Pozitif ayrımcılık: Hem zehir hem şifa
Bürokratik yükselmelerde kadınların karşısına dikilen görünmez engelleri ancak özel tedbirler azaltabilir. Geçici özel önlemler çerçevesinde bürokrasi kademelerinde kadınların yükselmesi için ilkin ilgili kurum politikası düzenlenmeli.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan, Ocak 2017 tarihli Türkiye’de Kadın raporu (http://kadininstatusu.aile.gov.tr/uygulamalar/turkiyede-kadin) cam tavana toslamış olmalı. Özellikle siyaset ve karar alma mekanizmalarına katılım bölümü adeta yarım yayınlanmış gibi. Pekin konferansında eşitlik adına belirlenmiş 12 kritik alandan biri olan katılım, raporun en kısa bölümü. Katılımın azlığı kadar Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün, kadının statüsünü yükseltme konusunda yaptıklarıyla doğru orantılı bu kısalık.
“D) SİYASET VE KARAR ALMA MEKANİZMALARINA KATILIM
1. Mevcut Durum”
Raporun diğer bölümlerinde olduğu gibi katılıma ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat belirtilip mevcut durum TÜİK verilerine dayanılarak ortaya konmuş. Sonra… Sonrası yok. Mevcut durumu birinci madde olarak yazmışlar ancak ikinci maddeyi ara ki bulasın. Yok. Yok, çünkü hiçbir iyileştirme çabası, katılımda eşitliği sağlamaya yönelik hiçbir proje ya da somut adım, düzenleme vs. yok. Hiçbir düzenlemenin yapılmadığı malum ama Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün sırf isminin hakkını vermek için bile olsa kağıt üzerinde kalacak olsa bile eşitlik adına bazı fikirler, öneriler geliştirmiş olması gerekirdi.
Raporu hazırlayan bürokratik ve akademik alt kadrolara da tümüyle haksızlık etmemek için belirtmek gerekir ki bir metin madde bir olarak başladıysa hazırlayanlar devamında bir ikinci madde de yazmış olmalı. Tek ana başlıkla yazılmış metne madde numarası verilmezdi. Demek oluyor ki siyaset ve karar alma mekanizmalarına katılım bölümü, siyaseten, siyaset ve karar alma mekanizmalarının üst katmanlarında makaslanmış. Haliyle şimdi yayınlanan raporun yayınlanmayan kısımları merak konusu…
POZİTİF AYRIMCILIK
Raporu hazırlayanlar yayınlanmayan üst kademeler tarafından beğenilmeyen kısımlarda neler yazmışlardı, belki zamanla öğrenilir. Ancak mevcut haliyle hataları şimdi belirtmek gerek. Mesela “Anayasa’nın 10. maddesinde 2004 ve 2010 yıllarında yapılan değişiklikler ile yetki ve karar alma mekanizmalarında kadın erkek eşitliğinin sağlanması da dahil pozitif ayrımcılık uygulamalarının önü açılmıştır” şeklinde pozitif ayrımcılığın övülmesi yaygın yanlışlardan birisi. Anayasanın 10. Maddesine yazıldığı gibi bir ülkenin yarısını oluşturan kadınların “dezavantajlı” kategorisinde yer alması büyük hata. Bütün kadınlar dezavantajlı kesimlerden birisi olarak saymakla anayasa, kadınları peşinen güçsüzleştirmiş, toplum algısındaki ikincil konumu pekiştirmiş ve ne yazık ki dezavantajlı kesimler içinde yer alan kadınları ikinci bir kere daha görünmez kılmış oluyor.
Yapılması gereken ise anayasada kadın erkek eşitliğinin açık bir dille belirtilmesi ve her alanda eşitlik sağlanmasına dönük geçici özel önlemler alınmasını amir hükümlere yer verilmesi. Zira pozitif ayrımcılık, güçsüzlüğü pekiştiren zehirli bir uygulama. Ancak bilindiği gibi zehir, dozuna ve kullanım yeri ile süresine bağlı olarak aynı zaman şifadır. Pozitif ayrımcılığı da bir ilaç gibi yerinde ve dozunda kullanmak gerek. Geçici özel önlemler dediğimiz bu şekliye pozitif ayrımcılık, takvime bağlanmalı. Hangi kurumda ve hangi kademelerde ne kadar süre uygulanacağı belirlenmeli. Geçici özel önlemleri açıkça belirlenmiş sınırlarla hayata geçirdiğimiz takdirde katılımda eşitliği sağlamak için yararlı olacaktır. Geçici özel önlemler almanın ülkemiz karar alma mekanizmalarına katılımda eşitliğin sağlanması için ne kadar gerekli olduğunu gösteren bir veri de anılan rapora göre uzmanlık alanlarında kadın katılımının hiç de az olmayışı.
“Uzmanlık gerektiren mesleklerde kadın oranları oldukça yüksek düzeydedir. Üniversitelerde kadın öğretim görevlileri oranı %43,9’dur. Bu kapsamda, profesörler içerisinde kadın oranı %30,5, doçentler içerisinde kadın oranı %36,74, yardımcı doçent içerisinde kadın oranı %41,4’tür (YÖK, Aralık 2016). Ayrıca, kadın rektör oranı %9,7’dir. (YÖK, 2016). Mimarların % 43,8’i (Mimarlar Odası, Aralık 2016), avukatların %41’i (93.573) (Türkiye Barolar Birliği, 2015 sonu), bankacıların %51’i (Türkiye Bankalar Birliği, Eylül 2016 ), polislerin %5,4’ü (TÜİK, 2014) kadındır.”
Uzman mesleklere sahip olma oranı yüksek sayılabilecek kadınların karar mekanizmalarında yer alması için cam tavanları kırmak gerektiği çok açık. Cam tavan sendromunu aşabilecek geçici özel önlemler alınmalı. Akademide, yargıda ve diğer uzmanlık alanlarında yer alan kadınların oranıyla hiç uyumlu değil 2 vali, 1 müsteşar kadın olması. Bürokratik yükselmelerde kadınların karşısına dikilen görünmez engelleri ancak özel tedbirler azaltabilir. Geçici özel önlemler çerçevesinde bürokrasi kademelerinde kadınların yükselmesi için ilkin ilgili kurum politikası düzenlenmeli. Var olan kadınlar yükselmeye teşvik edilirken terfilerde kadına öncelik verilmesinin de ötesinde katı politikalar tespit edilmeli. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı il milli eğitim müdürü atamasını sadece başvuran veya hak eden kadınlar arasından gerçekleştirmeli. Eşitlik sağlanıncaya kadar hiçbir erkek, il milli eğitim müdürü olarak atanmamalı. Cam tavan dediğimiz görünmez engelleri aşabilmenin tek yolu böylesine sert ama geçici önlemlerin alınması. Tabi bunun için siyasi irade gerçekten eşitlik yanlısı olmalı.
Ancak söz konusu raporun ilgili bölümü gösteriyor ki sadece kadınlar değil, kadın sorunlarına yönelik çözüm önerileri de anılan cam tavanı aşamıyor.