YAZARLAR

Halep bir Pirus zaferi mi? (3)

Eski Halep'te Esad'ın posterleri dikildi, yaralı kentte Suriye bayrakları yeniden asıldı. Peki enkazın siyasi bir faturası olacak mı? 

Halep Kalesi’ni gezerken girişte görevliler, Suriye bayrağını göndere çekiyordu. Bizim de bekleyip bu anı görüntülememizde ısrar ettiler. Bir asker selama durdu, diğerleri bayrağı çekti. Kalenin merdivenlerinin yanına da Devlet Başkanı Beşşar el Esad’ın devasa posteri dikildi. Tam bir fetih havası.

Halep’i savaşın mutlak şekilde seyrini değiştirmesi açısından Stalingrad muharabesiyle kıyaslayanlar var. Ölçek aynı olmasa da, Suriye'de Batı-Körfez ittifakının iteklediği kanlı 'devrim' projesine karşı altın vuruş olması açısından Halep bir nevi Stalingrad sayılır. Bir başka açıdan Halep’in kurtarılması yıkıcı kayıplar pahasına kazanılan Pirus zaferini andırıyor. Halep’in tarihi bölgesinin dışında doğu kesiminde varoş mahallelerini yıkan savaşın insani ve maddi bedeli de çok ağır. Pirus, kazanılan zaferi anlamsızlaştıran bir sonuç. Peki Halep öyle mi? Bunun tarihe Suriye’nin Pirus’u olarak geçip geçmemesi Şam yönetimi ve Halep halkının yeniden inşa sürecinin üstesinden gelip gelmemesine bağlı.

Bir fabrika sahibi güvenlik tamamen sağlandığında işyerini bir ayda eski haline getireceğini söyledi. Yetkililerden sıradan insanlara kadar “Yıkıldık ama ayağı kalkar yeniden yaparız” demeyen yok gibi. Bu kuru bir avuntu mu? Elbette değil. Haleplileri tanıyanlar bilir: Çalışkan, üretken ve sebatkar insanlardır. Ve tarihi eserler asırlardır onların sahip olduğu zenginliğin de kaynağı olan hazinelerdir. Eskiyi diriltmenin yollarını arayacaklardır. Ancak yıkılan eserlerin bazılarını yeniden inşa etmek ya çok zor ya da mümkün değil. Hem sivil yerleşim alanlarının yeniden inşası hem tarihi eserlerin onarımı çok büyük ve kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor.

halepkalesi Halep Kalesi bayraklar ve Esad posterleriyle donatılmış.

Suriye yönetimi yeniden inşa için hazırlık yapsa da masadaki planlar henüz kamuya açık değil. Tarihi bölgeler ile varoşlar için ayrı planlar sözkonusu. Tarihi eserlerin durumuna dair bilanço çalışmaları daha yeni başladı. Antik Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Prof. Dr. Mamun Abdulkerim'e göre bir taraftan UNESCO ve Ağa Han Vakfı gibi kurumlarla görüşmeler yapılırken diğer yandan eserlerin restorasyonunda görev alacak kadrolar için uluslararası destekle Beyrut'ta eğitim programları yürütülüyor.

Tarihi eserlerin ne kadarının onarılabileceği konusunda Prof. Dr. Abdulkerim gayet gerçekçi bir tablo çizdi:

"Halep’de durum iyi diyerek etrafa çiçek saçamam. Hayır, durum felaket. 1500’den fazla tarihi bina hasar gördü. Tarihi çarşının yüzde 70’i hasarlı. Yüzde 30-40’lık kısmı tamamen bitmiş. Bu tam bir trajedi. Bazı yapıların durumu çok dramatik, bazılarının durumu genel olarak iyi, bunlar restore edilebilir. Eğer yapıların küçük bir kısmı bile kalmışsa UNESCO şartlarına göre yeniden yapılması mümkün. Halep, Dünya Kültür Mirası listesinde. Bu nedenle, orada keyfinize göre hareket edemezsiniz. Halep için milyarlarca dolara ihtiyacımız var, çünkü hasar çok çok çok fazla."

Doğu Halep’te evsiz kalanlar için de toplu konut şeklinde yeni bir şehir kurulmasından bahsediliyor. Hatta Çin’in toplu konut projelerini üstlenebileceği konuşuluyor. Bir yetkili yeniden inşa sürecinde kimlerin yer alacağına dair soruma “Doğal olarak bu savaşta bizi yalnız bırakmayan dostlarımız yer alacak. Türkiye’ye rol düşeceğini hiç sanmıyorum. Buna halk isyan eder” yanıtını verdi.

Savaşın bütün ülke sathında ağır insani ve maddi bilançolar bıraktığı düşünüldüğünde yeniden inşa süreci bir hayli zaman alacaktır. Bunun maddi külfetini Suriye'nin ne kadar kaldırabileceği de meçhul. Ancak bunu başarmak Suriye’yi bir bütün olarak geleceğe taşır, aksi bir durum ise sadece kaos üretir.

halepcarsi Halep'te tarihi eserler yıkımın yeniden inşaa maliyeti için milyarlarca dolar gerekiyor.

İşin maddi boyutu bir yana bu konuda ülkenin avantajlı olduğu birkaç nokta var. Bunlardan biri toplum dışardan resmedildiği tarzda bölünmedi. Körfez’in parasıyla cihatçıların yürüttüğü mezhepçi kampanyalara ve saldırılara rağmen Suriye halkı bunlara mezhepçi bir yanıt vermedi. Dışardan okunduğu gibi Suriye ordusu ve halkıyla mezhepçi bir ayrışma yaşamadı. İçerdeki tabloya yakından bakıldığında bunun Alevilerle Sünnilerin ya da Hıristiyanlarla Müslümanların savaşı olmadığı açık. Sadece Humus, olayların başında Aleviler, Şiiler ve Hıristiyanlara yönelik sistematik saldırılar yüzünden mezhepçi bir bölünmeye sürüklendi ama kısa sürede bunun kirli bir tezgâh olduğu anlaşıldı ve halk tekrar yemekte ve oyun masasında ya da kederde ve sevinçte farklı inançlardan insanları buluşturan fabrika ayarlarına geri döndü. Halep bu savaşın bir mezhep savaşı olmadığının en önemli kanıtı. Halep’te silahlı isyanı reddettikleri için en az altı Sünni din adamı öldürüldü. Şeyh Abdüllatif el Şami işkence edilerek öldürülenler arasında. Hayatta kalanlar da sürekli tehdit altındaydı. Halep cephesinde yer alan askerlere sorulacak en tuhaf soru “Sünni misin Alevi mi?” Bu soru kadar insanları öfkelendiren başka bir soru yok.

Yönetimin yeniden inşa konusuda bir diğer şansı şu: Savaş rejimle hesaplaşmayı erteletti. Bu aynı zamanda halkın yönetime açtığı bir kredidir. Gözlemlediğim kadarıyla Esad savaşta ülkeyi yöneten bir lider olarak eskisinden daha popüler hale geldi. Elbette halkın bu teveccühü bütün bir sistemi kapsamıyor. Halep ve Şam’da konuştuğumuz bürokratlar, siyasiler ve bağımsız kişilerin altını çizdiği önemli bir nokta var:

Bu badire atlatıldıktan sonra rüşvete ve yolsuzluğa batmış sistem daha fazla dokunulmazlığını sürdüremeyecek. Bu halk, yönetimde bazılarının feda edildiğini görmek isteyecek. Çünkü ülke büyük bir bedel ödedi ve istismar, iltimas ve yolsuzlukla sefa sürenlere kimsenin tahammülü kalmadı.

2011 öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı İslam dünyasının önemli bir lideri olarak gören Halep Üniversitesi’nde bir profesör (ismi bizde mahfuz) savaşın siyasete etkisine dair şunları söyledi:

“Benim rejimle ilgili fikirlerim farklıydı. Ancak Esad bu krizi iyi idare etti. Ülkeye liderlik gösterdi. Şu anda alternatifi yok. Bir seçim olsa yüzde 70’in üzerinde oy alır… Elbette yönetime olan eleştirilerim baki. İnsanlar eleştirilerini şimdilik rafa kaldırdı. Çünkü halk şunu fark etti ki ülke elden gidiyor. Şimdi yönetimle uğraşmanın zamanı değil. Hani bir söz vardır; dereyi geçerken at değiştirilmez diye. Fakat savaştan sonra insanlar bir temizlik yapılmasını bekleyecek, bir şeylerin değişmesini isteyecek. Yönetim de bunun farkında ve bir takım şeyleri değiştirmeye çalışıyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bundan emin olun.”

Sohbete iştirak eden ve Esad'ı destekleyen bir kadın akademisyen de "Çok kelle gidecek, gitmesi lazım" ifadesini kullandı.

Yönetime karşı hissiyat buyken Esad'ın başkanlığı ya da meşruiyetine dair ciddi bir tartışmanın yaşandığı söylenemez. Paradoksal olarak dış destekli muhalifler akan kandan Esad'ı sorumlu tutarken içerde toplumun farklı katmanları hatta 'dahili' ya da 'meşru' muhalafet olarak tanımlanan kesimler, Esad'ı ülkenin bütünlüğünün garantisi olarak gören bir çizgiye geldi.

İRAN VE HİZBULLAH HASSASİYETİ

Suriye'nin yeniden inşasında savaşa müdahil olan müttefiklerinin de illaki etkisi olacak. Rusya'nın rolüne dair fazla bir kaygı yok. Üzerinde durulan ülke İran. İran’ın olası müdahaleci ve dönüştürücü etkisine karşı halk ve yönetimde bir duyarlılığın oluştuğu görülüyor. Birçoğu için Rusya ile ittifak daha tercihe şayan. Çünkü onlara göre Rusya içişlerine karışmıyor. İranlıların üstenci bakışının özellikle orduda rahatsızlık yarattığı söyleniyor.

hizbullah1

“İran’ın yardımları siyaset üzerinde bir nüfuz kanalı açar mı” diye sorduğum tecrübeli bir gazeteci “Hayır. Suriye’deki siyasi yapıyı iyi anlamak lazım. Suriye kurduğu ittifaklar nedeniyle edilgen bir yapıda değil. Esad, İran’ı Ruslarla, Rusya’yı İranlılarla dengeliyor. İran fazla baskı yaptığında ona karşı Rusya’nın çekincelerini kullanıyor. Rusya fazla ileri gittiğinde İran’ın itirazlarını öne sürüyor” dedi.

İranlılarla ilgili kaygılar İran destekli Hizbullah için geçerli değil. Esad gibi Suriyeliler arasında yükselen isim Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah. Bırakın Şam ya da Humus'u özellikle Türkiye’de Sünni kimliğine çok vurgu yapılan Halep’te Nasrallah’ın resimlerini afişlerde, posterlerde veya rozetlerde görmek mümkün.

Dolaştığım kentlerdeki resmi dairelerde Nasrallah’ın Esad’la birlikte kolajlanmış görüntüleri asılı. İşyerlerinin kepenklerine Nasrallah portresi çizdirenler var. İşporta tezgâhlarında rozetlerin yanı sıra kimlik muhafazası olarak satılan kaplar Esad ile Nasrallah’ın fotoğraflarını taşıyor. İranlı askerlerin adı çok geçmesine rağmen İranlı liderlere dair bir fotoğrafa rastlamadım. Cephe hatlarında bulunan İranlılar şehir merkezlerinde de görünür değil. Lafın kısası halk Hizbullah ile İran’ı ayrı tutuyor. Hizbullah aynı kültürel havzadan geliyor. Nasrallah sevgisi Hıristiyanlar arasında da yaygın.


Bu yazı ilk olarak Al-Monitor'da yayınlanmıştır.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.