha çok asker ve güvenlik güçlerini hedef alan PKK’nın eylemlerinin aksine IŞİD’in terörü, yabancı turist dahil sivillere yönelik.

Ajans, Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 senelik iktidarının, Türk toplumunun derin kutuplaşmasına yol açtığını iddia etti. Hem toplum hem siyasetçiler Erdoğan’ı ya ateşli bir şekilde desteklemekte veya aynen karşısına çıkmaktadır. Ortası yok. 2015’te seçim kazanan, darbe teşebbüsünü bastıran iktidar “yenilmez” imajına kavuştu.

Buna rağmen sosyal ve siyasi kutuplaşma her geçen gün artıyor. EADaily, Erdoğan’ın seçmen profilini şekillendiren milliyetçi ve “ılımlı islamcı” kırsal sakinlerin ve kentsel orta sınıfın, iktidara verdiğinden fazla destek veremediğini, siyasi gücünü ancak “radikalleşmekle” geliştirebildiğini öne sürdü. Tam tersine muhalif  kesim ise yelpazesini genişletiyor. Artık her çeşit solcu, seküler cumhuriyetçi, etnik ve dini azınlık, sendikacı, çoğu aydınlar iktidara muhalefet oluşturmakta.

İktidara destek geniş ama Ajansın deyişiyle Erdoğan’ın sayısız taraftarları ne ”ülkenin Güneydoğusundaki Kürt hareketine” ne de dış tehditlerine karşı koyamaz. Bu iş devletin işidir. Halbuki “FETÖ’den temizlenen” ordu ve polis zayıflamış ve toplum kadar kutuplaşmış durumda. Neticede ülkenin güvensizliği artmakta. Suriye cephesinde de IŞİD’e karşı birkaç zafer kazanan TSK “El-Bab bataklığına saplanmış”.

Rejime en büyük tehdit ise sırtından, Ankara’nın “baş müttefiki” tarafından gelebilir. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri o kadar bozuk ki Donald Trump ve ekibi onları onaramaz. Ajansın deyişiyle Ankara’nın “İncirlik şantajı”, Suriye Kürtlerine destek kesme talebi ve başka “kaprisleri”, Amerika’nın oransal karşılığına yol açabilir. O zaman Washington, ordu ile polisten ihraç edilen on binlerce Türk subayı kullanmaktan vazgeçmeyecek.

Türkolog Vladimir Avatkov, Rusya Dış İşleri Bakanlığına bağlı MGİMO Üniversitesi haber portalında Türkiye’nin 2016 senesini değerlendirdi. Uzman, geçen sene ülkenin ana sorunlarının ortaya çıkışı ve bu sorunların “aceleci ve bundan önce düşünülemez” çözüm yöntemleri ile aklımızda kalacağını öne sürdü. Sözkonusu gelişmeler Türkiye’yi köklü bir “perestroyka” (yeniden yapılanma) zorunluluğu ile karşı karşıya getirdi.

İç siyasete bakılırsa AK Parti Recep Tayyip Erdoğan’ın etrafında konsolide olup çoğu parti kurucuları ve eski üyeleri ihraç edildi, siyeseti bıraktı veya, Fethullah Gülen’in destekçileri gibi “sessiz muhalefet” oluşturdu. Erdoğan’ın Gülen ile arasının bozulması ve Cumhurbaşkanının kimi askerlerle karmaşık ilişkileri “tuhaf” bir darbe teşebbüsü ile noktalanmış. Bastırılması da yazarın deyişi ile geniş çaplı zulüm ve bugüne kadar Türk siyasi kültürüne aykırı olan ihbarcılık olaylarına yol açmış.

Milletin rejime verdiği destek MHP’yi iktidara bağlamış, HDP’ye karşı yürütülen kampanya ise CHP’yi tek muhalif parti haline getirmiş.

Dış alanda “komşularla sıfır problem” paradigması iflas edince Türkiye’nin “global güç” olma hevesi, politikanın “sertleşmesini” kaçınılmaz kıldı. Neticede Rus uçağı vuruldu, TSK Irak ve Suriye’ye girdi, AB ile ilişkiler gerginleşti.

Genel olarak Batı ile ilgili hayal kırıklığı Türkiye’nin dış politikasını daha bağımsızlaştırdı, Ankara’yı Moskova ve Tahran’a yöneltti. Ne var ki bu gelişmeler, radikal islamcı, aşırı milliyetçi, turancı ve Batılı müttefiklerin hoşuna hiç gitmedi. Andrey Karlov’un öldürülmesi de bu hoşnutsuzluğun belirtisidir.

Yazısını bitirirken Avatkov, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması iki ülkenin halkları için hem “bir yudum temiz hava” hem de “Türkiye’de belirli (Rusya karşıtı) kesimlerin reorganizasyon için kullandığı” bir mola olabilir, yazdı.


Andrey İsaev Kimdir?

Moskova Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nden mezun. Rusya Bilim Akademisi Şarkiyat Enstitüsü ile Kazan Devlet Üniversitesi'nde çalıştı. Toplam 17 yıl çeşitli görevlerde Türkiye’de bulundu, Çin ve Hindistan’da çalıştı. Gazetecilik, araştırmacılık ve çevirmenlik yapıyor. RS FM radyosu kurucularından ve ilk genel müdürü.“Eski Çağ Türkiye tarihi” ve “Hint-Avrupa Mitolojisi: bir inceleme denemesi” adlı kitapları var.