Selçuk İnan'ı duydunuz mu?
Bazen konuştukça açılır ya insan, bir cesaret gelir, belki bir ilham da gelir beraberinde. Sözlerini bitirirken ifade ettikleri her şeyden çok daha fazla değerli.
Türkiye'de konuşan eski-yeni futbolcu bol. Çoğu da boş konuşur. Bir eski futbolcu çıkar dolar bozdurmaya çağırır herkesi, diğeri bir muhabire çatar tehdit savurur vesaire. Hepsinin derdi kendinedir çoğu zaman. Başka ligde ne olduğuna değinmez. Belki de umurunda olmadığından değinmez, belki de duymadığından, belki de korktuğundan değinmez. İlginçtir ki medya da bunlara fazla değinmez üzerine fazlasıyla düşmez (ana akım medyadan bahsediyorum elbette). Bir Hamit vardı bu tür başka konulara değinebilen. Gidişi üzmüştü beni derinden. Kim çıkıp, "Futbolu sevmek lazım, rakibini övmek lazım, başkasını sevmeyen kendini sevemez" diyecekti diye düşünüyordum. Bazen uzakta aramamak lazımmış. Yıllarca yan yana oynadığı Selçuk İnan'a da bulaşmış anlaşılan bu akıl. O akıl ki takımı organize edip "Öfkeyle değil saygıyla güzeldir futbol" pankartıyla takımını sahaya çıkarttı.
Gençlerbirliği maçı sonrasında medya çalışanlarından, taraftarlara hatta kendi babasına kadar herkesi eleştirdi Selçuk İnan. Konuşmasına tüm futbolcuların sesi olarak başladı söze. Son dönemde tam da futbolculara karşı yapılan tribün saldırılarının arttığı günlerde taraftarlara seslendi. Ama evvelinde de sorumluluğun medyada olduğunu belirten sözler etti. Lütfen taraftarları doğru yönlendirin sözü altı çizilesi cinsten. Medyada (ben neyim ben medyadan değil miyim? Öyleyim ancak Selçuk'un dediklerini de üstüme alınmıyorum), söylenen her söz artık taraftarlarca o kadar çok doğru olarak algılanmaya başladı ki artık taraftar sahaya inip futbolcu dövmeye, havaalanına gidip oyunculara silah çekmeye başladı. "Gerçek taraftarlık bu değil" sözü bu olayı yapan taraftarlaraydı. Taraftar baskısı işini yapmaya başlayan bir futbolcuyu o kadar bunaltmış olacak ki, golü attığı zaman, işini iyi yaptığından dolayı değil, taraftarlar ve annesi babası için sevinebildiğini söylüyor. "Biz kimseyi üzmek istemiyoruz" yakarışı bu ruhsal bunalımın zirve noktası. En önemli söylediği şey de, taraftarları empatiye de davet eden nitelikte. Özetle futbol öyle güzel bir oyun ki yarın sizin de çocuğunuz bu oyunu profesyonel olarak oynayabilir ve o da böyle aynı muameleye maruz kalabilir. Ben de ekliyorum, çocuğunuz böyle bir futbol ortamında mı işini yapsın istiyorsunuz?
Bazen konuştukça açılır ya insan, bir cesaret gelir, belki bir ilham da gelir beraberinde. Sözlerini bitirirken ifade ettikleri her şeyden çok daha fazla değerli. "Bir futbolcu düşünün dayak yedikten ya da saldırıya uğradıktan sonra ne kadar verimli olabilir ki?" cümlesini şuna uyarlayın: "Bir işçi düşünün çalışırken sürekli dayak yerdiği yerde nasıl verimli olabilir ki?" Çok da güzel cümleler mesajlarla devam ediyor Selçuk, ülke futbolunun gol ve kazanılan kupalarla ilerleyeceğine inananlara: "Futbol sadece sahada ileriye pas atarak gol atarak ileriye gitmez. Her şey iyilikle yukarıya çıkar. Birine güven verirseniz iyi davranırsanız hem futbolcu iyi seviyeye çıkacaktır. Hem de ülkemiz futbolu daha da ileriye gidecektir..."
Selçuk'un söylediği her söz tekrar tekrar dinlenmeli, analiz edilmeli, üzerine düşünülmeli. Futbol Federasyonu, Selçuk gibi futbolcuları el üstünde tutmalı ve alıp tek tek okul okul gezdirip benzeri şekilde konuşmalar yaptırtmalı. İşte o zaman futbolcunun yaşadığı baskılar izleyici tarafından anlaşılır ve tribün şiddeti azalır. Temas, iletişim ve etkileşim.