YAZARLAR

Buram buram toplumsal uzlaşma

Zinhar hasta da değiliz biz. Dolabımızda iskeletler yok. Tarihimizle yüzleştik, ruhen arındık, pirüpak ortaya çıktık. Güle oynaya referanduma gidiyoruz şimdi.

Sanki Türkiye bir köy. İşte köyün imamı var İslamcı tabii. Ağası var merkez sağ. Köye atanmış genç ilkokul öğretmeni laik(çi). Askerlik çağında delikanlı ülkücü. Kahvede oturup oturup tatlı tatlı böyle laf dokundurarak filan sohbet ediyoruz.

Duygulanıp gözlerimiz buğulanıyor arada. Ülkemiz, bizim büyük evimiz. Duvarda iki çarık, bir tahta kaşık. Aha, bağlama beri yanda. Maltızda pişen kahve. Burnumuzun direğini iç burkarak sızlatan bir tezek kokusu hafiften. Neyi paylaşamıyoruz yahu?

Değil mi ama çoğumuz “iyi” insanlarız. Ne komşunun malını yağmalamak vardır bizde, ne bizden olmayanı boğazlamak. Kadınlarımızı baştacı etmişiz hep. Bizim mezhepten, ırktan olmayana soframızda yer açmışız. Şu cennet vatan yahu bildiğiniz, söyletmeyin daha.

Bıraksalar kucaklaşacağız, Sarıp sarmalayıp, kollarımızın arasında sıkacağız birbirimizi. Sırtlarımızı çift el sıvazlayıp, behşuş çehrelerle uzun uzun göz göze bakışacağız. Adeta Nöri Kantar ile Timür Hakmen’in buluşması.

karamollaoglu-kilicdaroğlu

Sonra motorsikletlerini güneşe sürecek kimimiz. Kimimiz ta şuracıktaki minareden okunan ezan sesine kulak kabartacak. Hah, halay da başladı bak davullu zurnalı. Balkona çıkan gençler de bozkurt işareti yapıp takılıyollar halay çeken kardeşlerine.

Çünkü 15 senedir AKP ve Recep Tayyip Erdoğan iktidarda değil. Çünkü bizi otoriterlikten totalitarizme yuvarlayacak 16 Nisan referandumu bir rüya. Ya da canım evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur, dünyanın sonu mu? Dalgamıza bakarız.

Komşu ülkede harbe girmedik. Şu kadar bin kişi işinden olmadı. Cumhuriyet yazarları içeride iddianame beklemiyor. 15 Temmuz nasıl bir darbeyse, darbecilerin yargılanmasına başlanıldı, hep mağdur iktidardan dahi kafasını çevirip o yöne bakan olmadı.

HDP’li milletvekilleri eh bir aksaklıktır oldu hapse düşüverdiler. Belediyelerine kayyum atandı, olsun. Cizre, Sur, Şırnak, Nusaybin vs yerle bir olmadı. Şimdi bunları büyütmeyelim. Kabahat bizde mi?

Suruç’ta, Ankara garında, Beşiktaş’ta o patlamalar yaşanmadı, o canlar gitmedi. Sanki İçişleri Bakanı çıkıp “adamlarını topla” diye anamuhalefet liderine gözdağı vermedi. Medya desen onnumara çalışıyor, tam bağımsız, bir ateş parçası adeta.

Yahut Salah Birsel’in şiirini mi analım: “Üç artı bir/Yedi eksi üç/Dörtgen dörtgen sevişelim/Hey angutlar, ablavutlar/Kalkıp kalkıp öpüşelim.’’ Yoksa Tayyip Erdoğan’ın bir fotografını önümüze koyup “sorun sende değil bende Sayın Cumhurbaşkanım” mı diyelim? Ah şu toplumsal uzlaşma, uzansak dokunacağız.

Ya bu siyaset denen şey işte böyle bir meret. Tam ağız tadıyla kucaklaşacağız şu birlik ve beraberliğe en muhtaç olduğumuz günlerde ama olmuyor, aramıza giriyor namussuz. Bir takım gafiller de hala “örgütlenmek gerek, yan yana durmak gerek, iktidarı kazanmak gerek, siyaset özünde güç ilişkisidir” diyor. Halbuki benim aklım el sıkışmakta.

Zinhar hasta da değiliz biz. Dolabımızda iskeletler yok. Tarihimizle yüzleştik, ruhen arındık, pirüpak ortaya çıktık. Güle oynaya referanduma gidiyoruz şimdi. Evet de çıksın hayır da çıksın, baharda meleşen kuzular gibiyiz. Sürü biziz, ağıl bizim. Allah çobanımızı da başımızdan eksik etmesin.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.