Mübah hedefler
Hakikati anlatmak artık hayati bir mücadele. Yoksa hepimiz yaşadığımız zaman içerisinde, daha ömrümüzü tamamlamadan bir yalandan ibaret kalacağız. Varlığın yalan olmasından öte lanet var mı?
Referanduma doğru siyasi gerginliği, şiddeti tırmandırmanın her yolu besbelli mübah sayılıyor. Onayın zorunluluk diye dayatıldığı, hayır demenin vatan hainliğiyle eş sayıldığı bir düzende, zaten eşit seçeneklerden, özgür tercihlerden bahsetmek saflık olur. Biz aslında yol ayrımında durmuş, dibin dibini boylamakla umuda tutunmak anlamına gelecek iki yoldan hangisine baş koyacağımıza karar veriyoruz.
O arada ama hayat, şu nicedir normalmiş gibi sürdürülmesi yalan ve ziyan olan hayat yine ne kadar kabullenilmez şey varsa yaşatmaya devam ediyor. Faşist düzenlerde sistematik kötülük handiyse sanata dönüşür; yaratıcılığın kötülük adına kullanılması, zulmün farklı kulvarlarda çeşitlemelerinin yapılması, ha bir de gündelik hayatın sanki hiçbir şey yokmuşçasına devam ettirilmesidir mevzu bahis olan. Tablo, şu an yaşamakta olduklarımızın yansıması.
İstanbul Kadıköy'deki Müjdat Gezen Sanat Merkezi yakılmaya çalışıldı. Binanın önüne gelen kişi kapıya benzin dökerek ateşe verdi ve bölgeden uzaklaştı. Binanın girişinde büyük çapta maddi hasar meydana geldi. Daha önce Müjdat Gezen'i hedef gösteren Yeni Akit gazetesi, kundaklama girişimini Twitter paylaşımında "'Pezevenk' Müjdat'a büyük şok!" başlığıyla duyurdu. Sözün alenen silah olarak kullanıldığı, tarihi ateşe verilmelerle dolu bir ülkede kundaklamaya alkış tutulan bir yayın organının zerre kadar nefret suçu işlemekten sorumlu tutulmaması yangınlar da mübah demenin diğer adıdır.
REVA GÖRÜLEN
Zaten neler neler mübah değil ki bu uğurda? Ablukanın devam ettiği Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Xerabê Bava (Koruköy) köyünden haber alınamıyor. 11 Şubat’ta ilan edilen ve bir gün sonra kaldırılan sokağa çıkma yasağının ardından süren ‘askeri operasyon’a ilişkin vahim iddialar gündemde. Köylülerle görüşmek için bölgeye giden HDP, DBP ve DTK heyetlerinin geçişlerine ‘operasyon var’ gerekçesiyle izin verilmedi. DTK Eş Başkanı Leyla Güven, İçişleri Bakanlığıyla görüşmeye çalıştıklarını fakat kendilerine ‘istihbarat var’ dendiğini belirterek, “İstihbarat olduğu söyleniyor. Fakat sivil halka dönük ciddi iddialar var. Evler rastgele basılıyor, köylüler meydanda toplanıp hakaretlere maruz kalıyor. Batının bir ilinde böyle bir istihbarat alınsa orada yaşayan insanlara aynı muameleler yapılır mıydı?” diye sordu. Daha katliamların, Cizre bodrumlarının, taş taş üstünde bırakılmayan Şırnak’ın anıları çok taze. Bir insana, bir toprağa bunları reva görmek için önce onu kendinden değil, düşman bellemelisin. İç mihrak. Gerisi yüzyıllık devlet deneyimi. Tekrarla gitsin.
Ama zaten neden bahsediyoruz ki?.. Gazeteciler başta kapatılan Özgür Gündem gazetesiyle birlikte nöbetçi yayın yönetmenliği yapan meslektaşlarınınki olmak üzere sürekli gazeteci duruşmalarını izlemek ve dayanışmak üzere her gün adliyede. HDP ve DBP eş başkanları, milletvekilleri, çalışanları hapishanede rehin. İhraç edilen akademisyenler meydanlarda sokaklarda yaşatılan haksızlığı haykırıyor, inadına ders yapıyor. Her gece sabaha karşı koç başlarıyla kapılar kırılıyor. Yalanlardan haber programı, uyuşturulmak üzere bitmek bilmeyen bakışmalı diziler, ne idüğü belirsiz yarışmalar ve evlilik programlarına boğuluyoruz. Sonra yine hiçbir şey yokmuşçasına hayatın trafiği başlıyor. Çok meşgul oluyoruz. Bir yalanı çoğaltıyoruz emeğimiz, yaşama sevincimiz sömürülürken. İnsan onuruna aykırı bunca şeyi sineye çekmemiz beklenirken.
VARLIĞIN YALAN
Burada FETÖ ve PKK propagandası iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada yaptığı savunmadan bir bölümü hatırlamakta fayda var: “Türkiye bir gariplikler ülkesi ve her dönemde birçok absürtlük yaşandı ama evrensel demokratik normların her birinin içinin boşaltılıp, ülkeyi teslim alan bir örgütlü kötülüğün menfaatlerine uygun olarak, tam tersi anlamlara gelecek şekilde yeniden tanımladığı bir başka dönem olmadı… Bu kötülüğün iktidarında, her şeyden daha çok hakikate ihtiyacımız var. Çünkü, eğer anlatılırsa kötülükler son söz olmaktan çıkar. Anlatmamanın, hatırlamamanın ve hatırlatmamanın kendimizi inkâr etmek olduğunu bilerek, yakın geçmişten bugüne uzanan maalesef devam eden kötülükleri anımsatalım. Güce sahip olduklarını düşünenlerin, gerçekleri sansürlemek için gazetecilere karşı giriştiği mücadele, bu topraklarda gazetecilik var olduğundan bu yana sürüyor. Ancak bu beyhude bir çaba. Çünkü, her kim olursanız olun, gücünü gerçeklerden alan bir fikirle savaşamazsınız. Savaştığınızı sanıyorsanız; bilin ki kazanamazsınız. Yine kaybedeceksiniz.”
Bugün Türkiye’de 140’dan fazla gazeteci tutuklu ve hükümlü. 58 gazete, 28 televizyon, 34 radyo, 5 haber ajansı kapatıldı. 1000’e yakın gazetecinin basın kartı iptal edildi. Hakikati anlatmak artık hayati bir mücadele. Yoksa hepimiz yaşadığımız zaman içerisinde, daha ömrümüzü tamamlamadan bir yalandan ibaret kalacağız. Varlığın yalan olmasından öte lanet var mı? Ödenecek daha büyük bir bedel?
Böyle akıyor işte hayat. Ve bunların hepsi o bitmek bilmeyen iktidar hırsı için mübahsa, onayımız varsa, bize de müstahak diyesim geliyor. Gerisini bilmiyorum.