Reis: Bir zamanlar Kasımpaşa’da…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çocukluk ve belediye başkanlığı seçildiği dönemleri anlatan ‘Reis’ parçalı yapısıyla bütünlük kuramıyor. Film kurmacaya yaklaştıkça toparlarken, gerçek hayatın sularında çuvallıyor.
Çekimlerine başlandığı andan itibaren gündem haline gelen, çeşitli rivayetler eşliğinde gösterim tarihi birkaç kez ertelenen ve nihayetinde referandum öncesine denk getirilerek salonlara salınan "Reis" seyirciyle buluştu.
Fethullah Gülen’in İzmir’de geçen gençlik dönemini anlattığı yazılıp çizilen 2010 tarihli “Eşrefpaşalılar”dan tanıdık yönetmen Hüdaverdi Yavuz’un filmin galasına katılmayacağına dair haberler de yakın dönemde haber olmuştu. Yönetmen ile filmin yapımcıları arasındaki gerilimin bu geçmiş hesaplara dayanıp dayanmadığı soru işareti olarak bir köşede dursun.
“Reis”, Adnan Menderes’in idam edildiği gün başlıyor. Kasımpaşa’da bir kahvedeyiz. ‘Delikanlı’ âleminden birkaç insan, herkesin deli diye takıldığı yaşlı bir adam, Recep Tayyip Erdoğan’ın babası olduğunu öğrendiğimiz ‘Kaptan’, idam haberini üzüntüyle karşılıyorlar. Sonra zaman biraz ileri sarıyor ve altmışlı yılların ortalarına geçiyoruz. Film bir yandan Tayyip Erdoğan’ın 60’lı yılların ortalarında Kasımpaşa’daki çocukluk günlerini gerçek/kurmaca arasında gidip gelen bir hikayeyle anlatırken; diğer yandan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği 1994 seçimleri öncesine gidiyor.
“Reis”, hem hikaye kurgusu hem de estetik açıdan Erdoğan’ın çocukluk yıllarını anlattığı bölümlerde sinemaya ne kadar yaklaşıyorsa; siyaset yıllarında o kadar uzaklaşıyor ve parçalı skeçler halinde ilerleyen bir yapıya bürünüyor. 1994 yılından cezaevine girdiği 1999’a kadar olan bölümü bir hikaye kurgusundan çok skeç skeç takip ediyoruz. Bir bütünlük söz konusu değil.
KASIMPAŞA ÇOCUĞUYUZ!
Ancak, çocukluk döneminde bir hikaye örgüsü olduğunu, yalnızca küçük Tayyip’e değil yan karakterlere da alan açıldığını söylemek gerek. Bu bölümü tek cümle ile özetlemek gerekirse şöyle söylenebilir: “Biz Kasımpaşa çocuğuyuz!” Çünkü bir yandan eski usul kabadayıların merhamet ve fedakârlık örneği olarak gösterildiği öte yandan belinde silah, elinde tespihle kulüp yöneten mafya babalarının ‘Allah Rızası’ için semte hizmet ettiği bir hikaye anlatılan. Bu evren içerisinde küçük Tayyip de hem arkadaşlarına hem de büyüklerine örnek bir karakter olarak kendisine yer buluyor. Sıkıntılı olduğu iddia edilen babasıyla ilişkisine dair bir alan açılıyor ve gayet makul bir baba-oğul ilişkisi gösteriliyor seyirciye. Öte yandan Tayyip’in kendi çevresindeki çocuklar ile mahallenin diğer çocukları arasındaki gerilim sırasındaki tutumlarıyla da onun liderlik vasıflarına vurgu yapılıyor. Ancak, Tayyip’in bu vasıfları nasıl elde ettiğine, neden herkesin ona Reis dediğine, daha 10-11 yaşlarında bu kadar saygı görmeyi gerektirecek hangi meziyetlere sahip olduğuna dair bir bilgi paylaşılmıyor seyirciyle. Hatta bu dönem anlatılırken mahalle perspektifinin daha öne çıkarıldığına, meseleye biraz polisiye/siyaset katarak sınıfsallık vurgusu yapıldığına tanıklık ediyoruz ama bütün bunlar içerisinde Tayyip’in ciddi bir ağırlığı olduğunu söylemek zor.
DİNİ REFERANSLAR AZ
Öte yandan filmde yer almayacağı daha önce ilan edilen ilk fragmanındaki Arapça Ezan okuma sahnesine küçük bir vurgu ile gönderme yapılması ve daha dışında dini ritüellerin mümkün olduğunca az kullanıldığını söylemek gerek. Öte yandan, “Avare”, “Şaka ile Karışık” gibi Sadri Alışık filmleriyle şenlenen sinemalar, kahve sohbetleri, mahalle maçları, imkânsız aşklar, kötü kalpli zenginler/iyi yürekli yoksullar klişesiyle tam bir ‘Eski Türkiye’ dünyası anlatılıyor. Ve belli ki farkında olmadan, bütün derdine tasasına rağmen eski Türkiye’nin iyi olduğu söyleniyor.
60’lı yılları anlatırken Yeşilçam melodramlarının izinden gitmeye çalışan, politik alt metni de olan bir mahalle hikayesi anlatmaya çalışıyor “Reis”. Ama bunu yaparken vasata ulaşabilen bir hikaye ya da sinema estetiği ortaya çıkarmayı başaramıyor. Küçük Tayyip’in ‘Reis’ olduğu günlerin bitip, ‘Beyefendi’ günlerinin başladığı 90’lı yıllardaki bölümlerin kendi içindeki eklektik hali filmi de parçalı hale getiriyor ve bütünlüklü bir iş ortaya çıkmasına engel oluyor. Çocukluk yıllarına dair hikayede Tayyip ve ailesi dışındaki kimi karakterlerin kurgu olması senarist Murat Özdil’in elini biraz rahatlatmış görünüyor. Fakat Erdoğan’ın politikacı dönemine dair bölümde kurguya mesafeli tutum filmi de akamete uğratıyor.
“Reis”, seyircinin ilgisine mazhar olur mu bilinmez. Ama bu kadar olanak, milyon dolarlar, açık siyasi desteğe rağmen bir kez daha vasata bile ulaşamayan bir iş ile karşı karşıya olduğumuz gerçek.
YÖNETMEN: Hüdaverdi Yavuz
OYUNCULAR: Reha Beyoğlu, Özlem Balcı, Orhan Aydın, Volkan Başaran, Ercan Demirel, İsmail Hakkı, Yener Gürsoy
YAPIM: 2017 Türkiye
SÜRE: 117 dk.