Suriye’de ne oldu ? - Krizin dinamikleri (2)
Suriye’nin cennet olmadığını ifade etmiştik. Tüm sorunlarına rağmen Suriye’nin “cehennem” olduğunu savunmak da büyük haksızlık olur.
Önceki yazımızda Suriye krizinin dış sebeplerini özetlemeye çalışmıştık. Suriye krizinde dış etkenlerin önemli bir yer tuttuğu saptaması tek başına yeterli değil. Krize zemin oluşturan iç sebeplerin de görülmesi gerekir.
Bu sebepler BAAS’ın yozlaşması, yolsuzluk, son yıllarda uygulamaya geçirilmeye çalışılan liberal ekonominin getirdiği gelir adaletsizliği, basın özgürlüğünün kısıtlı olması, ifade özgürlüğünün bulunmaması, siyasi örgütlenmeye izin verilmemesi, işkence, kötü muamelenin yaygın olması genel başlıkları olarak sıralanabilir. Şimdi bu başlıklara daha ayrıntılı şekilde bakalım:
Siyasi yozlaşma: BAAS kurulduğu ve iktidara geldiği yıllarda sadece Suriye’de değil bütün Arap dünyasında heyecan uyandırmış ve taraftar toplamıştı. BAAS düşüncesi milliyetçi, laik Arap gençleri arasında geniş kitlelere ulaşmıştı. Suriye’de ise BAAS devleti şekillendiren unsur haline gelmişti. Kuşkusuz bunda halkın teveccühünün yanı sıra BAAS’ın kendisinden başka hiçbir düşünceye veya yapılanmaya izin vermemesinin büyük etkisi vardı.
BAAS, Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar hem Suriye’de hem Arap dünyasında siyasi etkinliğini sürdürdü. Ancak 2000’lerden itibaren partide yozlaşma başladı ve idealler yerine partinin kişisel çıkarlar için kullanılması olgusu baş gösterdi.
Bunda BAAS partisine mensup olanların devlet kademelerinde daha kolay yükselmesi ve işlerin daha kolay halledilebilmesinin etkisi büyüktü.
Diğer yandan bir Müslüman Kardeşler örgütü mensubunun şu saptaması BAAS’ın yapısının nasıl kısmen değiştiğini ortaya koyar: BAAS önünde duramayacağımız bir trendi, biz bu trene karşı durmak yerine binmeyi tercih ettik. Yani BAAS öyle bir hale gelmişti ki artık Müslüman Kardeşler örgütü mensupları için bile gizlenilebilecek, devlet içinde yükselmeyi sağlayabilecek bir yapı olarak görülüyordu.
Kısaca BAAS kağıt üstünde kuruluştaki ideallerini sürdürse bile gerçekte bir torpil ve nüfuz partisine dönüşmüştü.
BAAS bir başka yönden artık günümüz siyaseti ve toplumsal anlayışına cevap verebilecek durumda değildi. Öyle ki dışarıda sanıldığının aksine BAAS artık toplum içinde herhangi bir parti olmanın dışında anlam taşımıyordu.
Bu durumdan en çok rahatsız olan isimler arasında Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad da bulunuyordu ve Esad, BAAS’ın hantal yapısını “eski günlerine” döndürebilmek için parti içinde “gençleştirme” çalışması başlattı.
2010 yılında yapılan BAAS kongresinde yaşlı üyelerin bu nedenle Esad’ı eleştirdiği iddia edilmişti. Ancak Esad eleştirilere rağmen BAAS içinde değişimin adımlarını attı. Yine de geç kalındığı söylenebilir.
Rüşvet ve yolsuzluk: Suriye’de isyan sürecine zemin hazırlayan en önemli faktörlerin başında geliyor. Rüşvet ve yolsuzluk öyle bir hal almıştı ki 2008 yılında devlet tarafından ele alındı ve “ülke güvenliğini tehdit eder duruma geldiği” açıklaması yapıldı. Ancak rüşvet ve yolsuzluk ile mücadelede başarı sağlanamadı.
Rüşvet ve yolsuzluk devletin hemen her kademesini sarmıştı. Bugün savaş koşullarına rağmen bu durum devam ediyor. Rüşvet olgusuna iki yönlü bakmak gerekiyor: Devlet memurları kendi düzeylerine göre rüşvet alıyor ama halkın da “işini yürütmek için” rüşvet vermek gibi bir anlayışı benimsediği söylenebilir. Elbette bu yazılanlar tüm Suriye halkı için geçerli değil ancak çoğunluğun bu anlayışta olduğunu düşündürecek çok örnek var.
Siyasi özgürlükler: BAAS kendisinin dışında siyaset yapılmasına izin vermiyordu. Öyle ki ister komünist, ister milliyetçi ya da liberal olsun siyaset yapmak isteyen partiler BAAS liderliğindeki “Ulusal İlerici Cephe” şemsiyesi altında yer almak zorundaydı ve partiler BAAS’ın asıl olduğu bir iklimde siyaset üretemiyordu.
Cephe dışında kalan partiler ise illegal olarak görülüyordu. Üstüne yönetime karşı oluşum ya da fikir hareketi içinde olanlar da ya gözaltına alınıyor / tutuklanıyor ya da siyaset yapmaları bir şekilde engelleniyordu. Bu durum toplumun (geniş kitleler halinde) siyaset üretmesini ve siyasete katılımını engelleyen faktörlerden biriydi. Bu, halkın siyasete ilgisiz olduğu anlamına gelmiyordu elbette. Ama bu ilginin Suriye siyasetinden çok Ortadoğu siyasetine kanalize olduğu söylenebilir. Böylece bir Suriyeli için Filistin meselesi kendi iç meselesinden daha önemli hale gelmişti ve toplum bir şekilde kendi iç sorunlarını konuşmaktan uzaklaşmıştı.
OHAL: Yaklaşık 50 yıldır uygulanan OHAL, polise ve istihbarata geniş yetkiler tanımasının yanı sıra BAAS süzgecinden geçmeyen herhangi bir siyasi düşüncenin “siyonizme hizmet ettiği ya da ülke güvenliğini zedeleyici” olarak tanımlanmasını kolaylaştırıyordu. OHAL’in getirdiği uygulamalar ise tam bir polis ve istihbarat devletinin oluşmasına neden oldu.
Polis ve istihbarat devleti uygulaması: Suriye halkının daima kendisini baskılamasına neden oldu. Öyle ki istihbarat her alanda mevcuttu ve bu halk içinde daima gözetlendikleri hissini oluşturdu. Bu durumun öfke patlaması yarattığı söylenebilir.
Basın özgürlüğü: Suriye’de devlet basına sıkı denetim uyguluyordu. Tüm yazılı, görsel ve işitsel basın devletin kontrolü altındaydı ve devletin onay vermediği herhangi bir yayının yapılması neredeyse imkansızdı.
İnternet de bu uygulamaların dışında değildi. İnternet kafeye giden biri önce kimlik kaydı yaptırmak durumundaydı. İsrail kaynaklı veya muhalif sitelere erişim yasaktı. Sosyal medya sitelerinin bazıları olayların başlangıcında serbest bırakıldı.
İnsan hakları: Yukarıda özetlemeye çalıştığımız anlayış ve uygulamalar insan hakları, özgürlükler açısından Suriye’de durumun “ideal”e uzak olduğunu gösteriyor.
Burada önemli bir saptamaya yer vermek gerekiyor: Buraya kadar sıraladığımız temel hakların gösterilere çıkanların ya da şu anda yönetimi devirmeye çalışan tekfiri örgütler için belirleyici olduğunu düşünmek büyük yanılgıdır.
Bu faktörlere (son paragraf çerçevesinde) dinsel, ve ekonomik faktörleri de eklemek gerekiyor.
Dinsel faktörler: Olaylar sırasında sokağa çıkanların hemen hepsi dinsel saikler ile çıkmıştı. Örneğin gösteriler haftanın diğer günleri yerine cuma namazlarından sonra ve her mekanda değil camide yapılıyordu. Bu gösterilerde yıllardır Alevi olduklarını öne sürdükleri laik BAAS anlayışı ile barışamayan tarikatların ve daha önce yönetime karşı kanlı bir savaş yürüten Müslüman Kardeşler örgütünün etkisi büyüktü.
Halkın çoğu için -ister Sünni, ister Alevi olsun- mezhep belirleyici değildi ancak mezhebin belirleyici olduğu gruplar, gösterilerde motor güç oldu ve ilk gösterilere sol ya da liberal kesimlerden katılım olsa da bu katılımlar bir süre sonra sona erdi.
Ekonomik faktörler: Suriye 2005’e kadar devletçi ekonomik sistemi benimsemişti. Ancak Beşşar Esad değişimin motor gücünün ekonomi olduğunu düşündü ve bu alanda büyük değişikliklere gitti. Özelleştirmeler başladı, borsa kuruldu ve liberal ekonomiye geçişin adımları atılmaya başlandı.
2007-2008 yılları ise Suriye için tam bir şanssızlık dönemi oldu. ülkenin tahıl ambarı olan ve Deyrezzor ile Haseke illerini de kapsayan Cezire bölgesinde büyük kuraklık baş gösterdi. Bunun sonucu olarak yaklaşık 1 milyon kişi Şam başta olmak üzere diğer illere göçtü. Bu durum bir yandan gecekondulaşmayı diğer yandan işsizliği körükledi. Suriye dünya ekonomisine entegre ve borcu olmamasına rağmen 2008’deki küresel ekonomik krizden nasibini aldı.
Liberal ekonomiye geçiş ve kuraklık ile bozulan üretim, gelir dengeleri halkı yeni arayışlara yöneltti. Binlerce kişi Körfez ülkelerinde çalışmaya başladı. Kalanlar ise geçim sıkıntısına düştü. Liberal ekonomi ise üretimin değil ticaretin gelişmesine ve dolayısıyla tüketimin artmasına yol açınca daha önce fiyatlara narh uygulanan Suriye’de enflasyon olgusu da günlük hayat girdi.
Oysa Suriye tüm birinci sınıf temel tüketim maddelerinin dünyada en ucuz elde edilebildiği ve dolayısıyla halkın geçim zorluğu çekmediği bir ülkeydi. Ancak son yıllarda bu durum değişmeye başladı, rüşvetin artmasındaki etkenlerden biri de budur.
Yukarıdaki tablo belirli alanlarda halkın belirli kesimlerini az ya da çok etkileyen iç faktörleri içeriyor. Önceki yazımızda Suriye’nin cennet olmadığını ifade etmiştik. Tüm sorunlarına rağmen Suriye’nin “cehennem” olduğunu savunmak da büyük haksızlık olur.
Özetlemeye çalıştığımız faktörler toplumsal kesimleri az ya da çok etkileyen faktörlerdi ancak kanlı bir isyanı gerektirecek bir durum söz konusu değildi ve bu anlamda Suriye’deki isyan “pire için yorgan yakma” örneği ile özetlenebilir.
Gelecek bölümde gösterilerin nasıl krize dönüştüğünü/dönüştürüldüğünü ve yönetimin yaklaşımını, efsaneleri, gerçekleri özetlemeye çalışacağız.