Arda yenilince, hepimiz yenilmiş sayıldık
Bayrampaşa’da örülen kozadan, Barcelona’da kelebek çıktıysa, aranan aşı Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanmış güzel ülkemizde neden tutmasındı? Nitekim, Şeytan Rıdvan’ın “adeta al da at dercesine” uzattığı gollük ortayı Arda kardeşi canıgönülden bir EVET’le filelerle buluşturdu.
Geçmişte bir yerlerde futbolda moderniteyle tanıştık. Belki Rausch Dereağzı’nda ilk çim sahayı yaptırdığında, belki Derwall Galatasaray’ı çalıştırmaya başladığında, belki Milne bekleri ileri sürüp muz orta yaptırdığında. O aralarda işte, aşağı yukarı benimle aynı yaşta olan (bir yaş küçük) Tugay’ı görmüştük henüz 16 yaşındayken bir maçın devre arasında.
Bizler tribünde “kimmiş, Tugay bu mu” derken ki, daha sonra erişeceği kalıbında değil, sert rüzgar esse devrilecek haldeki o incecik Tugay, ceza sahasının epey dışından bizlere rastgele görünen bir tavırla çektiği ilk şutu sol üst doksana, ikincisini sağ üst doksana takınca hepimiz “Tugay, Tugay” diye bağırmaya başlamıştık. Mahalle arasından değil, altyapıdan yetişen modern türün ilk örneği gibi gelmişti bana.
Her neyse, hepinizin bildiği üzere çok zamanlar geçildi, çok kupalar alındı, çok topçular Avrupa’ya gitti. Bu yeni türün zirve örneği herhalde Arda olarak karşımıza çıktı. Kolay değil biz Hagi’yi tribünde seyrederken, kenarda top toplayıcılık yapan Bayrampaşalı çocuk FC Barcelona’ya kadar gitti. Adeta bir peri masalı. Olağanüstü yetenek, olağanüstü azim gerektiren örnek bir başarı.
Başladık modern Arda’nın serencamını takibe. Daha önce gidenlerden THY seferleriyle lahmacun getirtenler olmuştu, ezan sesini özlediğini söyleyenler, her gün anne-babasıyla saatlerce konuşanlar. Hoş bizim Tugay o arada sessiz sedasız Blackburn Rovers’da sekiz sene aralıksız oynayıp, taraftarın sevgilisi olarak bıraktı, akıcı İngilizce konuşarak döndü geri ama pek haber değeri görülmedi nedense.
Velhasıl Arda’nın Atletico Madrid’de nasıl daha ilk günden Ferrari’sinin direksiyonuna geçip, antrenman sahasını kendi bulduğunu öğrendik. Evini dergaha çevirdiğini, çayların demlenip felsefe sohbetlerinin yapıldığını, İstanbul’dan kolilerle kitaplar ısmarlandığını, bir yandan en şık gece kulüplerine akılırken, beri yandan maç öncesi saatlerce kulaklıktan Yasin dinlendiğini.
Tam da muktedire hitap edecek örnek bir genç profili şekillendi yavaş yavaş önümüzde. Hem imam hatipli, hem savaş uçaklarına radar yazılımı üretme uzmanı gibi. Adeta Asım’ın Nesli. Papa’nın hediye ettiği haçlı tesbihi derhal abdesti bozulmadan hediye eden, takım arkadaşlarına “Arda’dan Kur’an hakkında çok şey öğrendik” dedirten ideal bir yurdum genci.
Maya bu defa tutmuş gibiydi. Bayrampaşa’da örülen kozadan, Barcelona’da kelebek çıktıysa, aranan aşı Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanmış güzel ülkemizde neden tutmasındı? Nitekim, Şeytan Rıdvan’ın “adeta al da at dercesine” uzattığı gollük ortayı Arda kardeşi canıgönülden bir EVET’le filelerle buluşturdu.
Böylece Arda o en yüce başyüce tarafından başını okşatma ayrıcalığına layık oldu. Sanki Baba Gündüz’ün takımdaki daha ilk gününden liseli elit Turgay Şeren’le eşleştirdiği Metin Oktay İzmir’in kenar mahallesinden gelmemişti. Sanki dikkafalı siyasi tavrıyla Barcelona’da Katalan halkının sevgilisi olan Cruyff’ün babası o 12 yaşındayken ölmemiş, annesi Ajax’ın tesislerinde temizlikçilik yapmamıştı.
Sırıtarak, yılışarak, yaltaklanarak kahraman olunduğuna bugüne dek rastlanılmadı. Ama sadece itaat etmenin değil başkaldırının da değerini mesela Alman Milli Marşı’nı söylemeyi reddettiğinde Paul Breitner öğretti. Breitner’i Metin Kurt bilirdi de, kendini eleştirenlere dayılanmayı delikanlılık sanan Arda da henüz gençtir, bir gün öğrenir diye umalım.
Zaten belki ben de bu yazıyı avazım çıktığı kadar HAYIR diye bağırmak için yazmamışımdır. Bu yazıyı belki Manchester City’den Twente’ye kiralık giden henüz 20 yaşındaki yıldız futbolcumuz Enes Ünal için yazmışımdır. Biz tribündeki tıfıllar Tugay’ı 16 yaşında Ali Sami Yen’de ilk seyrettiğimizde demek Enes daha doğmamış. Öyleyse kim bilir modernite serüvenimiz belki daha devam ediyordur. Dün Tugay, bugün Arda derken, yarın Enes ve bakarsınız koskocaman gür bir HAYIR !
Pazar ola, HAYIR ola diyelim.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI