YAZARLAR

OHAL görevlisi olarak baro!

Ankara Barosu, bir ihraç edilmiş akademisyenin staj başvurusunu geri çevirdi. Başkan, “KHK diyor ki kamu görevi yapamazlar…” izahatını yutmamızı istiyor. Bir baro başkanı “kamu hizmeti yapma” ile “kamu görevlisi olma” ve “kamu görevlisi sayılma” arasındaki farkı bilmez mi? Kararnamelerdeki hukuksuzluklara karşı hukuki işlemi yapması gereken baro, kararnamedeki kraldan daha kralcı olursa hukuk nasıl gelecek bu memlekete?

Vaktiyle Ender Özkahraman’ın bir çizgi öyküsü vardı, “Ora”da bir yerde biri tavşana ateş ediyor, tavşan postunu atıp kaçıyor, meğer kurtmuş.

Sonraki karede biri kurda ateş ediyor, kurt postu atıp kaçıyor, o da tavşanmış. “Ora”yı bilen bilir, Kürt demenin yasak olduğu dönemlerden bir kullanım. OHAL ile yönetiliyordu ya hani oralar.

Tavşan dediğin kurt, kurt dediğin tavşan. “Ora”ya özgü değil elbette, “bura”ya özgü. Türkiye’ye. OHAL durumunda tavşanlar kurt, kurtlar tavşan gibi geziyor.

DEVLET DEDİĞİN BİR ZORBA MEKANİZMA

Ankara Barosu, fakülteden ihraç edilen Cenk Yiğiter’in avukatlık staj başvurusunu reddetmiş. Bu da yetmemiş, Baro Başkanı avukat Hakan Canduran, kararlarını güzelce savundu. (https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/03/08/ankara-barosu-baskani-hakan-canduran-kararimiz-kanunidir/)

En özetle, “Kanun hükmünde kararnameler varken başka türlü davranamayız” der. Bir kararname furyası var, bir de kararnamelerin her şeye hakkı olduğuna inan(dırıl)ma furyası var, bir de kararnameleri bahane edip işi üstünden atma furyası var. İş de öyle böyle iş değil, insanların hayatları söz konusu. Sivil ölüm diyorlar, sivil cinayet demiyorlar da.

Her şeyi devletten beklememek lazım. Hukuku ve adaleti ise zaten bekleyemezsiniz. Kanun ve kararname beklemeseniz de gelir zaten. Şu günlerde yağıyor, misal.

Devletler yapar, emirnameyi, kararnameyi, kanunu dayar ve kırbacıyla uygulamak ister; adalet ve hukuk için diretenler olmadıkça her devlet zorbadır, faşisttir. “Hukuk devleti” tarlada bitmez. Tek tek her yönetici adil ve hukuka saygılı olsa bile devleti hukukla ve adalet hedefiyle bağlı tutmak, bu hedeflere yönelik örgütlenmeler ve mücadelelerle mümkün.

HUKUK BAROLARIN EKMEĞİDİR

Barolar, ekmeğini hukuktan (daha doğrusu hukuksuzluklardan) yiyen meslek örgütleridir. Adalet ve hukuk talep edenlerin işlerini görerek karınlarını doyuran meslek erbabının teşkilatı. Bu teşkilat, yargı diyalektiğinin işlemesi için gerekli: Devlet işlem, eylem ve fermanlarının ve bunların uygulanmasının adil olmasını isteyen kişiler, avukata gider. Bazı durumlarda zorunludur: Ağır cezayla yargılanan kişinin avukatı yoksa karar veremez mahkeme, adil olmayacak, hukuki olmayacaktır kararı. Baroların ve onlara bağlı avukatların hukuk ve adalet idealine yönelik çalışması, çabalaması işin ruhu gereğidir. Devletin yargıcı ve savcısı varken, halkın avukatı vardır.

Ne diyor baro başkanı?

“Bunların hepsi zor şeyler. Gerekçesiz olarak insanların işten atılması, kamu görevinden mahrum edilmesi… Ancak içinde bulunduğumuz durumun da bir kanuniliği var…”

Zor şeyler? Nasıl yani? Tamam, akademiden atılan kişinin işi zordur, peki sizin zorluğunuz ne? Hukuka uygun davranmak nasıl “zor” oluyor? Davrandınız da başınıza iş mi geldi? Ayrıca para kazandığınız işi üstünüzden atma hakkını kim verdi size? Korkuyorsanız, işi bırakın. Kimseyi kandırmayın.

“Bizim kararımız, kamu görevi yapamaz diye çıkarılan bir hocanın, staja uygun nitelikleri taşımadığı için kabul edilemeyeceği yönündedir…”

TEMEL HAKLAR BİTMİŞTİR DİYORLAR

Karar buymuş. Nereden çıkarılıyor bu “karar?”

“OHAL Kanunu gereğince çıkarılan KHK’yı kabul etmiyorum diyemezsiniz. Yasaldır ama hukuka uygun olup olmadığı tartışılabilir. Bunlar doğru, hukuka uygun şeyler değil...”

Biliyor yani her şeyi, “hukuka uygun şeyler değil.” Bir şeyi eksik söylüyor ama, “yasal” da değil ki kararnamelerle işten atmalar. Üstelik yasal olsa bile “hukuki” hale gelmesi için müracaat, düzeltme talep etme, hukuka uygun olanı yapma görevi yok mu kimsenin? Hele ki baronun? Ve Başkanının?

“KHK ile kamu görevi yapmaktan men edilen kişiler, Avukatlık Kanunu gereğince memur olma hakkını yitirenler avukat olamayacağı için biz bu gerekçeyle onları KHK’nın geçerli olduğu OHAL süresince Baro’ya kabul etmiyoruz.”

Sondan başlayalım: Kararnameler, temel haklarda kısıtlama yapabilirler ama hakkı ortadan kaldıramazlar. Yargı kararı olmadan işten atılan ve tekrar işe alınamayacağına dair hüküm içeren bir “kararname” hukuki olmayı bırakın, kanuni bile değildir. Baro ise o hükme bakıp, kendisine yapılan haklı bir başvuruyu geri çeviriyor.

Çalışma temel bir haktır. Bu hakkı çiğnemek baroların işi değildir, baroların işi tersini yapmaktır. Şöyle ki: Baroya bağlı serbest avukatlık “kamu sektörü”nde çalışmak, yani memur olmak anlamına gelmez. Evet avukatlar, gazetecilere benzer bir şekilde bir yandan özel bir girişimken bir yandan da “kamu hizmeti yapıyor” sayılıyorlar. Nitekim Danıştay, avukatları “kamu görevlisi” olarak kabul etmemiştir. Ceza hukukunda avukat, yargılanırken ve avukata karşı suçlar bakımından bazı bakımlardan “kamu görevlisi” ve daha da özellikli olarak bazı bakımlardan “yargı görevlisi” sayılmıştır, dikkat edelim “sayılmış”tır; çünkü değildir.

Hasılı, Ankara Baro Başkanı’nın kullandığı “kamu görevi/görevlisi” tabirleri, kamu kelimesinin birden fazla anlamına gelmesinden kaynaklanan bir laf kalabalığıdır. Kamu, yani herkesle ilgili, tüm toplumla ilgili anlamında kamu ile devlet anlamında kamunun farklı şeyler olduğunu, avukatlığın birinci anlamda kamusal (kamu hizmeti, kamuya hizmet eden) bir yanı bulunduğu ama bunun ikinci anlamda kamu görevlisi, memur olma anlamına gelmediğini baroya biz mi söyleyeceğiz, yoksa baro mu bize söyleyecek? Devlete kim söyleyecek, Baro söylemeyecekse? Yargıya?

TAVŞANSIN DİYORUZ, KURT GİBİ DAVRANIYOR

Baro isen “KHK içindeki kamu görevi lafıyla avukatlığın kamu hizmeti oluşu arasında bir bağ yoktur” dersin. Yok OHAL memuru isen, ancak o zaman böyle dersin. Tavşansın diyoruz, kurt gibi davranıyor. Kurtsun diyoruz tavşan numarası yapıyor.

Bir de şu var, belki buraya dayanmıştır başkan:

1136 s. Avukatlık Yasası m.5/b :"kesinleşmiş bir disiplin kararı sonucunda hakim, memur veya avukat olma niteliğini kaybetmiş olmak."

Ne diyor burada? Ne diyecek, KESİNLEŞMİŞ bir disiplin kararı. Nasıl kesinleşir böyle bir disiplin kararı? Yargı denetiminden geçerek. Ortada böyle bir karar var mı? Yok. O halde? OHAL’de bir yokluk daha var anlaşılan: Baroda hukuk yok.

STAJ YAPMAK NE DEMEK?

Üstelik, reddedilen şey ruhsat verme değil, reddedilen şey staj yapma! Staj? Bir yüzü eğitim öbür yüzü çalışma olan özel bir ara konum. Staj yapan kişiye avukatlık ruhsatını verme mecburiyeti yoktur, ruhsat vereceğin zaman tartışacağın şeylerle staja başlayacağın zaman tartışacağın şeyler başkadır. Hakimlik-savcılık stajı da “adalet akademisi” adı altında yapılır; çünkü staj esasen çalışmadan çok eğitimdir. Eğitim? Hani temel haklardan biri.

OHAL rejimi yürürlükte olduğunda KHK ile ne yapabilirsin, temel hakları en fazla kısıtlayabilirsin; ne yapamazsın, temel hakları yok edemezsin.

Staja kabul etmedin, eğitim hakkını yok ettin. Ruhsat vermeyeceğin ilan ettin, çalışma hakkını tanımadığını ilan ettin. Kimsin sen? Baro!

Ankara Barosu, darbeye karşı olduğunu açık ve net biçimde dile getirdiği darbe sonrası bildirisinde demişti ki: “… demokrasiden yana olduğumuzu belirtiyor ve herkesi hukuk kurallarına uymaya davet ediyoruz.”

Ne güzel bir davet. Tek kusuru, ev sahibi yok yemekte ve misafirler kan kusuyor, baromuz kızılcık şerbeti ikram edildi diyor.