Dilek Doğan'a...
Sizi belki tanımıyorum ama ölüm nedir biliyorum. Çok öldürdüklerinden belki...
Sevgili Dilek Doğan sizi doğrudan tanımadım galiba. Bilmiyorum mahalleye gidip geldiğimde belki bir çay içmişliğimiz vardır. Belki birlikte kent bahçesini çapalamış olabiliriz ya da katıldığım bir konuşmayı dinleyip gitmişinizdir yani 5-6. sıraya oturup, havada uçuşan kelimelere anlamlarını verenlerden olmuşunuzdur. Siz öldürülmeden iki gün önce aramışlardı arkadaşlar, bir kerpiç toplantı salonu yapalım birlikte diye. Eğer öldürmeselerdi sizi, belki birlikte kerpiç karıyor olacaktık, belki su çekecektik sizin bahçeden, belki sadece geçip gidiyor olacaktınız yanımızdan ya da türkü söyleyecektiniz ‘Hep beraber diyebilmek’ için diye. Bilmiyorum sesiniz güzel miydi ama fotoğrafınızdan sanki öyleymiş gibi geldi ve ölünce önce sesler unutuluyor, onu biliyorum. Sizi belki tanımıyorum ama ölüm nedir biliyorum. Çok öldürdüklerinden belki...
Katil bey sizi doğrudan tanımıyorum. İyi ki tanımadım. Bey dememin nedeni size hakaret etmiş sanmasınlar. Başım belaya girmesin. Sizi sevenler çok yukarda. Hem katilin arkasına ne takarsanız takın bir şey değiştirmiyor bunu biliyorum. Bu yüzden size bugün kahraman diyenlere de aldırmayın. Bir bok değişmez. Bunu da yanlış anlamayın buradaki bok bir şey anlamında yoksa size demiyorum. Yani katil bey, belki bir işkence tezgahında birlikte bulunmuş olabiliriz tabii ki tezgahın ayrı taraflarında ya da copunuzu hızlıca üstümüze savurmuş olabilirsiniz, üstümüze TOMA sürmüş olabilirsiniz, bir yerde anlattıklarımızı sanki dinleyici gibi dinlemiş, dergilerimizin üstünde sanki kazandığınız ekmek helalmiş gibi ekmeği bölüp yemiş olabilirsiniz, belki rütbeleriniz ve iyi insan öldürmekten –Her iki manada- bazı madalyalarınız ve üstün hizmet meslek zamlarınız var ama katil bey, siz katilsiniz...
Sevgili Dilek Doğan sizi tanımıyorum belki ama bir kız çocuğum var. Sizin o çok güzel fotoğrafınızı gördüğümde aklıma o geliyor. Onu nasıl öldürebileceklerini düşünüyorum. Bunu düşünmeyenlere lanet ediyorum. Zeyno’nun, bir insanın nasıl büyüdüğünü biliyorum. Öyle akşamdan akşama bir baba değilim. Sizin çocukluğunuzu biliyorum. Şimdi büyüyorsunuz çünkü burada. Bu yazıyı yazarken gecenin bir yarısından sonra, biraz ötemde, koltukta uyuyorsunuz. Sabah kalkıp gülüyorsunuz, sonra ölüyorsunuz..
Katil bey sizi tanımıyorum ama silahlarınızı biliyorum. Öyle silah meraklısı filan olduğumdan değil, kaç alçaklık şarjörünüz olduğunu biliyorum mesela. Emirleri kimden aldığınızı biliyorum. Yok yok müdürünüzü değil, daha yukarıdakileri. Bu düşünceleri ekenleri. Ve ayrıca nasıl ve neden Dilek Doğan’dan nefret ettiğinizi biliyorum. Bir küçük faşist nasıl olunur ve nasıl ‘delikanlı’ olmadığınızı biliyorum. Ancak silahlar ve üniformalarla kendinizi bir şey zannettiğinizi, onlarsız yani kıçınızda devlet olmadan hiç bir şey olduğunuzu ve devletin aslında sizi kullanıp atacağını da biliyorum. Çok rastladım sizin gibilere El Salvador’un katil pazarlarında, Guatemala çöplüklerinde, üç kuruşa kendilerini mafyaya satmaya çalışan katil eskilerine. Katil bey, bu yazıyı kesip yanınızda taşıyın. Bir süre, beni bulup öldürmek için, daha sonra, adam ne kadar haklıymış demek için... Ve Cehenneme gidin, ki eğer bu ülke hala cehennem değilse...
Sevgili Dilek Doğan sizi çok seviyorum ve birazdan sabah olacak, size sarılacağım yine....