YAZARLAR

Seçim vetoları gibi

Asker, yargı, emniyet, sivil bürokrasi mahşerin dört atlısı olup kendisini anayasayla birlikte oylatarak cumhurbaşkanlığını kapmış Evren’in emir komutasında, zebellah gibi çökmüştü ülkenin üstüne. Seçmen iradesini ipotek altına almaya yeter sandıkları bu çok yönlü devlet kudreti -yani asıl olarak ülkenin kaynakları ve halkın gönüllü veya zorunlu emaneti yetkiler demek gerek- sandığa toslamıştı, herkes biliyor.

HDP tutuklamaları, İdris Baluken’in bir kere daha tutuklanması ve Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesiyle bir üst boyuta taşınmış halde. Artık tümüyle Evren’in vetolarını hatırlatıyor.

Darbeden sonra sivil siyasi hayat başlayacak, seçimler yapılacaktı. Sunduğu darbe anayasası da % 92 dolayında oyla kabul edildiği için kibri dağları aşmıştı. O kabul oylarının hatırlı bir kısmının, askerlerden kurtulmak için verildiğini zerrece anlamamış, istediğini seçtirebileceği zehabına kapılmıştı o sıralar. Devletin bütün kudreti emrine amade, kampanya yürütmüştü, hatırlarsınız. Hatırlarsınız, kendi işaret ettiği partinin seçimi kazanması için hiçbir hukuki ve mantıki delil aramak veya sunmaksızın keyfince siyasetçilerin üstünü çizişini.

Hani, Büyük Türkiye Partisinin kurucularını neredeyse tümüyle veto edip, ölü doğmasına yol açışını. Diğer birçok politikacıyla birlikte… Vetolar, siyasetin zapturapt altına alınması içindi. Emekli askerlere kurdurulan partinin iktidar olması için var gücüyle çalışmış, yargıyı da yanına almıştı.

Ki, zaten darbeye hayır dememiş, darbe anayasasını hazırlayıp, darbeye hukuki meşruiyet kazandırmak için birbirini çiğnemiş, darbenin tuzu biberi olmuş hukukçulardan oluşmaktaydı o yargı. Ki, zaten vesayetin bir diğer ayağıydı. Asker, yargı, emniyet, sivil bürokrasi mahşerin dört atlısı olup kendisini anayasayla birlikte oylatarak cumhurbaşkanlığını kapmış Evren’in emir komutasında, zebellah gibi çökmüştü ülkenin üstüne.

Seçmen iradesini ipotek altına almaya yeter sandıkları bu çok yönlü devlet kudreti -yani asıl olarak ülkenin kaynakları ve halkın gönüllü veya zorunlu emaneti yetkiler demek gerek- sandığa toslamıştı, herkes biliyor. Herkes biliyor ama kaç kişi gerçekten idrak ediyor, işte orası meçhul. Hiç idrak edilseydi bugün HDP üzerinde bu denli yargı-siyaset ortaklığında baskı kurulur muydu? Referandum kampanya sürecinde bir siyasi partinin sesini bu denli kesmek hiç hayra alamet değil. Muhtemelen hayır korkusuna alamet…

Tahminler doğrultusunda gerçekten Kürt seçmenler içinde dindar olanların, HDP’ye mesafeli olanların evet demesi içinse bu yapılan tutuklamalar ve milletvekilliği iptali, bilinmeli ki kesinlikle geri tepecek. Kendisi kimlik siyasetiyle iktidar olmuş, iktidarını kimlik siyasetiyle sürdürüp, pekiştirmiş Ak Parti, tarafsız seçmeni değil kendi içindeki partili Kürtleri bile kimliksiz siyasete ikna edemez. Kürt kimliğinin siyasi arenadaki tek -barajı aşacak güçte olması bakımından tek- temsilcisi HDP’yi susturma çabası olarak görünen/görünecek bu yargı kararları, geçmişte Evren’in, Sunalp’ı işaret etmesi gibi algılanıyor haklı olarak. Seçmeni, halkı mümeyyiz bulmayan bu kibirli üsttenciliği, bu ülkeni Türk’ü de Kürt’ü de affetmez, hoş görmez, benimsemez. Ve dahası illa ki aksini yapar. Bugün itibariyle 16 Nisan ibresi hayırda karar kılmıştır zannımca. Tahmin değil temenni denebilir. Doğrudur temennim bu yönde ancak hayat tecrübemin/yakın geçmişimizin gösterdikleriyle örtüşüyor bu kanaat, öylesine bir dilekten ibaret sanılmasın.

Ki, Sn. Cumhurbaşkanının, seleflerinden Evren gibi, devlet törenlerinde, açılışlarda yürüttüğü kampanya kapsamında son günlerde HDP seçmenine de hitap edişi, bir başka gösterge. Partinin adını ağzına almaz, terör örgütüyle özdeşleştirerek tüm teşkilatı ve mensuplarıyla birlikte kriminalize ederken şimdi “HDP seçmeni kardeşim” hitabıyla evet çağrısı yapılması önemli. Seçmen nabzını en iyi tutan politikacılardan biri olarak Erdoğan, halkın tepkisini görmüş olmalı. Görmüş yani anlamış olmalı. Seçmeni, kampanya konuşmasında muhatap almak, HDP’ye yönelik yargı-siyaset komplosunu gözlerden gizler mi yoksa Başbakanın grup konuşmasıyla birleştirilerek seçmen algısında daha da görünür mü kılar, bilinmez.

Başbakanın kürsüden bozkurt selamı verdiği grup konuşmasıyla Cumhurbaşkanının son günlerde hem CHP hem HDP seçmenine yönelik ikna konuşmaları algımızda aynı kareye oturmuş halde. Normal tabi ne de olsa toplumu ikiye bölecek iki sorudan birini seçtirecek referanduma giderken taraflar elbette kendi seçmeninden çok diğer partilerin seçmenlerini ikna etmeye çalışacaklar. Ama normal olmayan zaten hiç de adil geçmeyen bu kampanya sürecinde meclisteki partilerden birinin diskalifiye edilmesi.

HDP’yi yarış dışı bırakmak, Kürt halkın kimlik siyaseti yapma hakkını elinden almak anlamına geliyor ki hangi siyasi görüşte olursa olsun seçmen, bunu kendi iradesinin ipotek altına alınması olarak değerlendirir. OHAL şartlarında referandum ve terörist yaftasının, HDP seçmeni kardeşime terfi edişi Kürt seçmeni ikna değil irite eder muhtemelen.

Muhtemelen MHP tabanını da… Gerçi Bahçeli sık sık MHP de taban yok diyerek bir nevi taban kayması itirafı zaten yapıyor olsa da… Ak Parti'nin politik muhafazakarlığı, siyasi faydayı, siyasi meşruiyet addedişi ve menzil/referandum için ilke tanımaz "u" dönüşleriyle MHP’lilerin işi zor. Sadece referandumda kazanmak yani sırf menfaat uğruna herkese mavi boncuk dağıtan bir Ak Parti-MHP ittifakıyla ortak kampanya.

Hem demokratik hakları, siyasi hakları yok sayacak, yok edeceksin hem de kardeşlik edebiyatıyla oy devşireceksin. Hem terörist yaftası yapıştırıp, Kürt siyasetçileri MHP sopasıyla dövecek hem MHP’yi payanda yaptığın kampanyada kardeşliği hatırlatacaksın. Bunlar Ak Parti için zor değil. O zaman öyle gerekiyordu şimdi böyle gerekiyor diyecek bir politik akla sahip Ak Parti. Ancak benim bildiğim Kürt hak savunuculuğu da benim bildiğim Ülkücülük de bu denli ilkesizlikle bağdaşmaz.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.