Astana sonrası için umut var
Suriye yönetimi eninde sonunda “muhalifler” ile görüşmeleri Şam’da sürdürmek isteyecek. Bu, silahlı grupların “Şam’ın otoritesini kabul ettiği" anlamına geleceği için kolay olmayacak. Ama diğer yandan Şam bu görüşmelere örgüt olarak değil bir devlet olarak katılıyor ve bugüne kadar izlediği siyasetten geri adım atmaz.
Suriye sahasında yaşanan bazı gelişmeler Astana sonrası farklı bir tablonun ortaya çıkacağını düşündürüyor.
Önce hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş “Türkiye bölgede çok ciddi bir makas değişimine gidiyor” dedi.
Kurtulmuş’un bu açıklaması elbette sadece Suriye ile sınırlı değil, Irak ile yaşanan ve yaşanacak yeni döneme de işaret ediyor.
Ama ilk somut işaret Suriye’de yaşandı. Rus ve Türk uçaklarının El Bab’a yönelik ortak operasyon düzenlemesi önemli bir gelişme.
Türkiye El Bab’ta çıkmaza girmişti. TSK’nın kara birlikleri de dahil, çok geniş kapsamlı bir operasyon yapmadan El Bab’ı IŞİD’ten alabilmesi mümkün değil. Bu açıdan Rusya’nın verdiği destek (hava operasyonu) Türkiye açısından çok önemliydi.
Ancak Rusya’nın konu ile ilgili açıklamasında dikkat çeken daha önemli unsur operasyona Suriye’nin de onay vermesi vurgusu. Yani Suriye Türkiye’nin kendi toprakları içinde hava operasyonu yapmasına izin verdi.
Buna Suriye dışişleri bakan yardımcısı Faysal El Mikdat’ın “Suudi Arabistan ve Katar’ın Astana görüşmelerine katılmaları için önce teröre verdikleri desteği kesmeleri lazım” açıklamasını da ekleyelim. Suriye bu açıklama ile Türkiye’nin teröre destek verdiği söyleminden vazgeçmiş oluyor. Daha önceki açıklamalarda Türkiye adı Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte “teröre destek veren ülkeler olarak” anılıyordu.
Bu gelişmeler yaşanırken Astana’da olup olmayacağı tartışılan ABD de El Bab’a yönelik operasyon yaptığını duyurdu.
ABD’nin yaptığı operasyonun niteliği tartışma konusu ama bundan önemlisi ABD’nin Türkiye’nin eleştirilerinin tavan yaptığı ve Astana treninin yol almaya hazırlandığı günlerde böyle bir hamle yapması.
Suriye’deki “resmi” müttefiki Kürtlerin Astana öncesi durumu da göz önüne alındığında bu hamle ABD’nin “tutunma çabası” olarak da görülebilir, ABD’nin de Türkiye gibi “makas değiştireceğinin” göstergesi olarak da. Nitekim konu ile ilgili ABD açıklamasında “söz konusu (IŞİD) hedeflerin tahrip edilmesinin ortak çıkarımıza olduğu konusunda bir fırsat penceresi gördük” deniliyor.
ABD daha önce PYD’nin de masada olması gerektiği açıklamasında bulunmuştu ama şu ana kadar PYD’nin masada olacağına dair bir açıklama yok. Masada Kürtleri hiçbir şekilde temsil etmeyen (ÖSO bünyesi içindeki) birkaç isim olacak.
PYD’nin masada olmamasının Türkiye’nin ısrarının bir sonucu olduğu çok açık. Kürt meselesi sadece “Suriye Kürtleri meselesi olsaydı” muhtemelen böyle bir gelişme yaşanmayacaktı. Bu nedenle bütün taraflar Kürt meselesini farklı bir platformda ele almak üzere (ve kendi hesaplarını kendilerine saklayarak) Astana sonrasına ertelediler. Ama bu sahadaki gerçek göz önüne alındığında çok da sürdürülebilir bir durum değil.
Ceyşül İslam da (İslam Ordusu) Astana görüşmelerine katılacak silahlı gruplar arasında yer alıyor.
Ceyşül İslam doğrudan Suudi Arabistan kontrolünde ve desteğinde olan bir terör örgütü. Peki ne oldu da yine Suudi Arabistan güdümlü “Suriye İstişare Konseyi”nin katılım durumu belli değilken Ceyşül İslam masada olacak?
Bu hamle örgütü Suudi ekseninden çıkarma hamlesi gibi duruyor. Ceyşül İslam örgütü daha önceleri birkaç kez devlet (Suriye) ile pazarlık masasına oturmuştu. Bakalım Astana sonrası özellikle Şam kırsalında etkili olan örgütün kararı ve durumu ne olacak?
Bütün bu gelişme ve jestleşmeler Astana sürecinin kolay geçeceğini göstermiyor elbette. İlk toplantı peşrev niteliğinde olacak. Taraflar birbirlerini samimiyet testinden geçirecek. Görüşme başlıklarında sorun çıkabilir. Başlıkların henüz net şekilde saptanamamış olması bile başlı başına bir sorun aslında.
Kürt konusu, Ceyşül İslam gibi 30-40 bin kişilik örgütlerin durumu, anlaşmaya dahil edilmeyen El Nusra, IŞİD gibi örgütlere yönelik savaşta bu gibi örgütlerin nasıl bir tavır takınacağı, kimlerin siyasi muhalif olarak Şam’da yer alacağı gibi konular çetin pazarlıkların olacağını gösteriyor.
Diğer yandan Suriye yönetimi eninde sonunda “muhalifler” ile görüşmeleri Şam’da sürdürmek isteyecek. Bu, silahlı grupların “Şam’ın otoritesini kabul ettiği" anlamına geleceği için kolay olmayacak. Ama diğer yandan Şam bu görüşmelere örgüt olarak değil bir devlet olarak katılıyor ve bugüne kadar izlediği siyasetten geri adım atmaz.
Her şeye rağmen Astana’da Cenevre’den daha iyi sonuç alınabilecek gibi görünüyor.