Ferrari’yi kurtaracak şarkı: ‘Arabamı sürüyorum’
Mercedes’in iki yıllık hükümdarlığına son vermek için tüm çalışmalar yapıldı. Tüm gözler artık ilk resmi yarışa çevrilmişti. 1990’larda olduğu gibi Ferrari-Mercedes, bundan sonra olmasını beklediğimiz gibi Vettel-Hamilton çekişmesi için 5 kırmızı ışık söndüğünde Avustralya kırmızıya boyandı. Vettel, Ferrari’nin üstündeki ölü toprağını atabileceğini bu kez gösterdi. Avustralya’da kazandı.
Bir döneme damgasını vurdu Ferrari. Herkesin algısına dünyanın en hızlısı olarak kazındı. Michael Schumacher’le kendisini modern zamanda yaşadığına inanan insanoğlunun kafasına girdi. Ama sonra bir metal yorgunluğu geldi. Belki de normal hayatta görünmeyen bir bıkmışlık. Ya da alışık olduğumuz ‘Ceketimi koysam kazanırım’ kibri. Adına ne derseniz 2000’lerin başında zirve yapan ‘Kırmızı’ rüzgar, 2007 ile birlikte melteme dönüştü. İtalyanların en hızlı imajı sarsıldı.
Renault ve Mercedes, Ferrari’nin kademesine girdi. Sebastian Vettel ve Lewis Hamilton, yeni Schumacher’ler olma yolunda ciddi adım attı. Özellikle Vettel. 2010-2013 arasını Red Bull Renault’la domine etti. Kötü bir öğrenciydi Vettel. Ama spor onun başarı noktasıydı. Çünkü en sevdiği şey buydu. Duvarları asılı olan 3 posterden ikisinin spor efsanesi olması sürpriz değildi. Michael Schumacher, Michael Jordan ve Michael Jackson. Kulağında ise Beatles’tan ‘Drive my car’. Örnek aldığı efsanelerin peşi sıra ‘Aracını sürüyordu’ zirveye doğru.
Önce tarihin en genç pole pozisyonu sahibi oldu. Sonra en genç yarış kazanan daha sonra da tarihini en genç Formula 1 Dünya Şampiyonu. Bu başarının tesadüf olduğuna inanları yanıltmak için önünde 3 yıl daha vardı. İkinci şampiyonluk yılında 11 yarış kazanarak artık yeni bir çağın başladığını göstermek istedi. Vettel Çağı. Herkes onu ve Red Bull’u konuşuyordu. 2012 geldiğinde ise ne kadar büyük bir tecrübe kazandığını gösterdiği kendisini takip eden etmeyen herkese. Ayni Yvan Muller gibi davranmış ve Sadece 5 yarış kazanarak da şampiyon olunabileceğini göstermişti herkese. Yani artık stratejini de öğrenmişti bu oyunun. Sürekli en önde olmak değil, bazen oyunu kuralına göre oynaması gerekiyordu. Lakin tutkusunu da göz ardı edemiyordu.
2013’te yine herkese Almanya Ulusal Marşını ezberletti. Üst üste 9 toplamda elde ettiği 13 yarış zaferi onu artık Michael Schumacher’in tahtına tek aday olarak göstermişti. Yani Ferrari düşerken Vettel yükseliyordu. İtalyanlar için kurtuluşun en önemli parçalarından biri olabilirdi Vettel. O sebeple Ferrari ve Vettel isimleri bir mıknatıs gibi çekiyordu birbirini. Gelişemeyen zafer sayısına karşın imajı da sabit kalmıştı Ferrari’nin. Hala akıllar ‘Kırmızı’yı görünce hızdan başka bir şey düşünemiyordu.
Beklenen gelişme 2015’te gerçekleşti .Vettel artık Ferrari’nin direksiyonunda, Ferrari ise podyum hayalindeydi. Malezya, Maceristan ve Singapur’da işler iyi gitse de beklenti çok daha yüksekti. Dünya üçüncülüğü ile geçilen sezon, alışma periyodu olarak görüldüğü için 2016 mutlak zaferlerin yılı olmalıydı. Lakin kara bulutlar İtalya’dan tüm Ferrari ve Vettel severlere yayıldı. Hiç podyumun en üstüne çıkamamıştı efsanelerin birlikteliği. Umutlar azalıyordu belli ki.
İmdada değişen Formula 1 yönetimi yetişti. Karar verilmişti. Artık araçlar çok daha hızlıydı. O zaman sahne Ferrari’nin olabilirdi. Mercedes’in iki yıllık hükümdarlığına son vermek için tüm çalışmalar yapıldı. Tüm gözler artık ilk resmi yarışa çevrilmişti. 1990’larda olduğu gibi Ferrari-Mercedes, bundan sonra olmasını beklediğimiz gibi Vettel-Hamilton çekişmesi için 5 kırmızı ışık söndüğünde Avustralya kırmızıya boyandı. Vettel, Ferrari’nin üstündeki ölü toprağını atabileceğini bu kez gösterdi. Avustralya’da kazandı.
Ferrari’sinin içinde hayali bir Schumacher fotoğrafı, aklında efsanelerin görüntüleri ve kulaklarında Beatles’la ‘Arabasını sürmeye’ başladı Vettel. Sonu nereye gider kim bilir.