Erdoğan Chavez'e benziyor mu?
Benzerlik ancak bir kuyunun başındaki iki adamın benzerliği kadardır. Aralarındaki farkları ise birinin bizi kuyuya atması, diğerinin çıkarmasıdır.
Ne zaman yazacaklar acaba diye bekliyordum ama ben daha çok iktidarın eteklerindeki tımarlı sipahilerin aklına gelir diye düşünüyordum. Öyle olmadı. Ne kadar ötede olduğunu bilemem ama ‘karşı köşeden’ geldi bu hamle. Erdoğan Chavez’e benziyordu ve onun gibi bir başkanlık rejimi istiyordu.
Bunu yazabilmek için sadece elma ve armutları aynı sepete koymak yetmezdi tabii ki. Elmalar, armutlar, iki diş muz, pırasa, patlıcan ya da musakkası, hatta bunları satan manavı bile aynı sepete koymanız gerekiyordu. Yaptılar ama nasıl olsa sol tarafa sövmek her zaman para eder bu ülkede… (Üç nokta)
Öncelikle Chavez; neolibeal politikaları yaşama geçirmek için değil, bu politikaların tarumar ettiği, yıktığı, imha ettiği bir halkın adayı olarak iktidara geldi. Yani özelleştirmeleri yapan, bunun için bulabildiği her şeyi satan, yolları, köprüleri, limanları, madenleri, kenti –bu yerlerden çıkarılan toprakları denize doldurup yeniden– satan biri olarak değil, gücü yettiğince satılmış her şeyi kamulaştırmaya çalışan bir başkan oldu. Bu sadece kamulaştırma da değildi. Mesela Chavez zamanında çıkan ve hâlâ geçerli olan yasayla, "Bir işyerinde çalışanların yarısından bir fazlasının imza vermesi karşılığında, işyerinin işçilere devredilmesi" de vardı. Yüzlerce fabrika, işletme, mesela SEKA büyüklüğünde bir kağıt fabrikası, Karabük demir-çelik fabrikasının üç katı büyüklüğünde SİDOR demir-çelik fabrikası patronlarından alınıp işçilere verildi.
İşçilerin örgütlenmesi, sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı işçiler her zaman desteklendi. Sendika zorunlu hale getirildi.
Chavez’in ticaret bakanın odasında Brezilya işgal fabrikaları komitesi üyesi Sergia Golard’la birlikte oturuyorduk. Çin’den yatırımcı bir heyet geldi, dediler. Siz de kalın, dedi bakan. Çoğu Çin Komünist Partisi yöneticisi ve muhtemelen hepsi Komünist Parti üyesi yatırımcılar konuşmaya başladılar. Bir cep telefonu fabrikası kurmak istiyorlardı. Yatırımın yarı yarıya olması şart değildi. Hepsini kendileri yapabilirdi. Teknolojiyi de buraya taşıyacaklardı. Sorun yoktu. Bir tek şartları vardı. Sendika istemiyorlardı. Güldü Venezuela ticaret bakanı, "Yoldaş," dedi, "biz burada sendikasız hiçbir şey yapmayız."
Kabul edilmeyen bir referandumda Chavez hükümeti, günlük çalışma saatlerinin 6 saate inmesini istiyordu.
Kooperatifler, komünlerin örgütlenmesi için Chavez hükümeti krediler verdi. Topraksız köylüler için toprak reformu programları hayata geçirildi. Eksik, gedik ve zordu bu işler ama hepsi yapılmaya çalışıldı. Oligarşi iktidarını kolay bırakır mı zannediyorsunuz? Sadece toprak reformu için mücadele eden 104 köylü lideri toprak sahiplerinin kiralık katilleri tarafından öldürüldü. Chavez, polisler toprak sahipleri tarafından satın alınabildiği için köylü milisleri örgütlemeye çalıştı.
Şu muhalif basını susturmak meselesine gelince. Chavez’e karşı darbe bir televizyon kanalında pişti. Sağcıların yaptığı büyük bir yürüyüşe Chavez taraftarları tarafından ateş açıldığına dair görüntüler yayınlandı. Bir köprüden ateş açıyorlardı. Halbuki basit bir kamera oyunuydu bu. Aslında köprünün altından kimse geçmiyordu. O yoldan hiçbir zaman geçmemişti göstericiler. Ateş açan Chavistler, çatılardan kendilerine ateş açanlara karşı kendilerini koruyorlardı. Bu dalavere darbeden hemen sonra bu kanalda neşe içinde, açıkça anlatıldı bile. Buna rağmen bu kanal, Chavez geri döndüğünde yayına devam etti. Kapatılmadı. İki yıl kadar sonraydı sanırım, kablolu yayın sözleşmesi bitince yenilenmedi. Buydu sansür… (Üç nokta)
Venezuela’ya başkanlık rejimini Chavez getirmedi ama halkın belli sayıda başvurusu ile başkan seçiminin yenilenmesi, geri çağırma yasası onun zamanında geldi. Kararname yetkisi de Chavez sırasında çıkmadı. Tabii ki Chavez iktidarının, Bolivarcı devrimin dehşetli yanlışları, hataları vardır ama bunlar değildir. Belki az yapabildiği içindir hatta…
Bu çok uzun bir hikaye ve sonrasında devam etmek üzere ama bu benzerlik ancak bir kuyunun başındaki iki adamın benzerliği kadardır. Aralarındaki farkları ise birinin bizi kuyuya atması, diğerinin çıkarmasıdır.
Yani bu benzetme, kavgada bile söylenmez…